Caddeİstanbul’da gösterilen ilk filmler

İstanbul’da gösterilen ilk filmler

06.04.2012 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bu yıl 5 dalda Oscar ödülü kazanan ‘Hugo’, Fransa’da gösterime giren ilk sinema filmlerini, sinema tarihini anlatıyor. Peki Türkiye’de ilk gösterimler ne zaman yapıldı? 19’uncu yüzyılın son yıllarında İstanbul’da hangi filmler gösterilmişti? Atlas Tarih dergisi, şehrin sinema tarihini araştırdı

İstanbul’da gösterilen ilk filmler

Auguste ve Louis Lumiere Kardeşler, 1895’te Paris’te düzenledikleri bir gösteriyle, ‘sinematograf’ adını verdikleri yeni icatlarını tanıttılar. O gün bu gösteriye iştirak edenler, sinemanın doğuşuna tanık oldu. Bir yıl sonra, aynı filmler İstiklal Caddesi No: 246’daki Sponeck Birahanesi’nde gösterildi ve Osmanlı kamuoyu, sinematografla tanıştı.
Resmi kayıtlara göre sinematografın, Osmanlı’ya girmesi, sadece adlarını bildiğimiz Jamin ve Henri adlı iki Fransız aracılığıyla oldu. Jamin, büyük ihtimalle Lumiere Kardeşlerin Osmanlı’ya gönderdiği kameramanlardan biriydi. 1896’nın başında ülkeye geldi. Film gösterimi yaptığı ya da görüntü aldığına dair bir kayıt yok. Ancak aynı tarihlerde Henri adlı bir Fransızın İstanbul’da düzenleyeceği ilk sinematograf gösterisinin hazırlıkları yapılıyordu. İstanbul’da yayımlanan The Levant Herald’ın 12 Aralık 1896 tarihli sayısında, gösteriyle ilgili şunlar yazıyordu: “Beyoğlu’nda Galatasaray karşısında İsponek [Sponeck] salonunda İstanbul’da birinci defa olarak Paris ve bütün Avrupa’nın mazhar-ı takdiri olmuş olan canlı fotoğraf lubiyyatı [eğlencesi] her akşam icra olunur.”

Haberin Devamı

“Tren perdeden çıkıp bizi ezecek sandık”
Sponeck’teki ilk gösteriyi izleyenler arasında 8-9 yaşlarındaki Ercüment Ekrem Talu’yla ağabeyi Nejat da vardı. Ekrem Talu, yıllar sonra ‘İstanbul’da İlk Sinema ve Gramofon’ başlıklı yazısında bu olayı şöyle anlatacaktı: “ (...) Sponeck, tramvayın Galatasaray dönemecinde, şimdi bir barın işgali altında bulunan, o vaktin maruf birahanesi idi. (...) Kapıdan 10’ar kuruş, o vakit için mühim para vererek içeriye girdik. (...) Karşımızda bir buçuk metrekarelik bir beyazperde duruyordu. (...) Derken ortalık karardı. (...) Perdenin önüne gelen bir şahıs bu karartının lüzumunu izah etti. Hemen arkasından gösteri başladı. Avrupa’nın bir yerinde bir istasyon. Bacasından kara dumanlar savuran bir lokomotif, peşine takılı vagonlarla duruyor. Rıhtım üzerinde telaşlı telaşlı insanlar gidip geliyor. (...) Tren kalktı. Bittabi sessiz sedasız. Aman yarabbi! Üstümüze geliyor. Salonun içinde kımıldanmalar oldu. Trenin perdeden fırlayıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar yerlerini terk ettiler galiba. Haniya ben de korkmadım değil. (...) İki dakika ara verdiler. Bu sefer bir boğa güreşi seyrediyoruz. Azılı hayvanlar perdede üstümüze doğru seğirttikçe yüreğimiz ağzımıza geliyor. Bu film daha yaman, onu önceden göstermiş olsalardı, salonda kimsecikler kalmazdı. Tren bizi sinematografa alıştırmış oldu.”
İlk gösteriyi izleyenler, hareketli görüntüler karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Bu olay kısa sürede kulaktan kulağa yayıldı. Ekrem Talu’nun ifadesiyle “Mektepte bunun münakaşası haftalarca sürdü. İstanbul halkı da bu mevzu üzerinde konuşuyordu. Kimi, bu sihirli icadı gidip görmeyi günah sayıyor, kimi gidip gördüğünden dolayı tövbe ediyor, ileri fikirlilerse bir medeniyet unsurunun daha yurda girmiş olduğuna seviniyordu.”
Sponeck’teki gösteriyi düzenleyen kişi, Sigmund Weinberg değil, Henri’ydi. Burada gösterilen filmlerin tamamı, bir süre sonra Fevziye Kıraathanesi’nin bahçesinde de gösterilecekti.
Sponeck’teki gösteriler, yeni filmlerle destekleniyordu. Gösterilen filmlerin tamamı Lumiere Kardeşlerin dünyanın birçok yerine gönderdikleri kameramanlarının çektikleri 1 ila
1,5 dakikalık filmlerinden oluşuyordu. Tamamı Fransız yapımıydı ve gösteriyi de bir Fransız yapıyordu. Ancak gösterim aracı (sinematograf) Lumiere Kardeşlerinki değil, onların rekabet ettiği ABD’li mucit Edison’un ‘vitascope’ adlı sinematografıydı.

