Cadde İstanbul, Roma’nın ikiz kardeşidir

İstanbul, Roma’nın ikiz kardeşidir

18.08.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

‘İstanbullular’ isimli kitabında İstanbullu profilini anlatan yazar Buket Uzuner “Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz bu şehre!“ diyor

İstanbul, Roma’nın  ikiz kardeşidir

İstanbul cömert bir ilham perisi mi?
Evet, dünyanın 2 bin 700 yıldır menapoza girmeyen tek dişisi İstanbul, hâlâ üretken ve canlı olduğu için ilham konusunda elbette cömert! İstanbul, tarihi ve kültürel zenginliği kadar güzelliğiyle de dünyadaki büyüleyici birkaç büyük şehir gibi her çağda sanatçıları neredeyse kendini anlattırmaya zorlamıştır.

Hangi konularda ilham veriyor?
Hani yazmak için ne ararsanız fazlasıyla var, tarih, hem de antik çağdan başlayan tarih, coğrafya, çok kültürlülük, aşk, entrika, saltanat, yemek kültürü, sanat, göç, edebiyat, kaos, huzur ve huzursuzluk, coşku ve kuşku, her şey mevcut! Yahya Kemal’in dediği gibi “Sade bir semtini sevmeye (ve yazmaya) bir ömrün yetmeyeceği” kadar kadim, hem onunla yaşaması çok zor hem de meydan okuyucu bir güzellikte bir şehir İstanbul.

Bir İstanbulluyu nasıl tarif edersiniz? ‘İstanbullular’ romanını yazarken İstanbul’un hem iç hem de komşu ülkelerden aldığı dış göçler bakımından aslında Türkiye’nin küçük ölçekli bir modeli olduğunu düşünerek, “Yeni İstanbullunun 21’nci yüzyılın yeni T.C. vatandaşıyla örtüştüğünü” söylemek istedim. Yani bence dünyada artık ne eskisi gibi bir İstanbullu karakteri var, ne Parisien (Parisli) ne de New Yorker (New Yorklu).

Kültürel bir dönüşüm sürecinde miyiz?
Köy şehre aktı, Doğu Batı’ya, Güney Kuzey’e karıştı, homojen bir kentlilik ve köylülük kavramı da kalmadı, kalanlar da dönüşecek. Belki sonunda bütün dünya Akdeniz kültürü olacak! Bu hızlı ulaşım ve iletişim teknolojileriyle 19 ve 20’nci yüzyıla ait demokrasi dahil kavram ve doğrular dönüşüyor. Bu yüzden ‘İstanbullular’ adlı roman pekala ‘Türkiyeliler’ diye de okunabilir.

Bu açıdan dünyada hangi kentlerle benzerlik taşıyor? Sizce İstanbul hangi kentlerle aynı ligde?
‘New York Seyir Defteri’ adlı kitabın önsözü ‘Eski kocam Paris, sevgilim New York, can dostum İstanbul’ diye başlıyordu. Aslında İstanbul’u kuranlar Roma’yı kuran adamlardır ve bu bakımdan İstanbul, eski adlarından biriyle Doğu Roma yedi tepeliliğinden, daracık sokaklarında yaşanan entrikalara kadar Roma’nın ikiz kardeşidir. İstanbul, kültürel ve tarihi geçmişiyle elbette Paris’le, Londra, Venedik, Madrid ve Viyana’yla aynı ligde olabilecekken, yönetimsel ve kültürel cehalet ve çıkarcılık yüzünden altyapısızlıktan, plansızlıktan, tarihine saygısızlığa kadar uzanan eksiklikleri nedeniyle maalesef yaşam standartları açısından ikinci ligdedir. Bugünlerde UNESCO’nun Dünya Tarihi Miras Listesi’nden atılmaktan son anda kurtulmasının nedeni budur.

Bu konuda en büyük eksik nedir?
Bizim İstanbul dahil bütün Türkiye’de ‘müslüman olmayan atalarımızı’, bütün genetik realiteye rağmen hâlâ çocuksu biçimde reddedip, kültürümüzün her alanına dipten karışmış olan Bizans’ı, Rum, Ermeni, Yahudi özelliklerimiz yokmuş gibi yapıp, İstanbul’un tarihi ve doğal dokusunu yok edişimiz şehrimizi ve ülkemizi üçücü lige doğru aşağıya itmektedir. Cahilliğin cesareti ve taklitçi tembelliğiyle İstanbul’umuzun yüzeyini makyajlamakla kimi kandırıyoruz ki? Tam bir İstanbul aşığı olan rahmetli Çelik Gülersoy, İstanbulluların kendi şehirlerine karşı kıyıcı ve sevgisiz tavrına üzülerek, “Bu şehri bize bırakmazlar, değerini bilmiyoruz!” derdi. Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz İstanbul’a!

