Yaklaşık 70 filmin izleyiciyle buluşacağı !f İstanbul iddialı yapımlarla bugün başlıyor. 22 Şubat’a kadar sürecek olan festivalde filmlerin yanısıra neredeyse her gece bir parti ve kendi filmini yap, kendi afişini tasarla adı altında birçok atölye var
u yıl sekizincisi düzenlenen AFM Uluslararası Bağımsız Filmler festivali yaygın adıyla
!f İstanbul bugün başlıyor. 22 Şubat’a kadar sürecek olan festivalde filmlerin yanısıra neredeyse her gece bir parti ve kendi filmini yap, kendi soundtrack’ini bestele, kendi afişini tasarla gibi başlıklar altında birçok atölye var. Yaklaşık 70 filmin gösterileceği festival 12 bölümden oluşuyor. Festivalin yarışmalı bölümü ‘Keş!f’te’ farklı ülkelerden sekiz film yarışacak. Festival koordinatörleri Serra Ciliv ve Pelin Turgut festivalin en öne çıkan bölümlerinin ‘Keş!f’, ‘Gökkuşağı’, ‘Minimumda Maksimum’ ve ‘Senden Başla’ olduğunu söylüyor ve ekliyorlar: “Bu bölümlerden her biri sanki festivalin söylemek istediği başka bir cümleyi söylüyor.”
‘Senden Başla’ festivalin bu seneki sloganı aynı zamanda. “Hareket et. Doğru olduğunu düşündüğün yönde, kendini samimi olarak ifade edebildiğine inandığın şekilde hareket et. Kelebek efektine inan, ‘Olmaz öyle, değişmez böyle’ diyenlere kulak asma” diyor Serra Ciliv sloganın onun için ne ifade ettiğini sorduğumda.
Festivalde bu yıl büyük bir sürpriz var. Beyoğlu Emek Sineması da bu yıl festival salonları arasına girdi. Filmleri Emek’te seyretmek benim için gerçekten ayrı bir zevk. Festival merkezi ise bu yıl Lokal Tünel.
Öne çıkan filmler
Bu sene de film listesine bakınca insanın gözünü ilk alan Hit Filmler oluyor her seneki gibi. The Wrestler, Slumdog Millionaire, Wendy&Lucy, The International, Burning Plain, Synecdoche NY gibi büyük festivallerden ödüllü filmler bu bölümde. Hepsi çok iddialı yapımlar olmasına rağmen ben genelde bu bölümdeki filmleri listemin sonlarına alıyorum çünkü Hit Filmler genelde vizyona girecek olan yapımlar. Festivalde başka yerde göremeyeceğim filmlere vakit ayırmayı tercih ediyorum. Yine de festivalin açılış filmi, Sundance Film Festivali’nden Büyük Jüri Ödüllü Man on Wire’a koşa koşa gideceğim. Filmde 1974 yılında, Fransız bir gencin, o zamanın en yüksek binaları olan New York’un ikiz kuleleri arasında gerilmiş telin üzerinde bir saat dans etmesinin öncesinde ve sonrasında yaşananlar anlatılıyor.
Yarışma filmlerinin bölümü Keş!f’te her film yeni bir heyecan. Ciliv ve Turgut, “Taze, ilham veren, afallatmayan ama tatlı bir şekilde şaşırtan filmler” diye açıklıyorlar Keş!f filmlerini. Bu sene sekiz filmden benim için üç tanesi öne çıkıyor. Cold Lunch, After School ve Story of Jen.
90’ların başında New York’ta bir grup aykırı insanın, başlattığı sanat hareketini anlatan Beautiful Losers ve Filistin hip hop hareketini konu alan ilk uzun metraj belgesel olan Slingshot Hip Hop beş filmlik Senden Başla bölümünün dikkat çekenleri.
Festivalin gözde bölümlerinden Gökkuşağı’nda bu sene altı film var. İki genç yönetmenin Amerika’da biseksüellik hakkında yaptıkları araştırmaları konu eden Bi the Way bu bölümden görmek istediğim ilk film. Filmin adının yazılış şekline de bayıldım. Deniz Buga’nın Kısaları da oldukça ilginç görünüyor. Bu sene San Sebastian Film Festivali’nde Jüri Özel Mansiyon Ödülü’nü alan Çarşambalar dahil Buga’nın yedi kısa filmini izleyebilirsiniz.
Festival bu sene yine müzikle iç içe. Karşı Sesler bölümünde dört film bulunuyor. Berlin Calling, bugün dünyanın dans müziği merkezi olan Berlin’de uyuşturucunun, aşkın, hazzın uç noktalarının ve deliliğin portresini çizen bir trajikomedi. Bölümün bence ilginç filmlerinden bir diğeri Turn it Loose. Filmde, Güney Afrika’da dünyanın en iyi on altı b-boy’u bir sonraki dünya şampiyonunu belirlemek üzere teke tek kapışıyor. Altı yarışmacının gözünden, breakdance’in aslında neyi temsil ettiğini görüyoruz.
Tek Planda Dünya bölümünde gözüme ilk çarpan Kinnogama’lar. Serra Ciliv’in film için “Dünyanın şiir hali” demesi de filme olan merakımı epey artırdı. Bu bölümdeki Sing of Darfur ve Close Up Kurds de konuları itiba-rıyla seyredilmesi gereken filmler.
