MASAL
Bir keresinde bir şey dinlemiştim göğsüme saplanmıştı, bir keresinde bir şey okumuştum bir bıçağın ucu gibiydi, bir keresinde birine gerçekten bakmayı denemiştim gözüm kanamıştı ve bir keresinde aynaya bakmayı başarmıştım. O gün bugün hepsi kovalar beni. Sonunda bıraktım kaçmayı. Anladım kaçacak bir yer olmadığını, dahası kaçılacak da bir şey. Korkumun kendisiydi korktuğum, kaçtığım şeyse kaçmanın kendisi.
“Aynadan kırık bir parça uzatsam okura , bakar mı acaba, eli kesilir mi?” demeyi de bıraktım. Kimi eldiven taksın, kimi kanamayı denesin, kimi kaçıp kendinden kurtulsun.
Hiç düşüncelerinizin altını kaldırdığınız olur mu? İçinizin kadim halısının altına neler süpürdüğünüze baktığınız olur mu? Onları ne zaman ve ne sebeple oraya sakladığınızı; sonra neden unuttuğunuzu, unutmaya neden meylettiğinizi bilir misiniz? Düşünüp inandıklarınızın ne kadarının kendinizden başlayıp kendinizde bittiğini, ne kadarının şimdiki ‘kendi’niz ve kendinizin ihtiyaçlarına karşılık geldiğini biliyor musunuz? Hararetle savunduğunuz, uğruna kavga ettiğiniz düşüncelerinizin ne kadarı gerçekten sizin düşünceleriniz, dahası ne kadarı gerçekten ‘düşünce’?
Hayatı, olguları, meseleleri ele alırken ortaya koyduğunuz ve nesnel olduğunu düşündüğünüz fikirleriniz gerçekten öyle mi? Hakkında keskin bir şekilde olumlu veya olumsuz düşündüğünüz insanlar, toplumlar, gruplar, davranış biçimleri, inanışlarla ilgili savunduğunuz görüşlerin kaynağında sadece gerçeklik olduğuna emin misiniz?
Kaynakta bu kadar arı ve salim bir zihin suyu mu var gerçekten de? Suya bulaşmış, suya rengini veren, mahiyetini belirleyen başka şeyler olabilir mi? Emin olduğunuz düşüncelerinizin bir kanaat olduğu noktasında durup geriye dönerek bu kanaati nereden, nasıl, ne zaman, hangi süreçte, hangi süreçle, hangi nedenlerle, hangi korkularla oluşturduğunuza bakmak için geçmiş fotoğraflarınıza ve aynanıza bakabilir misiniz?
Kimliğinizi oluşturan ve size bir aidiyet vererek koruyan, yücelten, güç ve iktidar veren kendi aileniz, takımınız, partiniz, milliyetiniz yani kalabalık düşünceleriniz yani ortaklaştığınız, paylaştığınız beraber yürüdüğünüz, yalnızlıktan korunduğunuz düşüncelerinizin hepsi sizin mi gerçekten?
Sizi sarıp sarmalayan ve koruyan kalenizin güvenli iç alanını çeviren surlara hiç baktığınız oluyor mu? Düşmandan korurken dışarıyı görmenizi engelleyen; dışarıyı tehlikeli, dışarıdakileri düşman ilan eden şu kalın duvarlardan bahsediyorum. ‘Şey’leri nasıl görmeniz gerektiğini, ‘şey’ler hakkında nasıl düşüneceğinizi ve ne hissetmeniz gerektiğini tarif eden; siz ihtiyaç duydukça bunu yapmaya devam eden - kalabalığınızın oluşturduğu - bu güvenli sur içi alanın ardını görebilecek bir deliğiniz var mı? En azından geceleri kaçıp sonra gizlice döndüğünüz bir delik açabildiniz mi surun saklı bir yerine? Yoksa bir gün ansızın oradan kaçan, bu sefer de başka bir kalenin içine girip önceki kaleyi topyekün yanlışlayan isyancılara mı karıştınız? Yeni bayrağınızın da bir bayrak, yeni surlarınızın da sur olduğunu görebildiniz mi? Yeni düşünceleriniz yani yeni güvenliğiniz, yeni korkular, yeni öfkeler, yeni düşmanlar, yeni törenler, yeni marşlar mı yarattı yoksa?
Siz öfkenizden yeni bir öfke, korkunuzdan yeni korkular mı yaptınız yoksa? Ama yine bir rozet var sanırım yakanızda! Sizi birleştiren, özgürlüğü sembolize eden - başka rozetler ve başka özgürlüklerle savaşmaya hazır bir bir kılıç gibi olan - rozetinizin sivri ucunun göğsünüze batmaması için yine, yeniden kalın giysiler, zırhlar mı kuşandınız yoksa? Aidiyetinizin aynı zamanda bir tutsaklık olmaması için ne yapsanız, ne yapsalar, ne yapsak, ne yapsam? Seni hem ayrı hem ben, beni hem ayrı hem sen yapan; parçaları olan bir tekliğe nasıl ulaştırabilirim?
Haftanın önerileri
Kitap:Güvercin, Patrick Süskind , Can Yayınları
FİLM: Avatar, James Cameron. İmax 3D izleyin ama.
Web sitesi: www.hafif.org
MÜZİK: Making Music, Zakir Hussain
Mekan:Yahya Efendi Mezarlığı, Beşiktaş