Yabancı birine İstanbul’u nasıl anlatırdınız?
Başka şehirdeki bir Türk’e, “İstanbul, hâlâ taşı toprağı altın, kadınların geceleri yalnız eğlenceye gidip, eve salimen dönebildiği birkaç şehrimizden biri” derim. Yabancı kültürden birine ise “İstanbul dünyada içinden deniz geçen tek şehir” diye anlatırım.

İstanbul bir aşk kenti mi?
Olmaz mı? Ancak bunu romantik değil de gerçekci açıdan açıklayacağım. Yasakların ve baskıların en az olduğu yerde aşk daha çok soluklanıyor elbette.

İstanbul’da hangi yıllarda yaşamak isterdiniz?
Bir kadın olarak eğer Harem’de yaşamayı istemezseniz İstanbul zamanları içinde elinize ya Bizans ya da Cumhuriyet’in ilk yılları kalıyor. Ben şimdiki zamanı seçerim. Çünkü Osmanlı zamanında müslüman bir kadının sokağa çıkması bile yasaktı. O yıllarda kat kat örtünüp, saklanmanız gerekecekti. Ev içinde yaşamaya mahkum olmaksa hapistir. Özgür olmadıktan, kendi hayatını kazanıp, istediğin gibi yaşayamadıktan sonra cennette olsan ne işe yarar ki?

Vazgeçemediğiniz bir yer var mı?
Olmaz mı, hem de pek çok! Ama birinci sırayı şehir hatları vapurunda Kadıköy-Karaköy arasını denizden çay içerek geçmek alıyor. Yani beni İstanbul vapuruna koyun, yıllarca Asya ile Avrupa arasında gidip geleyim! Yeni romanım ‘Uyumsuz Bayan Defne Türker’ de böyle başlıyor zaten.

‘İstanbul’ deyince aklınıza ilk gelen sanat eserleri neler?
Ayasofya Kilisesi ve Sultanahmet Camii.

Sizce bu kentin simgesi nedir?
Tarihi Yarımada profili.

En sevdiğiniz kitapçılar?
Ben Kadıköylüyüm bu yüzden önce bizim Kadıköy’de Nezih Kitabevi, Alkım Kitabevi, Suadiye Remzi Kitabevi ve Moda Tarihçi Kitabevi’ni sayacağım. İstanbul yakasındaysa Pandora, Robinson ve Mepisto Kitabevleri’ne sık sık uğrarım.

Hangi restoranlara gidersiniz?
Klasik meyhane severim. Moda’da Koço, Asmalı’da Yakup, Büyükada’da Fıstık Ahmet’in Prinkipo’su meselâ. House Cafe’ler ve İstanbul Modern’in kafesi.



iSTANBUL’U EN iYi ANLATANLAR
Şair: Yahya Kemal ve
Orhan Veli.
Yazar: Sait Faik, Tomris Uyar, Orhan Pamuk.
Ressam: Kezban Arca Batıbeki (İstanbul kadınlarını), Gürbüz Doğan Ekşioğlu (İstanbul kedilerini).
Şarkıcı: Şebnem Ferah, Müzeyyen Senar.
Şarkı: ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’. Cazdan popa, Araplar’dan Azeriler’e, Yunanlar’dan Boşnaklar’a ve
fasılla gençlere ulaşan, onlarca farklı söylenişiyle rekor
kıran İstanbul şarkısıdır bence.

FAVORiLERi
En sevdiği filmler: ‘Zorba’, ‘Thelma ve Louise’, ‘Piyano’,’ Tiffany’de Kahvaltı’, ‘Arkadaş’.
En sevdiği kitaplar: ‘Bozkır Kurdu’ (Herman Hesse), ‘İnce Memed’ (Yaşar Kemal), ‘Ölmeye Yatmak’ (Adalet Ağaoğlu), ‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ (Sevgi Soysal), ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ (Jose Saramago).
En beğendiği oyuncular: Kate Blanchett, Audrey Hepburn, Robert de Niro, Robert Downey Jr., Şener Şen, Okan Yalabık, Belçim Bilgin.
En sevdiği gruplar: Bulutsuzluk Özlemi, MFÖ, Manga, Duman.
En sevdiği müzik türü: Ege Türküleri, caz, klasik, Türk Sanat Müziği ve pop.