Ali Tufan Koç

Ali Tufan Koç

alitufankoc@gmail.com

Tüm Yazıları

Biber’da açılan What the f*ck sergisi ve Peyote’den çıkan Kafabindünya albümünün düşündürdükleri...

Bar ve restoranların sunduğu hizmetler, sahnesindeki isimlerden, mönüsündeki yemek ve içkilerden ibaret değil. Sahiplenmek istediğin alana dair ürün çıkarmıyorsan, fikir üretmiyorsan kök salıp, klasikleşmen zor. Babylon’un çıkardığı derleme albümler, koleksiyon kitapları, online radyosu bu duruma en şık örnek. Bağımsız müziğin doğal yollarla yeşerdiği, şehrin alternatif damarı olmuş kulüp Peyote de benzer açılım hikayesiyle, 2008 de plak kendi şirketini kurmuş, kendi keşfi grupların albümlenmesine vesile olmuştu. Geçen günlerde Kafabindünya’nın Obi albümünü çıkaran Peyote, kulüp olarak eski gücünü bitirmiş, popüleritesini yitrmişken plak şirketi olarak çok daha iyi işler yapıyor, bir eksiği tamamlıyor.

Haberin Devamı

SANAT GALERiSi OLARAK BARLAR

Şişede sanat olsam...
Yan dallarla imaj sağlamlaştırmanın başka bir formülü de bara sanat havası sokmak, iki lokma arasını bir sanat eseri sıkıştırmak. Şehirli jet setin hafif sanat ihtiyacını karşılamaya yönelik girişimcilerin öncüsü, Lucca olmuştur. Sıtkı Kösemen’n fotoğraf sergisine ev sahipliği yapmışlığı da var, Ömer Karacan’ın abstract Rio karnavalı fotoğraflarını sergilemişliği de. Lucca’nın açtığı yoldan şimdi de Biber, ufak ufak yol almanın peşinde. Geçen perşembe ufak bir kokteylle ilk sergisinin açılışı yaptı Biber. Sevinç Yıldız’ın, nam-ı diğer Sevincy, What the f*ck sergisi 2 Nisan’a kadar Biber’in duvarlarını süsleyecek. Barda sergilenen işin ne kadar sanat, Lucca ya da Biber’in galeri olarak ne kadar ciddi olduğunu tartışmanın lüzumu yok. Amaç fazla yormadan, ağır konsantre gerektirmeyen, iki kadeh Martini bir doz dedikodu arası tüketebilinir, hafif, atıştırmalık, hoş seyirlik sanat. Kime zararı olur, aksine bakarsanız belki faydası bile olur...

SANAT GALERiSi OLARAK BARLAR

Kekilli haklı çünkü...

Doğma büyüme Avrupa’nın ücra bir köşesinden olup, anne/baba kontenjanından soyu Türkiye’ye dayanan ünlülerle ilişkimiz hep çetrefilli olmuştur. Futbolcuysa attığı golden, oyuncuysa aldığı ödülden kendimize pay çıkarmakta, başarısına ortak olmakta üzerimize yok. Ayda Field’la evlenince Robbie Williams’ı “Enişte” diye bağrımıza basmış bir memleketiz. Sibel Kekilli, bu kontenjanın en konuşulan/paylaşılamayan mensubu. ‘Stern’e verdiği son röportajında “Kendimi yüzde 10 Türk hissediyorum” demesinden daha doğal bir formül olabilir mi? Ailesinin memleketi Kayseri’ye 15 yıldır adım atmışlığı yok, toplasan Türkiye’de geçirdiği ay sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Doğma büyüme Almanyalı Kekilli, gayet doğal olarak diyor ki: “Yüzde 10 Türküm. Benim memleketim Hamburg-Ottensen.” Türkiye’de palazlanıp, şah şöhrete kavuşan bir futbolcu ya da oyuncu büyüdüğü topraklara sırtını dönüp kendini yüzde 1500 Türk hissettiğini söyleyince alkış kıyamet, tersini Türk soyundan biri yabancı bir ülke için yapınca tu-kaka... Bu işte bir terslik yok mu?

Haberin Devamı

SANAT GALERiSi OLARAK BARLAR

Bize ayak yapma Angelina

Angelina Jolie, Oscar’daki sol bacak pozuyla ilgili Huffington Post’a “Bir şey duydum ama pek ilgi göstermedim”le başlayan nefis bir demeç vermiş: “TV izlemiyorum, internete girsem ve kendimle ilgili bir şey görürsem tıklamıyorum. Çevremdeki insanlar da gerçekten bu tip boş şeyleri konuşmuyor.” Devamında o bacağın siyah Vercase’sinden ahtopot bacağı gibi çıkışı, yüzünde eşzamanlı beliren “Buna bacak derler. Beğendin mi bebeğim?” bakışı tamamen tesadüf olmasına yatıyor Angelina. Çevresindeki soylu aristokratlar, dünya barışı için sabah akşam kafa yorarken, biz (yani, milyonlarca kişi) boş işler müdürü olarak Jolie’nin bacağını konuşuyoruz. Peki, bu karenin sorumlusu kim? Güzelliğinin fazlasıyla farkında olan kadın gördün mü kaçacaksın arkadaş.