Sinemadaki küfür polemiği tiyatroya da yansıdı. Zuhal Olcay’ın oynadığı ‘Şölen’, sayısı 20’yi bulan küfürleriyle seyirciyi ikiye böldü. Kimi “Hayatta var olan her şey tiyatroda da olur” diyor, kimi küfrü tiyatroya yakıştırmıyor
Son derece başarılı yedi oyuncu, ilginç bir konu, zevkli bir dekor ve zekice kotarılmış yönetmenliği ile ‘Şölen’i izledikten ve oyuncuları ayakta alkışladıktan hemen sonra “Acaba biraz daha az küfür olsa iyi olmaz mıydı” diyorsunuz. Ama oyundaki küfürler elbette başarıyı gölgeleyemiyor ve müthiş finalin ardından seyirci üç kez ‘bis’ yaptırıyor.
Belki de “Herkes küfreder” realitesinden hareketle oyuna daha da gerçekçi olması adına iliştirilen küfürler kimi yerde gerçekten de iliştirildiği çok belli olarak duruyor. İngiltere Royal Academy of Dramatic Art mezunu son derece tecrübeli bir yönetmen ve çevirmen olan Ahmet Levendoğlu ‘Şölen’de metne sadık kalmayı yeğlerken oyunun tek eleştirilen konusu olan küfürleri her nedense kırpmamış ve dilimize birebir adapte etmek istemediği için de ortaya tuhaf bir küfür çevirisi çıkmış. Yönetmenin inisiyatifindeki bu durum, yetişkinlere hitap eden oyunu ne yazık ki sadece küfürden ibaretmiş gibi gösterme tehlikesini barındırıyor bir yandan. Üstelik sanatta küfür var mıdır yok mudur tartışmalarını da başlatarak.
İngiliz yazar Moira Buffini’nin kaleme aldığı ve Zuhal Olcay’ın başrolünde oynadığı ‘Dinner-Şölen’, küfürleri bu kadar bol kepçe dağıtmasa bu defa gündeme Zuhal Olcay’ın öpüşme sahnesi gelecekti ki, sanırım bu defa ‘tiyatroda öpüşülür mü’ konuşulacaktı.
Oyunda bahsi geçen ve hemen her oyuncunun birkaç defa kullandığı ve oyunun gidişatı içinde ilk söylenildiğinden itibaren etkisini ve çarpıcılığını yitiren küfürler şöyle: S...r, s..ici, b..tan, g.t.
İngiliz yazar Buffini’nin eseri Londra’da sergilendikten sonra birçok gazetede “Tabaktaki başarı”, “yetişkilere doyurucu oyun” şeklinde yorumlarla yer almış hatta tiyatro ödüllerine aday olmuştu.
Küfür eserin işini mi kolaylaştırır?
Sinema icat edildiğinden bugüne zaten müstehcenlik tartışmalarının yaşandığı bir platform mevcut. Hollywood’da hangi filmde ne kadar ileri gidildiği ile alakalı belgeseller bile çekildi. Ancak küfürü sadece sinema ile bağdaştırmak insafsızlık olur. Sanatın her dalında küfürle karşılaşmak mümkün. Küfür müzik ve elbette R&B, hip hop kültürünün dayandığı bir olgu. Hatta Murderdolls’un yaptığı ‘I love to say fuck’ şarkısı bir hayli müstehcen.
Edebiyata bakacak olursak hemen her ülkede aykırı yazarlar, kimi zaman dertlerini daha iyi anlatmak, kimi zaman dikkat çekmek için yerli yersiz küfretmişlerdir. Bunlar içinde kuşkusuz Charles Bukowski ayrı bir yer taşır. Her romanında hemen her satırda bir küfür patlatır ve bunu öyle ustalıkla yapar ki asla sıkılmaz ve iğrenmezsiniz.
Sarsıcı bir oyun
‘Şölen’, bir kadının kocasının yeni kitabını kutlamak için sıra dışı bir yemek daveti planlamasıyla başlıyor. Konuklar ev sahibesinin hazırladığı bir oyunla kendileriyle ve de birbirleriyle yüzleşiyorlar. Oyun art arda sarsıcı sürprizlerle tempoyu yüksek tutarken beklenmedik finaliyle izleyiciyi sarsıyor. Moira Buffini’nin yazdığı oyunu Ahmet Levendoğlu yönetiyor.