Geçmişte ‘şey’lerle ilişkimizde var olan beş duyumuzu kullanırdık. Anlamak, değerlendirmek için görmeye, dokunmaya, koklamaya, işitmeye, tatmaya önem verirdik. Artık her şey asıl işlevinden uzaklaşmaya ve görüntü olmaya doğru gidiyor
Gömleğe ‘bak’mak
Neresinden tutup anlatmalıyım? Belki biraz geçmişe dönmeliyim. Çocukken okul açılmadan önce alışverişe çıkardık babam ve annemle. Gömlek alınırdı mesela. Her ikisi de benim beğenime öncelik verirlerdi. Fakat sonrasında babamın başparmağı ile işaret parmağı geliyor hafızamın derinliklerinden. İki parmağı arasında kumaşı tutup okşardı hafifçe. Bakardı. Kalitesine, içinde ne kadar pamuklu kumaş olduğuna, oynayıp terleyen bir çocuğun terini nasıl çekeceğine ve daha bir sürü şeye bakardı o kısacık dokunuşla. Sonra hafifçe buruştururdu kumaşı. Sanırım ütüsünün ne kadar çabuk bozulacağına bakardı. Bazı zamanlar cebinden çıkardığı İbelo çakmağıyla alınacak kazağın bir yerlerinden çektiği ipliği yaktığını da hatırlarım. İçinde naylon olup olmadığını anlardı bununla. Dikişlerinin kalitesi de, top oynarken yırtılıp yırtılmayacağı da çok kısa bir bakışla da olsa anlaşılan başka ayrıntılardı. (Bu anlattığım kesitte aslında o kadar çok ayrıntı gizli ki. Bu yazıda sadece bir tarafından bakacağım)
Şimdilerde artık gömleği, kazağı, pantolonu böyle seçmiyoruz. Malzemesiyle ve işleviyle bu denli ilgilenmiyoruz. Artık billboarddaki kızın resmine ya da dergide onu hangi ünlünün giydiğine bakıyoruz. Sadece bakıyoruz, yani sadece gözlerimizle bakıyoruz.
Karpuza ‘bak’mak
Yine babamla alışverişe çıktığımızda onun nasıl sebze meyve aldığını hatırlarım. Karpuz iyi bir örnektir. Önce gözlerle başlanır. Bakılır yani. Sonra hacmi ile kütlesi arasındaki orana bakmak için şöyle bir tartılır. Bir fiske ile karpuza vurulur ve çıkan ses dinlenir. (Bunların neyi ölçtüğünü bilen bilir, burada anlatmayacağım) Dahası iyi satıcı bir üçgen kısım keser karpuzdan ve bir de tadına bakılır.
Şimdilerde marketlerin sanırım karpuzları daha renkli, daha yeşil gösterecek ışıklandırma sistemleri var. Öyle renkli gözüküyorlar ki. Biz de artık sadece bakıyoruz, yani sadece gözlerimizle bakıyoruz.
Yine bir müzik dinlerken de kulağımıza nasıl geldiğine, bize ne hissettirdiğine, sözlerinin mânâsına falan bakardık. O zamanlar kulağı olmayan, detone şarkıcılar yoktu, zaten olamazdı. Şimdi klipler var. Kötü sesli de olsalar bize kendilerini Gagalayan görüntüler sunuyorlar. Özel hayatlarını izliyoruz, memelerine falan bakıyoruz şarkıcıların. Artık sadece bakıyoruz, yani sadece gözlerimizle bakıyoruz.
Yani biz ‘şey’lerle ilişkimizde var olan beş duyumuzu kullanırdık. O ‘şey’leri anlamak, değerlendirmek, seçmek ve onlar hakkında karar vermek için görmeye, dokunmaya, koklamaya, işitmeye, tatmaya önem verirdik. Sonra da onun işlevlerini hakkı ile yerine getirip getirmediğine bakardık. Çünkü insandık ve sahip olduğumuz melekeler vardı. Hatta belki zaman zaman sezgilerimiz de devreye girerdi. Ve tabi ki arzularımız vardı ve bir ‘şey’in arzularımızı karşılayıp karşılamadığının da ölçüleri.