Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları

Yerel malzemeler ve mutfak, önümüzdeki yılların yeni yükselen değeri. Yurt dışında bu işi daha da ileri götürüp, tabağınızda yediğiniz her ürünün 100 mil (yaklaşık 160 km.) çevrenizden gelmesini öneren bir akım başladı


ABD’de süpermarketlerdeki ürünlerin ortalama 2 bin 500 kilometre yol katettiğini düşünürseniz, neden böyle bir akımın doğduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Worldwatch Enstitüsü’nün raporuna göre, bu oran 1980’den bu yana yüzde 25 artmış. Ulaşımın kolaylaşması ve globalleşmenin avantajları olduğu gibi dezavantajları da olabiliyor. Gittikçe uzaklardan gelen yiyeceklerin yarattığı en büyük sorunlardan bir tanesi karbon salımı. Bu ürünleri taşıyan uçak ve tırların yarattığı kirliliğin hiçbir mantığı yok.
Diğer önemli nokta ise uzaklardan gelen ürünlerin tadlarını ve hemen hemen tüm besin değerlerini yolda kaybetmeleri. 100 mil’le, çevremizden elde edilen malzemelerle yapılan yemeklerin, en büyük hoşluğu mevsimselliği yaşamak. Yakın çevremizdeki doğa, o ay bize neyi sunuyorsa, onun güzelliğini

100 MiL HAYAT KALiTESiNi ARTIRACAK
ve ayrıcalığını yaşamanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Kışın plastik kokan domatesler veya yazın dünyanın öbür ucundan gelmiş kokusuz ve lezzetsiz portakalları yemenin hiç kimseye bir yararı yok.

Haberin Devamı

Ürünler Marmara’dan gelecek
Tanıdığım büyük şeflerin en büyük sırrı kullandıkları malzemelerin tazeliği. Tazelik ise yerellikle iç içe geçmiş bir kavram. Hepsinin ortak mottosu, ‘kötü bir malzemeden asla güzel bir yemek yapamazsın. Sadece iyi bir şef değilsen, iyi malzemeden kötü yemek yapabilirsin’. Avrupa’nın birçok şehrinde, sabah erkenden gidilen balık halleri ve pazar yerlerinde, bu şeflere rastlayabilirsiniz. Sabah mutfaklardaki en önemli sorumluluk, gelen malzemelerin kalitesinin ve tazeliğinin, belirlenen standartlara uygun olup olmadığını kontrol etmek.
Gelelim bu 100 mil uygulamasının zorluklarına. Örneğin İstanbul’da yaşıyorsanız, yediğiniz tüm ürünlerin aşağı, yukarı Marmara Bölgesi’nden gelmesi gerekecek. Birçok şeyden feragat etmek anlamına geliyor. Kahve, çay, çikolata, turunçgiller ilk aklıma gelenler. Özellikle, Türkiye gibi coğrafya olarak şanslı bir ülkede yaşamanın verdiği güzellikleri yok saymak, çok da kolay değil. Bu akımın amacı, bir şekilde hayat kalitemizi artırmak. Belki yüzde 100 uygulamak çoğumuz için imkansız olabilir. Ama altında yatan felsefeden öğreneceğimiz çok şey var. Son yılların moda deyimiyle ‘Ne yiyorsak, oyuz’. Hem daha lezzetli yemekler, hem de daha sağlıklı bir hayat için, boğazımızdan geçen her lokmayı sorgulamaya başlama zamanının geldiğine inanıyorum.


ERZURUM PEKMEZ CENNETi
Geçen hafta sonu Erzurum- daydım. Bu yolculuktan aklımda kalan güzellik- lerden birkaç tanesi şöyle:
Aklımda kalan en büyük tat, pekmezli baklava oldu. Yörede kullanılan tereyağı oldukça iyi. Zaten Erzurum bir pekmez cenneti. İyi malzemeyle ustalık birleşince, ortaya oldukça başarılı bir karışım çıkmış.
Bence, pazarlama açısından da oldukça iyi bir hikayesi olabilecek bir ürün. Şekerin yaygın olarak kullanılmaya başlamasından önce, tatlılar, genel olarak bal veya pekmez kullanılarak yapıldığından, benim Erzurum’da yediğim esasen baklavanın ilk ve orijinal halini temsil ediyor.

Haberin Devamı

Kaya Nanesi
Son zamanlarda kokladığım en güzel baharat- lardan biri. Bildiğimiz naneden farkı, biraz daha acımsı, ekşimsi ve elegant olması. Derinliği müthiş. Özellikle çorbalarla harika gideceğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

Palandöken
Tropik havaların hüküm sürdüğü İstanbul’dan sonra, camları açarak serin ve ferahlatıcı dağ havasıyla mükemmel bir uyku çekmek.