Cadde Bir zamanlar İstiklal Caddesi

Bir zamanlar İstiklal Caddesi

03.04.2013 - 20:30 | Son Güncellenme:

Batılılaşma hareketi sonrası İstanbul’un simgelerinden biri olan Beyoğlu’nda kimler yaşar, kimler ticaret yapardı? Atlas Tarih dergisi araştırdı. İşte Ernest Giraud’nun notlarından 115 yıl önceki İstiklal Caddesi

Bir zamanlar İstiklal Caddesi

Osmanlı döneminde adı Cadde-i Kebir olan İstiklal Caddesi’ni, 1897’deki haliyle, adım adım gezeceğiz. Rehberimiz, dönemin tanınmış Levanteni Mösyö Ernest Giraud. Kendisi, Fransız Ticaret Odası’nın çıkardığı dergideki köşesinde, dönemin İstanbul’unu anlatan yazılar kaleme alıyordu. Mart 1897’de çıkan sayıda, İstiklal Caddesi’ninin yapılarını ve mağazalarını anlattı. Özellikle de, caddenin gayrimüslim İstanbullular için önemini vurgulayan bir makaleydi bu. Biz makale ışığında, okuyucuları o günkü İstiklal Caddesi’nde gezdireceğiz.
Cadde-i Kebir, bir şehrin simgesi olarak, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında yapılandırıldı. Ondan önce koruluk ve av sahası olarak kullanılan, bağlık-bahçelik alanın ortasından geçen dar bir yoldu. Sonraki yüzyıllarda bölgenin iskana açılmasıyla talihi parladı. Özellikle
1870-1910 arası tüketim somutlaştı; çok sayıda dilin konuşulduğu, etnik toplulukların yaşadığı, gezdiği, eğlendiği, alışveriş yaptığı kozmopolit bir yer oldu.
Gezmeye başlamadan önce, okuyucularımıza ilginç bir hususu belirtelim: 1897’de Cadde-i Kebir’in Tünel-Galatasaray arası hep aynı genişlikte değildi; bazen daralır, bazen genişlerdi. Dar yerlerde kaldırıma rastlanmaz; büyükçe bir araba caddeden geçerse yolcular dükkanların önüne sıkışıp kalırdı. Ama Galatasaray-Taksim arası Giraud’nun tanımına göre, “Avrupa kentlerinde çok rastlanan” çağdaş bir cadde olup, genişliği her yerde aynıydı.

Haberin Devamı

Pasta ustası ‘Lebon’ Tarih, 20 Mart 1897. Tünel’e çıkıyoruz. Burada küçük bir istasyon var; daha Metro Han inşa edilmemiş. Gözümüze ilk çarpan Su Şirketi’nin yaptırdığı küçük havuz oluyor. Tünel binasının karşısında kırtasiye malzemeleri satan ‘Material Scolaire’ mağazasını görüyoruz. Sahibi Theodor Reboul adlı bir Fransız. Cadde-i Kebir’le Tünel’in kesiştiği yolun solundaki köşede optik ve hassas araçlar satan Mösyö Verdoux’nun iş yeri var. Vitrininde büyük bir termometre bulunuyor. Giraud’ya göre, “Bu termometreyi her gün binlerce kişi izler ve aletin gösterdiği değer, kanun gibi geçerli bir ölçüdür.”
Bu dükkanın üst tarafında, Mösyö Auziere’in 50 yıllık kasabı vardır. Rehberimize göre, İstanbul’un en iyi kasabıdır. Onun yanında da Mösyö Decugis’in porselen eşya mağazası bulunur. Bunların karşısında bugün Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nin bulunduğu Şahkulu Bostan Sokağı’nı görürüz. Bu sokağın köşesi, dönemin padişahı II. Abdülhamid’e de hizmet eden Mösyö Burgay’ın, ısmarlama ayakkabı yapan iş yeridir. Sokağın diğer köşesinde İsveç Elçiliği vardır. Bu bina bugün de aynı ülkenin İstanbul Konsolosluğu olarak çalışıyor. Elçiliğin karşısında, Rus Elçiliği’nin konsolosluk bölümünü kapsayan binası görülür. Bu bina, daha sonraları Narmanlı Yurdu olacaktır.
Burada yol daralır, biraz ilerisi Asmalımescit, sağda Kumbaracı Yokuşu’nu görürüz. Kumbaracı’nın köşesinde zarif bir dükkan göze çarpar; üzerinde ‘Societe’des Producteurs de France’ yazmaktadır. İçeride bakkaliye, mutfak malzemeleri, şekerleme ve şarap satılır.
Biraz ilerleyip sola bakarsak, Cafe Restaurant du Saint Petersbourg’u görürüz; hem lokantadır hem pastanedir ve saraya da hizmet eder. Sahibi Charles Bourdan isimli bir Fransız’dır. Pasta ustalarından birinin soyadıysa
Lebon’dur. Bu ileriki yıllar da ünlü Lebon Pastanesi’ni kuracak kişidir.

