Cadde “BU KADAR NEGATiF TEPKiYi ANLAMADIM”

“BU KADAR NEGATiF TEPKiYi ANLAMADIM”

13.01.2013 - 19:36 | Son Güncellenme:

Dün başladığımız Şahan Gökbakar şöylesine devam ediyoruz...

“BU KADAR NEGATiF TEPKiYi ANLAMADIM”

‘Celal ile Ceren’ filmiyle bu hafta sinema salonlarını ziyaret edecek komedyen, “Sadece hem içimin, hem ruhumun, hem cebimin, hem hayatımın bana sunduklarını değerlendirmeye çalışıyorum. Güldüğüm ve güldürmekten keyif aldığım ürünler sunuyorum insanlara” diyor.

Haberin Devamı

Bu kadar fenomen olacağını tahmin etmiş miydiniz ‘Recep İvedik’i yaparken?
Hiç tahmin etmedik. Dediğim gibi ben izlerken de, yaparken de çok basit şeylerden zevk alıyorum. Beni güldürsün, beni ağlatsın, beni etkilesin, beni korkutsun gibi çok temel duygular üzerinden hareket ediyorum. Kendi yaptığım işlerde de sadece gülelim, eğlenceli iki saat geçirelim diye yola çıkarak yazdığım ve daha önce televizyonda skeç olarak yaptığım bir karakter... Televizyonlar artık beni “Sen yeterince komik değilsin, seni insanlar sevmiyorlar, bak kaçıncı oldun” gibi şeylerle yargılayınca ben “Tamam, televizyon yapmayayım madem. O zaman benim en sevilen işim neymiş?” diye açtım youTube’u, Şahan Gökbakar yazdım, Recep İvedik çıktı. 4-5 milyon kez izlenmiş. O zaman Recep İvedik’in filmini çekelim dedim ve onu yazdık, yapımcılara götürdük, hiç kimse istemedi. Sonuç olarak Faruk Aksoy, “Ben bu işi yapacağım” dedi, başladık. “700 binin üzerine çıkarsa ikincisini çekeriz” diyorduk. Bu hesaba göre bir para yatırıldı filme. Hani insanlar diyor ya “Bu kadar ucuz bütçeli bir işle bilmem ne yaptılar” diye. Beklenen bir şey değildi zaten, ortalama bir gişe yapması beklenerek para yatırıldı ilk filme. İlk üç gün 800 binle açıldı film. Öteki hafta 2.5, sonra 3.5, Allah Allah 4 milyon oldu.

Haberin Devamı


Bu arada gişeyle beraber eleştiriler de arttı...
Böyle büyük işler, “Büyük” derken yankısı büyük, aslında çok ufak bir iş. Konuları çok basit, birer cümleyle anlatabileceğiniz, amacı sadece insanları güldürmek olan işlerdi. Ama yankısı büyük oldu, bir sosyal terim haline geldi. Çok seveni olduğu gibi çok nefret edeni de oldu. Ama hiçbir şey üç filmin 13 milyon seyirciye ulaşmasına, Avrupa’da James Bond’u filan geçmesine engel olamadı. Şimdilik Recep İvedik kenarda bekliyor. O eleştiriler de azaldı, insanlar baktılar ki bir şey değişmiyor.

“Eleştirmenler beğendiği zaman kötü oluyor” Yazdıklarını ciddiye aldığınız eleştirmen hiç mi yok?
Yok. Hatta bence eleştirmenler filmi beğendiği zaman kötü oluyor. Bence eleştirmenlerin de birazcık daha bu Fransız sinemasına bakar tarzlarını değiştirmeleri lazım. Öyle bir hava yaratılıyordu ki, biz böyle Jean Pierre Jeunet’lerin, Godard’ların havalarda uçuştuğu bir sinema kültüründen geliyoruz da, bir zibidi çıkmış Recep İvedik yapmış, bak terbiyesize, öyle bir hava. Halbuki komedi filmlerine bakarsak Kemal Sunal’lar, Şener Şen’ler, Metin Akpınar’lar, Zeki Alasya’lar, Nejat Uygur’lar, bu insanların hepsi aslında halk mizahı yapıyorlardı. Belli bir süreden sonra bunu ilk ben yaptım tekrar. O yüzden ben bu kadar negatif tepkiyi anlamamıştım.

