20.09.2011 - 23:47 | Son Güncellenme:
SENEM AYDIN / senem.aydin@milliyet.com.tr
FOTOĞRAF: HÜSEYİN ÖZDEMİR
*Yeni programınız ‘5’er Beşer’le başlayalım...
Elif Yakarçelik, ben ve Meltem Bozoflu bir tasarım yaptık. Aslında yola çıkış amacımız bir tiyatro grubu kurmak ve her hafta BKM’de farklı bir oyun sahnelemekti. Yüzde 50’si metine bağlı, yüzde 50’si doğaçlama olacak bir format üzerinde çalışmaya başladık. “Bu formatı televizyona da verebiliriz” diye düşünerek biraz daha değiştirdik. Meltem Bozoflu, yönetmenliğini üstlendi. Oyunu her salı Beşiktaş Kültür Merkezi’nde sahneliyoruz. Televizyon için ekstra birkaç sahne daha çekiyoruz. Reality şov tadında. Bu bir gece yarısı programı, o yüzden istediğimiz kadar eğlenebiliyoruz. Hatta saçmalayana kadar eğleniyoruz.
*Konseptinden bahsedebilir misiniz biraz?
Her hafta farklı bir hikaye sahneliyoruz. Ali Sunal, Mine Tugay, Okan Çabalar, ben ve İrem Sak sahneye çıkıyor, izleyicinin de yönlendirmesiyle farklı konuları anlatıyoruz. Genelde kadın-erkek ilişkileri ağırlıkta oluyor.
*Siz İsmail’i oynuyorsunuz, değil mi?
Evet. Her şeyi araştıran bir karakter.
“Geç de olsa futbolun kıymetini anladım”
*Özgül Özgülgün’le birlikte yazdığınız ‘Out’ nasıl bir oyun?
İki sene önce yazdık. Konusu futbol ve şike. Tiyatro 0.2’de oynuyor. Son dönemlerde en beğendiğim tiyatro. Çok genç ve çok iyiler. Bizim oyunun provalarının bitmesine yakın Türk futbolunda şike sorunu başladı. Sonra da ‘Out’ birden kapalı gişe bir oyun haline geldi. Şansı açıldı.
*Hiçbir şey ortada yokken şike sorununu araştırmak nereden aklınıza geldi?
Futbol tüm dünyadaki en popüler spor. En fazla paranın döndüğü alan. Ben de “Bir araştırayım” dedim. Sıkıntılı adamım ya... Futbol tarihi okumaya başladım. Mafyasından siyasisine herhangi bir güç odağının bu konuyla ilgilenmeme olanağı yok. Milliyetçilik ya da mezhepçilik olmadan insanları bölebilen üçüncü büyük güç. Bunun içinde pislik olmaması imkansız diye düşündük. Aslında öngörü olmadı, o zaman da vardı şike. Ama elimde hiçbir belge yok, onu belirtmek istiyorum.
*Futbola ilginiz ne zaman başladı?
Bu da bir itiraftır; bundan 5-6 yıl öncesine kadar hiç ilgilenmezdim. Futbolun kıymetini, sosyal olabilmenin en kolay ve en önemli yolu olduğunu gördüğüm zaman anladım. Bu çok garibime gitti. Normalde sohbet edemeyeceğimiz birçok insanla sadece kulüpdaşlık üzerinden saatlerce, çok güzel sohbet edebilirsiniz. Özgür Özgülgün gibi bir avantajım vardı burada. Kendisi fanatik Beşiktaşlı. Futbolu çok iyi biliyor. O yüzden onunla birlikte yazdık.
*Bir de sinema filminiz var; ‘Sümela’nın Şifresi’...
Ekimde vizyona girecek. Karadeniz’de çektiğimiz bir komedi filmi. Ben Temel karakterini oynuyorum. Trabzon’un en zengin kızına aşık, orta direğin de altında diyebileceğim bir adam. Fakat özgüven tavanda. Salih Kalyon, Altan Erkekli, Tarık Ünlüoğlu, Ruhi Sarı da kadroda var. Onu da sabırsızlıkla bekliyorum.
*Sizin özgüveniniz bu kadar yüksek midir?
Biz garip yetiştirildik. Ben 1975 doğumluyum, Fatih’te büyüdüm. Bize mütevazı olmak hep bir erdem gibi gösterildi. Özgüvenim yüksektir ama mütevazılık daha ön planda.
*Yeni oyunlar yazmaya devam ediyor musunuz?
İki tane daha oyunum var. Yüzümü güldüren bir oyun daha yazdım. Yine ‘Out’ kadar şiddetli diğer oyunun da yarısı hazır. Sinema filmi vizyona girdikten sonra babamın hayatını anlatan ‘Babamın Oğlu’nu da oynamaya devam edeceğim.
“Her semtin kendi karakteri var”
* Sosyal medyayla aranız nasıl?
İlk başta Facebook modası vardı, oradaydık. Şimdi orada çok fazla vakit geçirmiyorum. Twitter’ı daha aktif kullanıyorum. Özgüveni çok güzel aşılayan bir yer.
* Tweet’lerinizde İstanbul’a olan hayranlığınızdan da sık sık bahsediyorsunuz...
Bir ara İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mitoloji dersi veriyordum. Yakın tarihte olmasa da uzak tarih ve mitoloji ilgi alanım. Çok okurum, takip ederim, etimolojiyi de çok severim. İlçelerin tarihlerini yakın arkadaşlarımla çalışırız. Sonra sırayla birimizin rehberliğinde semtleri gezeriz. Kahve içtiğiniz, yemek yediğiniz semtlerde 1500 yıl öncesinde ne olduğunu bilerek yürüdüğünüz zaman daha bir saygılı oluyorsunuz. Özellikle Galata, Asmalımescit... Oraları çok merak ederdim.
* Bu geziler arasında sizi en çok etkileyen semt neresi oldu?
Her semtin kendi karakteri, kendi hikayesi var. Pera, Balat, Moda, Üsküdar çok başkadır. Her semtte korunmuş birkaç sokak var. Karagümrük ve Fatih de çok ilginç yerlerdir mesela. Turist gibi gezerseniz dünyanın en güzel şehri İstanbul’dur. Bir sokağının tarihine bakıp, onun içinde pire gibi kaybolmak beni çok mutlu ediyor. 70 yıllık ömrümüzde koskoca dünyaya kafa tutup kirletiyoruz.
“Oyunculuk yaşanmışlık ister”
* Bir oyuncu olarak nelerden beslenirsiniz?
Biraz kalıcı olmakla ilgili sıkıntınız varsa yazarsınız. Oyunculuk yaşanmışlık ister. Ben yaşamayı, paylaşmayı severim. Ne kadar çok yaşarsan o kadar fazla bilirsin. Ne kadar çok bilirsen de o kadar oyunculukla ilgili imkanın olur. İlla bir şeyden beslenmenize gerek yok. Bu aralar sosyal sorumlulukla ilgili çok hevesim var. Yaşın ilerlemesiyle ilgili herhalde beni mutlu edecek tek şeyin sosyal sorumluluk projeleri olduğunu hissediyorum. Şimdi ormanlık vasfını yitirmiş bölgeleri ağaçlandırıyorum. Bunun için iki yıldır çaba sarf ediyorum. Kapıdağ Yarımadası’nda bir ceviz bahçesi oluşturuyorum. İzmir’de de badem bahçesi olacak yakın zamanda.