Osmanlıların sinema merakı

Pera, azınlık ve gayrimüslim nüfusun çoğunlukta olduğu bir semtti. Dolayısıyla da sinematograf gösterilerine katılanların çoğunluğunu bu kitle oluşturuyordu. Ancak hareketli görüntüler, Türk ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu mahallerde de merak konusuydu. Buralarda yapılacak gösterilerle iyi kazanç elde edilebilirdi. Henri, ramazanın başlamasını da fırsat bilerek, gösterilerini Şehzadebaşı’ndaki Fevziye Kıraathanesi’ne taşıdı. Ramazan ayından sonra da Odeon Tiyatrosu’nda sürdü. Halkın ilgisi sebebiyle, kısa süre sonra şehrin diğer semtlerinde de (Beyazıt, Sultanahmet, Kadıköy ve Bakırköy) yapılmaya başlandı. İlgi, yabancı sinematografçılar tarafından karşılıksız bırakılmadı. İtalyan, İngiliz, Alman ve Avusturyalı sinematografçılar gösteri yapmak üzere İstanbul’a gelmeye başladılar. Yabancıların birbiri ardına ülkeye gelmeleri, sinematograf gösterilerinin gördüğü ilgi ve bazı Balkan ülkelerinin siyasi amaçlarla sinemayı bir propaganda aracı olarak Osmanlı’ya karşı kullanmaları üzerine, Babıâli harekete geçti. Önce sinematograflarda kullanılan dinamoların gümrüklerden geçirilmesini zorlaştırdı. Ardından 29 Mart 1903’te bir nizamname yayımlayarak, sinematograf gösterme işini ruhsata tabi tuttu ve ruhsat almanın şartlarını ağırlaştırdı. Babıâli’nin tavrı ve hukuki düzenlemeleri daha çok kağıt üzerinde kaldı. Birçok sinemacı, ya sefaretleri ya da rüşvet aracılığıyla, Osmanlı’daki serüvenlerine devam ettiler.

KEŞFETYENİ
Romantik teklif! Futbolcu sevgilisiyle evleniyor
Romantik teklif! Futbolcu sevgilisiyle evleniyor

Cadde | 27.05.2025 - 08:44

Oyuncu Hazal Çağlar ile futbolcu Samet Akaydın'ın ilişkisinde sürpriz bir gelişme yaşandı.

Yazarlar