Haberin Devamı


İnsanların ilk zamanlar sizden başka bir beklentisi vardı, “Bu çocuk bizi yanılttı” diye düşünüyorlar. Neden böyle?
TV8’de yaptığım program, biraz eleştireldi. Benim televizyona bakıp “Böyle saçmalık mı olur?” dediğim ve onun benim kafamdaki yansımasını yaptığım programlar. Evlilik programları, gündüz kuşağı programları... Bunların mizahını yapıyordum. Bunu insanlar çok zekice buluyorlardı ve beni böyle fenomen haline getirdiler. O kırılma, benim ATV’ye. Benim programımdan önce gündüz kadın programı var. Eee, “Bu ne perhiz, ne lahana turşusu” demeye başladı insanlar. O zaman da ekşisözlük’e çok bakıyordum. Mesela 12. sayfaya kadar mükemmel, orada transfer olmuşum, sonrası rezalet. Bıçakla kesilir gibi. Ben her ikisini de önemsemiyorum. Sadece hem içimin, hem ruhumun, hem cebimin, hem hayatımın bana sunduklarını değerlendirmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de yeteneklerimi kullanıp güldüğüm ve güldürmekten keyif aldığım ürünler sunuyorum insanlara.

Haberin Devamı


Mizahın muhalif olması gerektiğini düşünmüyorsunuz o zaman?
Düşünmüyorum. Öyle bir gelenek varmış ve herkes bu geleneğe uymalıymış gibi bir yaklaşım. Ben herkesin istediği serbestlikte istediği şeyi yapması taraftarıyım. Tabii tırnak içinde istediği serbestlikte, o da yaşadığı toplumun koşulları, insanların refleksleri, toplumsal refleksler doğrultusunda, çünkü buraya bir ürün yapıyorsunuz. Aslında bunların hepsi ürün. Karikatür de bir ürün, mizah dergisi de, sinema filmi de. Bunu alan bir kitle var, para verip. Ve satın alan kitle ne kadar büyürse hem sektör o kadar büyüyecek, hem yapılan işler, hem de bu işe konulan paralar. 4-5 adam sinemaya üç milyon üzeri insan çekiyorsa, bu adamlar güzel bir şey yapıyor demektir Türk sineması için. Ben de bunlardan biri olarak yaptığım şeyleri beğenen ve satın alan insanlara onları mutlu edecek ürünler yapıyorum, o kadar. Karmaşık değil yani, çok net.

Haberin Devamı

“KiTAPLA iLGiLi DERDiM VAR”

Tiyatro peki? “Bir Shakespeare oynasam” gibi bir hayaliniz yok mu?
Yok. Çok o işi sevemedim. Tiyatro sahnesini sevdim de onun o stresi filan zor iş, lafımı mı unutacağım, acaba başıma bir iş gelirse nasıl toparlayacağım falan, çok zor. Her gün canlı izleyicinin karşısına çıkmak, bir yazılı ve ezberlediğin metinle oynamak zorunda olmak. Ben daha böyle serbest atayım istiyorum.


Kitap okumayı da sevmiyorsunuz...
Sevmem. Şöyle, uykum geliyor kitap okurken. Kitabın bana söyleyeceği şeyleri tahmin edip sonunu açıp bakasım geliyor, durduramıyorum kendimi. İnternette ama, bırak beni saatlerce bir şeyler okurum. Okumayla ilgili bir sorunum yok, kitapla ilgili derdim var.