Cadde'nin Patisi

Cadde'nin Patisi

itir.ilgaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DÜNYANIN  EN GÜZEL  KEDİSİNE

O pespembe göbeğini bir kez daha öpemeden gitti Boncuk’um. Dünyanın en güzel kedisi artık yok!

Tam 10 yıl önceydi. Gene yaz. Sıcak. Temmuz ya da ağustos. Apartmanın altındaki pasaja girerken çıktı karşıma. Benim karşıma. Başkasının değil. Minicikti. Gri beyaz. Sırtında iki pembe leke. Kanat gibi. (Yıllar ilerleyip de kilo alınca kaybolacaktı kanatlar) Zayıf, zayıfi zayıf. Ama karnı torba gibi, şiş. Arka ayaklarından biri de yanda, sürüyor.
Gözleri kocaman, o kadar ki neredeyse dışarı uğrayacak... Ama bir şekilde aşık olduk birbirimize ilk görüşte.
Eve çıktık birlikte. Belli bir zoru var. O şişlik normal değil. Veteriner tekme sonucu bu hale gelmiş olabileceğini söyledi. Diyaframı yırtılmıştı. O yüzden bütün içorganları torba gibi aynı yerde duruyordu. Arka bacağı da yine darbeden dolayı yerinden çıkmıştı. Ameliyat oldu. O minicik haliyle. 2 hafta veterinerde kaldı. Serumlar vs. Ben Datça’daydım tatilde. (Tıpkı şimdi olduğu gibi.) Eve geldikten bir süre sonra anlaşıldı ki kaka yapamıyor. Kuma gidiyor, gözlerini kısıyor, ıkınıyor ıkınıyor. Bir şey çıkmıyor. Düğme kadar yapsa seviniyoruz.
Derken haftada bir lağmana gitmeye başladık. O minnacık poposuna girmedik boru kalmadı neredeyse. Ama yok. Yapamıyor. Yeniden doktor, yeniden röntgen. Meğer rahim, mide, bağırsak hepsi birbirine yapışmış. Karar, yeniden ameliyat. Bu kez şansımız yaver gitti. Düzeldi. Kaka yapabiliyordu. Tanrım ne mutluluktu.

Arsızlığı, yaramazlığı yoktu
İsmi de bu arada kondu. Ameliyat gecesi yanında kalan veteriner hemşire “Pek boncuk boncuk bakıyor” dedi. Biz de kızımız iyileşti, bir daha nazar değmesin diye adını “Boncuk” koyduk. Nazar boncuğu gibi... Ama “Neredeymiş dünyanın en güzel kedisi?“ dediğimde de koşardı poposunu devire devire. Bilirdi, diğerlerini değil onu çağırdığımı. Ya da “Dın dın dın dın dın dın dın dın” diye Jaws’ın müziğini söylediğimde onu kovaladığımı. Daracık yerlere başını gömer, (koca poposu dışarıda kalır) saklandığını sanırdı benden. Ben de onu zar zor bulmuş gibi yapar sonra ben kaçar saklanırdım.
El becerisi gelşimişti çok. Daha zayıf olduğu yıllarda dolabın üzerine atlayıp yatardı. Oraya bir kutu bir de küçük battaniye koyardık. Boncuk battaniyeyi alır gayet muntazaman kutunun içine sererdi. Hatta (“Abartıyorsun!” diyeceksiniz) battaniyesi kirlenince kutudan çıkarır, dolaptan aşağı atardı. Temiz olsun istedi hep.
Geceleri salonda uyuduysa ve uyandığında yoksam yanımda bana seslenirdi. Uyanır gider yanına öperdim, ondan sonra uyumaya devam ederdi. Arsızlığı, yaramazlığı yoktu. Ama kaprisliydi. Kazara azarlasam ya da sevilmek istediğinde araya başkası girse hemen küser poposunu dönerdi. Ne kadar seselenirsem sesleneyim dönüp bakmazdı
Şahane bir göbeği vardı. Kocaman, yumuşacık, tüysüz, pespembe. Öpmeye doyamazdınız. Bir de gerdanını okşatmaya bayılırdı. Hemen uzatırdı boynunu.

Yanında olamadım
Derken birkaç ay önce ortalığa işemeye başladı. Evin delikanlılarından Simba sürekli peşindeydi. Tuvalette bile rahat vermiyordu. Ondan zannettim. Tuvalete gitmeye üşeniyor, olduğu yere yapıyor sandım. Hatta çişli bezi burnuna tutp azarladım. Kaçınca peşinden koşup poposuna bir şaplak attım. Meğer çişini gösterirmiş.
Annem fark etti, çişinin renginin ne kadar koyu olduğunu. Neredeyse turuncuydu. Durgunlaşmaya da başladı. Doktora gidildi yeniden. Karaciğer kanallarında tıkanıkık varmış. Sarılık başlamış. Serum verilecek, orada kalması lazım. Oysa Boncuk nefret eder kapalı yerden, düzenininin değişmesinden. Ama 15 günden fazla veterinerde kaldı. Değerleri normale düşmeyince tomografi çekildi. Profesörler yorumladı sonuçları. Anlaşıldı ki umut yok. Tedaviye son verilmeli. Eve çıkacağı gün kasıldı öldü Boncuk veterinerde. Ben gene Datça’daydım. Muhteşem bir tekne gezintisi sırasında haberi annemden aldım. Yanında olamadım. O pespembe göbeğini bir kez daha öpemeden gitti Boncuk’um.
Dünyanın en güzel kedisi artık yok!