16.06.2012 - 20:54 | Son Güncellenme:
YAZI:?Öğr. Gör. Şehnaz ŞİŞMANOĞLU ŞİMŞEK
Film, Türkiye, Türkler ve Atatürk aleyhine bir film olduğu gerekçesiyle Türkiye’de vizyona giremedi.
Ancak yine de gündelik hayatın orta yerine kurulmuş bir film platosunun, çoğunluk tarafından heyecan verici bir deneyim olarak algılandığı söylenebilir. Elbette, James Bond İstanbul sokaklarının plato olarak kullanıldığı ilk film değil. ‘İstanbul‘ (1957), ‘Topkapı’ (1964), ‘Murder on the Orient Express’ (Şark Ekpresinde Cinayet-1974), yine bir Bond filmi olan ‘From Russia With Love’ (Rusya’dan Sevgilerle-1974) ve daha yakın dönemde ‘Tinker Tailor Soldier Spy’ (Köstebek-2011), bu filmlerden yalnızca birkaçı.
Bunların arasında 1970 yapımı Peter Collinson tarafından çekilen ve özgün adı ‘You Can’’t Win ‘Em All’ (Hepsini Birden Yenemezsin) filmiyse hem sinema tarihimiz hem de kullanılan mekanlar açısından ilginç bir noktada duruyor. ‘Paralı Askerler’ olarak da bilinen film, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de çeşitli mekanlarda çekilmiş ancak burada hiç gösterilmemiş, daha doğrusu etrafından kopan fırtınalar nedeniyle vizyona bile girememiş. Ancak çekimlerin bir bölümü Cibali’deki Mimar Sinan eseri Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda yapılan filme dair anılar semt sakinlerinin belleğinde hâlâ çok taze.
Filmin oyuncuları arasında Tony Curtis, Charles Bronson, Michele Mercier gibi dönemin ünlü Hollywood yıldızlarının yanı sıra Türkiye’den Fikret Hakan, Salih Güney, Yüksel Gözen, Aytekin Akaya, Suna ve Erol Keskin de var. Özellikle Fikret Hakan filmin birçok karesinde görünerek Hollywood yıldızlarıyla başrolü paylaşıyor.
İlk Atatürk!
Kurtuluş Savaşı döneminde geçen ve Atatürk’ün yabancı bir aktör tarafından ilk kez canlandırılması nedeniyle sinema tarihimiz açısından da önemli olan bu film, 1922 yılında savaş olanca hızıyla devam ederken, Ege Denizi’nin tam ortasında başlar.
İkisi de eski Amerikan askeri olan Adam Dyer (Curtis) ve Josh Corey (Bronson) denizde bir tesadüf eseri karşılaşırlar; tek amaçları ağzına kadar silahla dolu gemiyle Anadolu’ya geçmek ve kim daha çok para verirse onların yanında savaşa katılmaktır. Anadolu’da karşılarına ilk olarak görünüşte Sultan’a bağlı ancak aslında kendi çıkarları için savaşa katılan Albay Ahmet Elçi (Fikret Hakan) ve adamları çıkar.
Cibalili gençlerle poz veren Tony Curtis, Niko’nun fırınından her gün ekmek arası bir şeyler yiyormuş.
Turistik bir fon
Bütün bu olaylar filmde turistik bir fonla ve oryantalist öğelerle verilmektedir. Vali olduğu söylenen Osman Bey’in konağı, oryantalist ressamların fırçalarından çıkma dansöz kadınlar ve nargilelerle doludur. Atlılar, İzmir limanına vardıkları gün Kapadokya’dan geçerler, sonra Efes Harabeleri’nde mola verirler. Filmin sonunda tekrar İzmir’e geldiklerinde Çırağan Sarayı’nın yanmış binası, İstanbul surları ve Beyazıt Meydanı perdeye yansır.
Bar değil hamam
Filmin hemen başında yer alan ve Yunan adasında bir barda geçiyor izlenimi verilen dövüş sahnesinin ise aslında Cibali Küçük Mustafa Paşa hamamında çekildiğini mahalle sakinlerinden öğreniyoruz. 1969 yılında Cibali’ye çekimler için gelen film ekibi uzunca bir süre semtte kalarak, hamamı yeniden dekore etmiş.
Yazlık sinemalardan tanıdıkları Hollywood yıldızlarının semtlerine gelmesi Cibalililer’in belleğinde silinmez bir iz bırakmış. Mahalle sakinleri, semtlerine film ekibinin geleceğini öncelikle marangoz atölyesinde başlayan hararetli çalışmalardan anlamışlar. Hamamın bir Amerikan barına dönüştürülmesi için gereken dekor malzemeleri; mermer görünümlü suntalar, köpükten yapılan merdiven tırabzanları mahallenin marangozu tarafından yapılmış.
Bize bu bilgileri veren ve o dönem liseyi henüz bitirmiş bir genç olan eski Cibali sakinlerinden Başaran Salihoğlu’nun, marangozun hemen yanında yer alan babasının terzi dükkanı, kaderin cilvesine bakın ki, bugün de İffet dizisinin çekimleri için bir manav haline dönüştürülmüş! Salihoğlu, Tony Curtis’in her gün mahalledeki Niko’nun fırınından ekmek arası bir şeyler yediğini unutamıyor. Yandaki fotoğraf tam da o günleri anlatıyor.
Genellikle asık suratlı pozlarla bilinen Bronson’u ise ne yapıp edip biraz gülümsetmeyi başardığını gururla söylüyor Başaran Bey.
Nasıl sansür yedi?
‘Paralı Askerler’in çekimleri tamamlandıktan sonra heyecanla filmin Türkiye’de vizyona girmesi beklenir. Ancak beklenen gerçekleşmez. Filmde her ne kadar Türkiye ve Türkler aleyhine herhangi olumsuz bir durum yoksa da, film sansürden nasibini alır. Bu hikaye, sansür mekanizmasının ülkemizde nasıl işlediğini anlatan trajikomik bir örnek olarak da değerlendirilebilir.
Her şey bir gazetecinin sete gelerek Charles Bronson’la röportaj yapmak istemesi ve aktörün randevusu olmayan bu muhabiri reddetmesiyle başlıyor. Çok öfkelenen muhabir bunun üzerine, filmin Atatürk’ü ve Türkleri kötülediğini yazan bir haber yapıyor ve böylece film aleyhine bir kampanya başlıyor. Bunun dışında Atatürk’ü oynayan oyuncunun yeteri kadar ünlü olmadığı hakkında da bazı eleştiriler yer alıyor medyada. Cibaliler de bu söylentilerden etkilenmiş olacak ki, onlara filmi sorduğumda Türkleri kötüleyen bir film olduğunu duyduklarını söylüyorlar.
İlk kez geçen yıl TRT’de bir televizyon programında bazı sahneleri gösterilen filmi yıllar sonra İngiltere’de bularak gündeme getiren sinema eleştirmeni Ali Murat Güven oldu. Güven’le birlikte programa katılan filmin oyuncularından Salih Güney’in söyledikleri ise oldukça manidar. Güney, o dönem kendilerine ‘vatan haini’ yaftasını yapıştırdıklarını, hatta kızı doğduğunda basında “Vatan haininin kızı doğdu” şeklinde çirkin bir başlık atıldığını belirtiyor.