Haberin Devamı

Kiliseyi Abdülhamid tamir ettirdi
Bundan sonra yol genişler. Solda göze pasaj çarpacaktır; üzerindeki levhada Fransızca ‘Passage Oriental’; Türkçe ‘Şark Aynalı Çarşı’ yazar. Bu bina bugün de vardır ve aynı adla anılır. Bizim gezdiğimiz gün alt katında Fransız Postanesi bulunur.
Sağa bakarsak Rus Büyükelçilik binasına rastlarız. Bu bina bugün Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’dur.
Sağdan ilerlersek, Santa Maria Kilisesi’ni görürüz. 1769’da yapılan bu kilise, 1904’te Abdülhamid tarafından tamir ettirilmiş ve duvarına bu olayı anımsatan ve padişaha övgü yağdıran kitabe konulmuştur. Herhalde dış kapısı üzerinde bir müslümandan söz eden dünyadaki tek kilisedir. Dinle alışverişi olmayan Giraud yazısında, pazar günleri şık beylerin ayinin bittiği saatlerde kiliseden çıkan güzel hanımları görmek için burada nöbet tuttuğunu anlatarak dalga geçer.

Haberin Devamı

Şehrin ilk AVM’si: Bon Marche
Solda Mösyö Dussap’ın Fransız Eczanesi’ni, daha ileride de Madam Cecile’in terzihanesini görürüz. Sağdaysa saraya da hizmet veren Charles Bailly’nin halı ve mobilya mağazası vardır. Biraz ilerisinde Paris’te de iş yeri olan kuyumcu Vartan’ın dükkanı bizi karşılar. Onun yanında, elbise ve şapkalarıyla ünlü Madam Vallier’in dükkanı vardır. Arada, bugün konsolosluk olarak hizmet veren Hollanda elçilik binası görülür.
Bugün Odakule’nin olduğu yerde, İstanbul’un ilk alışveriş merkezi Bon Marche’yi görürüz. Paris çıkışlı bu müessesenin İstanbul şubesi olan bu kurumun sahibi, Bortoli Biraderler’dir. Bina görkemlidir; iki katlı olup üst katı mefruşat mağazasıdır. 1880’lerden sonra yazılan romanlarda ondan çok söz edilir. Bir buluşma yeridir. Şık beyler, hanımları burada göz hapsine alır. Bon Marche’yi 1926’da Karlmann diye Alman kökenli bir zat alacak ve yıkılıncaya kadar adı Karlman Pasajı diye anılacaktır.
Artık Galatasaray’a yaklaşıyoruz. Sağda ünlü Concordia Gazinosu bulunur. Burada İtalyan trupları temsiller verir; güzel bir bahçesi olan, dönemin deyişiyle ‘çalgılı bir gazino’dur. 1904-1908 arasında bu gazino yıkılacak ve yerine Saint Antoine Kilisesi yapılacaktır. Concordia’nın karşısında bir başka gazino, ‘Le Palais de Cristal’ bulunur. Sağda Concordia’yı geçince, Mösyö Leduc’un çiçek satan dükkanı; onu geçince de Mösyö Lannes’in konserve ve içecek satan iş yerini görürüz. Soldaysa Hacopulo Pasajı vardır.

Haberin Devamı

Bir zamanlar İstiklal Caddesi

Haberin Devamı

Ernest Giraud, İstanbulluların nedense hep solda yürümeyi tercih ettiklerini belirtir ve bunu garipser. Sağ kaldırım bomboşken herkes solda birbirini itip kakmaktadır. Bir de kaldırıma yayılıp istif bozmadan yatan sokak köpeklerini düşünürsek, yürümenin gerçekten zor olduğunu kabul edebiliriz.

Galatasaray-Taksim Meydanı arasını anlatan yazının devamını, Atlas Tarih’in nisan sayısında okuyabilirsiniz.