Terastan taşan lezzet
Önce, somonlu amuse-bouche (tadımlık iştah açıcı) geldi. Tüm ekmekleri kendileri hazırlamışlar. Özellikle, reçetesini, benim eski şefim Marcus Wareing’ten aldıkları İrlanda ekmeği, Petrus’taki kadar lezzetliydi. Sonrasında servis edilen ‘domatesin her hali’ salatası, bir şef olarak beni kıskandırdı. Domates sorbesi, yediğim en güzel sorbelerden biriydi. Çiğ, pişmiş, dondurulmuş, yeşil ve kırmızı, domatesin her halini bu tabakta görmek mümkündü. Hepsi birbirinden lezzetliydi. Yerel, mevsimsel ve aşkla yapılan her şey gibi.
Ardından tam mevsiminde ve doğru şekilde pişirilmiş bamyayla ahtapot yedik. Çok lezzetliydi. Burada bir parantez açıp, şaraplardan bahsetmek istiyorum. Her yediğimiz öğün eşliğinde, şeflerin eşleştirdiği ve uygun gördüğü şaraplar geldi. Gece boyu tattığımız beyaz, roze ve kırmızı şarapların yemeklerle uyumu çok başarılıydı. Fiyatlarsa, o gün belirlenen mönüye göre değişiyor. Benim gittiğim akşam, kişi başı 110 TL idi. Aldığımız hizmet kalitesi ve yediğimiz birbirinden güzel yemekler karşılığında uygun bir ücret.
Dönelim tekrar yemeklere
Ana yemek öncesinde, kuzu gömleğine sarılı kuzu ciğeri, taze ot salatası ve kırmızı erik ekşisi eşliğinde geldi. Pişirme tekniği ve derecesi bakımından 10 numaraydı. Ana yemek olarak, patlıcan ve taze barbunya eşliğinde, kuzu pirzola servis edildi. Mevsimsellik, tazelik ve tatlar bakımından çok başarılıydı.
Tatlı ise nirvanaya ulaşılan nokta oldu. Hindistan cevizli tapioca, karamelize şeftali ve şeftali-yoğurt sorbesi üçlüsünün dokusal ve lezzetsel eşleşmesi, karnı tok ve tatlıyla arası olmayan biri olarak, beni adeta başka yerlere götürdü.
“Hiç mi kötü bir şey yoktu?” diye sorarsanız, yemek ve servis anlamında, her şey akıcıydı. Beni rahatsız eden hiçbir şey olmadı.
Sadece tek bir nokta
Herkesin bir masaya oturtulup, beraber yemek yemeleri kafama takıldı. Eğer kalabalık bir grup olarak gidecekseniz, bu bir sorun teşkil etmiyor. Ama sevgilinizle romantik bir yemeğe gidecekseniz, ki manzarası ve ambiyansıyla buna çok uygun bir teras, tanımadığınız kişilerle yan yana yemek yemek sorun olabilir. Benim gittiğim gece, çok keyifli bir arkadaş grubu vardı. Her zaman benim kadar şanslı olur musunuz onu bilemiyorum.
Galatasaray Lisesi mezunu, vizyon sahibi, işini büyük bir sevdayla yapan bu iki gencin enerjisiyle ortaya çıkan mekan, sizi alıp götürüyor. Damağımda kalan o güzelim tatlar eşliğinde gece evimin yolunu tuttuğumda, hayata bir çentik daha atmanın keyfi vardı ruhumda.
İletişim adresi: Aylin ve Kaan, 0 532 4262788 veya 0 541 8596185
Bu yazın favori beyaz şarapları
Bu aralar şarap üzerine çok yazılıp çiziliyor. Sıcakların iyice bastırmasıyla ben de bu yaz severek içtiğim, fiyat-kalite dengeleri makul olan, üç favori beyaz şarabı paylaşmak istedim.
-Paşaeli, Kolorko, 2009. Sadece ve sadece 280 şişe üretilen bu şarap, Trakya bölgesinin kaybolmaya yüz tutmuş ‘Kolorko’ üzümlerinden üretilmiş. Kavrulmuş susam, kakao ve mandalina kokularının hakim olduğu bu şarabı bulabilirseniz, mutlaka tatmanızı tavsiye ederim.
-Kayra Vintage, ‘Chardonnay’, 2009.
Vintage serisinin bu son üyesi, 2010’un en iyi ‘Chardonnay’i. Kremamsı ve yoğun dokusuyla kısıtlı filtrasyonla üretilen bu şarabı çok beğeneceğinizi düşünüyorum.
-Sancerre, Lucien Crochet, 2006.
Fransa’nın Loire Vadisi’nde üretilen harika bir şarap. Mineralli dokusu, narenciye aroması ve gövdeli
yapısıyla, dünyanın en iyi Sauvignon Blanc’larından biri.