Ortada bir trend varsa, dışında kalmayı tercih ediyorum. Ne zaman ki trendin rüzgarı ile rüzgara kapılan insanları geçip gidiyor ve o şey trend olmaktan çıkıyor, o zaman olaya dahil oluyorum. Bazen de hiç dahil olmuyorum.
Daha çıkmadan popülerliği yakalayan ve ağza sakız olan kitapları bir-iki yıl sonra okuyorum. Ya da hiç okumuyorum.
“Da Vinci Şifresi”ni veya “Harry Potter” serisini okumadım mesela. Duya duya bıkkınlık gelmişti zaten.
“İkinci Bahar”, “Asmalı Konak” dizilerini de bir kez olsun izlemedim. İş ortamında muhabbetten geri kalmak pahasına bile olsa.
Açılış gecesinden itibaren herkesin koşa koşa gittiği Zuma’ya gitmek için de bekledim.
Bana kalsa daha da bekleyecektim. Ancak eski patronum Elçin Yahşi geçtiğimiz hafta beni arayıp “Hadi seni Zuma’ya götüreyim. Geri kalma” deyince geldim bir gaza, gittim. Gazeteciyiz ya bir de, gitmeli, deneyimlemeleyiz... Kim var, kim yok, nasıl tipler geliyor, kim ne giyip de geliyor... Bazı çevrelerde mühim meseleler bunlar.
* * *
Neyse, pazartesi akşamı gittik, restoran bölümü yarı yarıya doluydu. Saat 21.00’den sonra mekânın doluluk oranı arttı.
En kalabalık masada bir grup Uzakdoğulu işadamı oturuyordu. Hani hep Türklerle ilgili derler: “İki günlüğüne Londra’ya gitti, Türk restoranından çıkmadı, kebapsız edemedi.” Uzakdoğuluların bir kısmı da pek farklı değil galiba. Kızılderililer gibi onlar da aslında Türk olmasın?
Madem prensiplerimi çiğneyip gitmişim trendy Zuma’ya, yemek seçimlerini riske atmamalıydım. Restoranın şef yardımcısı olan eski ev arkadaşım Pamela’yı masaya çağırıp tavsiyelerini aldık, siparişlerimizi verip beklemeye koyulduk.
Gurme falan değilim ama Zuma Salatası’nı şiddetle tavsiye ederim. Ama esas Kore usulü kuzu pirzolayı denemeden bu restorandan çıkmayın, döverler. Ben Şefin Seçimi 9’luk suşi setini de istedim. Evet, suşiyi her yerde yiyorsunuz ama aslında her yerde usulüyle yemiyorsunuz. Şimdiye kadar İstanbul’da en iyi nigiri suşiyi City’s’deki Suinn adlı restoranda yedim. Çoğu yerde pirinç balığın tadını bastırıyor. Karın doyurmak için mi bilmem, pirinci dayıyorlar nigiriye. Oysa iyi nigiride balığın büyüklüğüne oranla pirinç az olur. Suinn’dekiler tam kıvamındaydı. Zuma’nın ise bu noktada fire vermesi beklenemezdi ve vermedi de.
Beğenmediğimiz tek bir yemek oldu; o da soslara bulanarak ızgarada pişirilen patlıcan. Pamela’nın bizi “Çok yağlı, önceden söyleyeyim” diye uyarmasına rağmen istedik. E şefin sözünü dinlemezsen böyle olur. Kötüydü, aman denemeyin.
* * *
Gelelim fiyatlara...
Yazılıp çizilenlerin çoğu sizi korkutmasın. “Beş kişi 3 bin YTL bırakıp çıktık”, “Üç kişi bin 500 YTL bayıldık” diyenlerin ne yediklerini ve içtiklerini hakikaten merak ediyorum.
Biz iki kişi midede tatlıya yer bırakmayacak kadar doyup üstüne üstlük bir şişe de şarap devirip 260 YTL verdik. Bugün Taksim’de sıradan bir kafeye oturup yemeğin yanında birkaç kadeh şarap içtiniz mi 60 YTL’den aşağı hesap ödemiyorsunuz. E Zuma da iki katı oluversin. Sonuçta bu “fine dining” bir restoran. Özenle hazırlanmış yiyecekleri özenle hazırlanmış bir atmosferde yiyorsunuz. Bunun da bir bedeli oluyor. Abartıp mönünün tamamıyla masayı donatanlar bunu düşünüp “Cüzdanı bırakıp çıktım” diye şikâyet etmesin.
Şimdi şarap tadar gibi restoran restoran gezen millet Hakkasan kuyruğunda. Yakında Akaretler’de açılacak olan Spice Market rekabeti artıracak. İnsanlar meraktan Hakkasan-Zuma-Spice Market üçgeninde bir süre daha gezinecek. Bu restoranların gerçek başarısı veya başarısızlığı ise bu rüzgar geçip gittikten, merak duyguları doyuma ulaştıktan sonra ortaya çıkacak.
Maalesef hikâye gerçek
Hayat boyu gözlerimle şahit olduğum yegane nedensiz şiddet örneği kedileri tekmeleyen insanlar. Daha neler oluyor halbuki...
27. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek “Bir Amerikan Suçu / An American Crime” adlı filmi izlerseniz nedensiz şiddetin baba bir örneğine şahit olacaksınız.
Film gerçek bir hikâyeden uyarlama. Evet, maalesef hikâye gerçek. 1960’larda İndianalı bir kadının çocuk-ergen arası bir kıza evinin bodrum katında kendi çocukları ve mahallenin gençleriyle birlikte ölümüne işkence yapmasını konu alan filmi seyretmesi çok kolay değil ama kesinlikle izlemeye değer.
(9 Nisan 21.30 Rexx Sineması/ 11 Nisan 19.00 Atlas Sineması)