10.05.2012 - 19:05 | Son Güncellenme:
Çeviri: Sanem Özyürek Arman
O iddiaları reddetse de çiftin birlikteliği üzerinde kara bulutların dolaştığı gerçeği ortada. Paradis, bu konuda konuşmayı
sevmiyor ama Daily Mail gazetesine verdiği röportajda hayatına dair ilginç ipuçları veriyor
“Sevilmemeye alışmıştım”
İlk albümüm çıktığında büyük bir başarı elde etmiştim. Şarkılarım her yerde çalıyordu kaçış yoktu. Bu nedenle insanlar bana sinir olmaya başladı. Hakkımda korkunç şeyler söylendi. Evimin duvarları nefret dolu yazılarla doldu. Neredeyse sokakta gören yüzüme tükürecekti. Öyle bir noktaya geldi ki kafamı çantayla kamufle ederek dışarı çıkmak zorunda kalıyordum. Hiç de eğlenceli değildi. Ailem bu zor zamanlarımda yanımda olduğu için şanslıydım. Her zaman bana inandılar ve onların sevgisiyle mücadele edebildim. Onlar olmasaydı bu olumsuzluklarla baş edecek gücü bulamayabilirdim.
“Johnny iyi bir öğretmen”
İnanılmaz bir sabrı vardı. Buna en çok bana gitar öğretmeye çalışırken şahit oldum. Bana sadece çok kıymetli bir gitar almakla kalmadı, aynı zamanda nasıl müzik yapacağımı da öğretti. Geç öğrenen biri olduğum için sabırlı olması gerekiyordu. Dürüst olmak gerekirse öğrenme sürecim çok acıklıydı. Yeterince pratik yapmıyordum ama enstrümanı seviyordum. Bir gitara sahipseniz asla yalnız hissetmessiniz.
Serge Gainsbourg etkisi
17 yaşındayken 3 ay boyunca bu evde kaldım. İkinci albümüm ölmeden önceki yıl yayınladı. Genç kızlıktan kadınlığa geçiş dönemimde onu tanıma fırsatı buldum. Bana şarkılar üzerinde çalışırken özgür olabilmeyi öğretti. Kendime inanmamı sağladı. Müziği her zaman benimleydi. Hamileyken Johnny, CD çaları karnımın yanına yerleştirir, onun şarkılarını çalardı.
Anlamlı olan yürekte yer ediyor
Oğlumun bana hediye ettiği ilk şey, makarnadan yaptığı kolyeydi. Her yerde taktım onu. Güzel şeyler almak kolay ama hayatta paha biçilmez olanlar var. Gerçekten anlamlı olanlar, sizi hediyeyi aldığınız o ana götürüyor ve o gün hissettiğiniz duyguyu kaybetmiyorsunuz. Ben bu kolyeyi dünyadaki hiçbir yakuta değişmem.
Johnny ve çocuklarla olmak
Çocuklarımı kucağıma aldığımda en mutlu zamanlarım oluyor. Açıkçası tanımadan gidebildiğimiz pek bir yer yok. Londra caddelerinde rahatça dolaşmak imkansız. Fakat Orta Amerika’nın birkaç yerinde kimse bizim kim olduğumuzu bilmiyor. Ayrıca kendimize ait bir adamız olduğu için de şanslıyız.
“Dünyaya bir kez daha gelsem...”
Yeniden dünyaya gelmenin gerçek olabileceğini kafamda tam oturtamasam da bu fikir, ölümden sonra her şeyin sona erdiği düşüncesinden iyi. Dünyaya bir kez daha gelsem yunus olmak isterdim.
“Sette ya da sahnede güvendeyim”
Sahnede şarkı söylerken ya da film setinde kendi evimde gibiyim. En rahatsız edici, vahşet dolu sahnede bile kendimi güvende hissediyorum. Hayatımın dışına çıkmış ve kendimi ne yaptığı bilen insanların eline bırakmışım gibi geliyor. Güven çemberindeyim.
MM kalbi özel
Marilyn Monroe’nun büyük hayranıyım. Hakkında yazılmış her kitabı okudum. Herkes gibi onda da zayıflık ve güç bir arada. Hayatı kolay değildi, zorlukların üstesinden bir ikon olarak çıktı. Metal kalp, Johnny’nin hediyesi. Böyle bir şey takmak bana sihirli geliyor.
“Son rolüm gösterişten uzak”
‘Cafe de Flore’, 1960’larda Paris’te geçen bir aşk hikayesi. Down sendromlu bir oğlu olan Jaqueline karakterini canlandırıyorum. En büyük korkusu, oğlunun zarar görmesi. Beğenilmesi kolay bir kadın değil. Feminenliğimi gizlemek için elimden geleni yaptım. Bu rol için en çirkin ayakkabıları, en şekilsiz elbiseleri giydim. Değişik bir deneyimdi. Kadından çok erkek görünümündeydim.
Sahne hayatına dair
1999’da Paris’te bir kabare şovda sahne alıyordum. Billie Holiday, Frank Sinatra and Nina Simone şarkıları çalıyorduk. Johnny, gitar çalıyordu. Adamlarımla aynı sahneye paylaşmak her şeyi daha da özel yaptı. Kariyerimin en önemli performanslarından biriydi. YouTube’da bulabilirsiniz.