Dolandırılıp bütün parasını kaybettiğini fark eden yalnız bir adamın vicdani çelişkilerini anlatan Wellness, Amerika’dan Yeniler bölümünden kaçırılmaması gereken bir film.
Festivalin çok sevilen bölümlerinden Nöbetçi Sinema’da seyircileri huzursuz edecek, ve uyanık tutacak üç film var. Filmler cuma ve cumartesi günleri geceyarısından sonra başlıyor.
Film aralarında nereye gitmeli?
Şüphesiz ki filmler kuru kuru gitmez... Öncesini, sonrasını hatta eğer art arda iki üç seyredenlerdenseniz araları iyi değerlendirmek gerekir diye düşünürüm. Karnım acıkacaktır diye düşünenlerdenseniz film öncesinde hazır Beyoğlu’na inecekken muhakkak Taksim büfelerinden birine uğrayın. Kızılkayalarcı iseniz bir hamburger yemek şart, Bambici iseniz sakın bir dilli kaşarlıdan mahrum kalmayın. Fitaş’ın içindeki Wagamama her an emrimize amade. Filmden önce veya filmden sonra vaktiniz bol ise Taksim’de Kitchenette ve Gezi çok uygun. Fiyatlar bu kriz dönemine hiç uygun değil. Bari uzun oturarak verdiğiniz parayı amorti edin.
21 çıkışlı seanslar için Zübeyir veya aşağıya yürümeye üşenmeyecekseniz Asmalımescit’te caz çalan ocakbaşı Peymane’yi öneririm. Oraya yürümüşken Yakup veya Refik de çok yakışır. 23’den sonra çıkılan filmlerden ise gece hayatına geçilebilir.
Açılış partisi GHETTO’da
!f İstanbul, harika filmlerle birlikte bize bir çok da parti düzenliyor her sene. Festivalin bu yılki açılış partisi 13 Şubat akşamı GHETTO’da yapılacak. 23.00’te başlayacak partide Berlin elektronik müzik camiasının havalı plak şirketi Bpitch Control’un; minimal techno ve electro ritimleriyle tanınan DJ’i Paul Kalkbrenner setin başında olacak. Paul Kalkbrenner, festival filmlerinden Berlin Calling / Berlin’in Sesi’nde de seyirci ile buluşuyor.
Festivalin klasikleşen Partilerinden !f Gökkuşağı ise 21 Şubat akşamı saat 22.00’de Babylon’da. Partide, sekiz DJ ve bir VJ’den oluşan ekip müzik yapacak.
19 Şubat’ta Lokal’de düzenlenecek Kısa’ca Parti ve 22 Şubat’ta yine Lokal’de yapılacak Kapanış Partisi: Birşeyler Yap! festivalin diğer eğlenceleri.
Görülmesi Gereken 5 film
Pelin Turgut’un seçimi
The Wrestler
Şampiyon
Coppola, Scorcese gibi usta isimlerin 70’ler Amerikan sinemasına yakın duran gerçekçi, etkileyici, iç burkan bir film. Senenin en iyilerinden.
Beautiful Losers
Güzel Kaybedenler:
90’ların başında New York’ta başlayan bir sanat hareketi. Harmony Korine, Mike Mills gibi birçok tanıdık isim. Bir grup yumuşak ruhlu yaratıcı insanın dünyada sanat anlayışını değiştiren bir harekete öncülük edebilmelerini ilham verici. buluyorum.
Yakın Plan Kürtler
Çünkü bu topraklarda barış istiyoruz.
The Man Who Loved Yngve
Yngve’yi Seven Adam:
Nihayet 80’lerin sonu da ‘dönem filmi’ kapsamında. Yaşasın! Fonda Stone Roses, Jesus & Mary Chain, Smiths... İlk aşk, ilk kafa karışıklığı, derme çatma bir lise müzik grubu... Dozunda tatlı, dozunda buruk, dozunda gaz.
Religulous
İlahi Komedi
Son zamanlarda gördüğüm en zeki filmlerden biri. Seinfeld, Curb Your Enthusiasm gibi dizileri yaratan Larry Charles ve Bill Maher’in elinden din adına olup biten her tür absürdlüğe dair çarpıcı bir film.
Serra Ciliv'in seçimi
Cold Lunch
SOĞUK YEMEK
Hem soğuk, buz gibi yalnız, hem çok sıcak, insan insan.
Wendy and Lucy
Koskoca dünyanın halini bir kızla köpeğinin bir kaç günü üzerinden özetleyebilmiş.
Nothing Else Matters
Arzunun ve sevginin körpe halinin bu kadar sade bir şekilde anlatılabilmesi beni etkiledi.
Slingshot Hip Hop
Yıllar önce Checkpoint diye bir film izlemiştim, Filistin’deki hayatı İsrailliler’in kontrol noktaları üzerinden anlatıyordu. Yalnızca bir tür mekana konumlanmış bir kameranın bu kadar çok şey anlatabilmesi beni çok etkilemişti. Sapan ve Hip Hop da öyle. Müzik üzerinden muhalefeti, gençliğin gücü üzerinden sıkışmışlık hissini, umut ve heyecan üzerinden Filistin’deki hayatı anlatıyor.
Kinogamma
Dünyanın şiir hali.