Geçen salı akşamına ajandamı boş bıraktım; akşam dışarıda arkadaşlarla falan buluşmamaya, doğrudan eve gitmeye karar verdim.
Program şu: Patates cipsi, patlamış mısır, yağ ve şeker oranı yüksek ne varsa koltuğun önündeki sehpaya yığılacak ve NTV ile CNN Turk arasında gece boyunca zaplanacak.
E, malum AKP’ye kapatma davası sımsıcak gündemde; hiç şüphesiz Can Dündar ve Ahmet Hakan programlarında bu konuyu tartıştıracak. Kafam karışık. Türkiye’de olup biten her şeyle ilgili kafam karışık zaten. Umudum, en azından bu konuda konusunun uzmanı kişiler konuştukça kafamdaki bulanıklığın dağılması...
Ama ne mümkün!
* * *
Laf sırasını kapan sırayı bırakmıyor, konuştukça konuşuyor...
Ahmet Hakan, lafı uzattıkça uzatan Levent Köken’e üç kere falan “Siz bunları niye anlatıyorsunuz? Nereye bağlayacaksınız” gibi bir şeyler söyledi ama nafile...
Yazık adam bir de üstüne Nuray Mert’ten fırça yedi söz vermiyor diye.
Can Dündar’ın “Neden?”inde ise Mustafa Balbay uzuuun uzuuun konuştu.
Can Dündar, Ahmet Hakan kadar kıvranmadı ama yok, bu açık oturum sunucularının işi dehşet zor. Birileri lafı uzattıkça uzatıyor, e haliyle bir süre sonra izleyicinin de ilgisi dağılıyor.
Konuşmanın yanı sıra bir de pasaj okuyanlar var. Vural Savaş, Sami Selçuk’un yazısını uzun uzun okudu.
Siz nasılsınız bilmem ama biri bana bir şey okumaya kalksa “Öyle anlamam. Ver ben okuyayım” diyenlerdenim. E bir de televizyonda biri bir şey okuyunca ben kafamda AKP’ye kapatma davasından uzaklaşıp “Yarına ne pişireyim?” gibi şeyler düşünmeye başlıyorum.
* * *
Burada en az oturumu yöneten kadar iş programın konuklarına da düşüyor bence. Biraz daha birbirlerine saygılı olup laflarını kısa tutabilirler; hem izleyicinin de dikkati dağılmamış olur. Nuray Mert’in sinirinin bozulmasını ne kadar anlasam da, çıkışını biraz haksız buldum. Ahmet Hakan susturmaya çalışıyor ama adamlar susmuyor; ne yapsın?
Ertesi gün Can Dündar’ı arayıp “Programda stres oranınız nedir?” diye sordum. Dedi ki: “Konuşmaya susamış bir toplumuz. İnsanlar daha yeni yeni konuşuyor. Ve bu insanların konuşabilecekleri meydanlar, üniversitelerde kürsüleri yok. Ancak bir televizyon programına çağrıldıklarında konuşabiliyorlar. Ayrıca biz Amerikalılar gibi lafımızı üç dakikada, dört spotta toplayamadığımız için bana bu durum çok olağan geliyor ve fazla susturmamaya çalışıyorum.” Galiba konuklar ÖDP’nin “Susma. Sustukça sıra sana gelecek” sloganını içselleştirmiş durumda.
Şimdi de bu konuda kafam karıştı. Oturumu yönetenler zaten haklı, konuşmak isteyen konuklar da haklı, uzun konuşmalardan sıkılan ve dikkati dağılan izleyici de... Ne yapmalı?

Haberin Devamı

Bu film adamı sarsar!

Haberin Devamı

Biz ortalama insanlar ergenliği kafa karışıklığı, sivilceler, aileye başkaldırma gibi sudan karelerle hatırlarız. Ama ne ergenlikler var!
27. İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek “XXY”ı izlerseniz ergenliğin en damardanına şahit olacaksınız. Filmi hakkında pek bir şey bilmeden izledim. Beni bir hayli sarstı. Rahatsız edici, kafa karıştırıcı, sarsıcı, tam da  bu yüzden izlenesi bir film “XXY”.
Arjantinli genç yönetmen Lucia Puenzo’nun bir öyküden uyarlayarak çektiği film, birbirleriyle iletişim kurmaya çalışan ama diğer yandan da doğru bildiklerinden şaşmayan insanları anlatıyor. Ne var ki “doğruları” bir hayli bulanık.
Hikâye, anne ve babasıyla Arjantin’den Uruguay’a taşınan 15 yaşındaki Alex’in etrafında dönüyor. Alex çift cinsiyetli ama bugüne kadar kız olarak yetiştirilmiş. Yaşadıkları yerlerde bu öğrenilince aile çözümü hep başka bir yerlere taşınmakta bulmuş. Bir gün Alex’in annesi Suli, kızının erkeklik organından kurtulması için bir cerrah çağırıyor. Annenin umudu, kızının ameliyata razı gelmesi. Oysa Alex haftalar önce hormon ilaçlarını almayı bırakmıştır, yani giderek erkekleşecektir.
Alex’in yaşadığı buhranın yanında anne ve babanın halleri de iç daraltıyor. Bir yerde adam karısına “İkimiz de bir gün bunun olacağını biliyorduk. Artık Alex’in kadın olacağına dair umutlanmayı bırak” diyor. Konu her ne olursa olsun, şekil olarak hepsi aynı aslında. Çocukları için bir gelecek hayal eden ebeveynler ve kendilerine beklentiler dışında bir yol çizen çocuklar. Alex’in şansı ise ona “Seçim senin” diyen bir baba. Sakın kaçırmayın! (14 Nisan Pazartesi 16.00-Emek Sineması / 15 Nisan Salı 21.30-AFM Fitaş / 16 Nisan Çarşamba 19.00-Rexx)

Haberin Devamı