CaddeNew York: Meşgul adımların şehri...

New York: Meşgul adımların şehri...

29.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

New York'ta ne kadar uzun süre kalırsanız kalın, tüm etkinliklere yetişmenizin münkün olmadığını fark ediyorsunuz. Bu şehirde her şey çok hızlı. Bir tek yer hariç: Central Park

New York: Meşgul adımların şehri...

melteminan@aim.com İnsan New York'u görünce, dünya tarihini tekrar sorgulamaya kalkıyor. Benim teorim ise şöyle: Dinozorlarla birlikte, aslında en az onlar kadar dev boyutlardaki insanlar da o dönemde yeryüzünde yaşamaktaymış. Sonra dev meteorlar hepsini yeryüzünden silmiş. Ancak o zamanlar kurdukları şehir, bugüne kadar ayakta kalmış. Bugün ise New York'lular bir zamanlar o dev adamların yaşamakta olduğu şehri bulmuş ve aynen içinde yaşamaya devam etmişler sanki. Tıpkı babasının ayakkabılarını giymeye çalışan küçük bir çocuk gibi... The Marmara Manhattan'daki odamın penceresinden görünen muhteşem Manhattan manzarasına baktığımda aklımdan geçenler bunlardı. İnsan sokağa inip de yürümeye başladığı zaman kendini "Gulliver'in Maceraları" ndan birinde hissediyor. Kendimi çoğu defa kafamı yukarı kaldırıp "Hãlâ bu binanın önündeyim ama ben çok uzun zamandır yürüyorum, bu nasıl olabilir ki?" diye sorarken bulduğumu hatırlıyorum. Bir de bu şehirde yaşayanlar gerçekten çok hızlı yürüyorlar. Yetişmek imkânsız!1811 yılındaki planlama kanunuyla birlikte tüm tepeleri düzleştirilerek eşit bloklara bölünen şehir, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, gökteki bulutlarla yarışan gökdelenlerin mantar gibi türemesiyle birlikte bugünkü şeklini almış.İstanbul'da denizin kenarında yaşamaya alışmış biri olarak, insan, güneşin yolunu bulamadığı bu binalar arasında yürürken, ister istemez suyu görmek istiyor: Okyanus, deniz, nehir ya da hiç olmadı ufak bir göl... Ve huzur bulmak amacıyla aradığı bu suyu, Amerika'nın acımasız kapitalist sisteminin ve ekonomisinin sembolü olan Wall Street'in sonunda bulmak insanı şaşırtıyor. Bu dar sokağın bitimine ulaştığınızda sizi Hudson Nehri ve Brooklyn Köprüsü karşılıyor. Manhattan manzarası New York'a gelmenin "en iyi zamanı" diye bir şey var. Havaların bunaltmadığı ve dondurmadığı eylül-ekim ve mayıs- haziran ayları. Ama bunun yanı sıra kasım ayında gerçekleşen New York Şehir Maratonu, Rockefeller merkezinde dünyanın en yüksek yılbaşı ağacın süslenişi ve yılbaşı etkinlikleri, Orkide Fuarı, New York Moda Haftası, Tribeca Film Festivali ve New York'tayken benim de tanık olduğum "Halloween" kutlamaları en iyi seçeneklerden sadece bir kaçı. "Korku Günü" olarak da bilinen "Halloween"de korkunç kostümler, garip partiler yapılıyor ve evler çok farklı bir şekilde süsleniyor. Benim ilgimi çeken ise kaldığım otelin iki blok ötesindeki evin penceresini süsleyen takım elbise giyinmiş zombi kuklasıydı. İş hayatı gerçekten de New York'luların kâbusu. Bu kadar pahalı bir şehirde yaşayabilmek için insanlar sabahtan akşama kadar çalışıyorlar. Sabah 06.30 da kalkan ve saat 21.00 den önce işten çıkamayan bir sürü New York'lu arkadaşım vardı ki yüzlerini bile göremedim. Ondan olsa gerek, takım elbise giymiş herhangi bir kukla, Halloween'de korku tünelindeki yerini alabiliyor. New York'a gelmeden önce , bu şehirde geçen pek çok film seyretmiş, arkadaşlarımdan dinlemiş ve şehir ile ilgili pek çok beklentiye girmiştim. Karşılaştığım ve yaşadığın New York ise tüm bunlardan farklıydı. Ama öyle veya böyle kendini bana sevdirmeyi başardı. En iyi zamanı Downtown'un mimarisi ve dokusundan sıkılanlara ise en iyi reçete belki de Soho ve Tribeca. İç savaştan hemen sonra inşa edilen endüstri tipi binalar, kumaş fabrikası olarak hizmet verirken, sektörün daha kuzeye taşınması ile beraber yerini, ucuz kirada oturmak üzere bu mahalleye yerleşen ressam, sanatçı ve avantgarde tarzını kovalayan insanlara bırakmış. Bugün Soho en pahalı semtlerden biri haline geldi. Ve galeriler Chelsea bölgesine geçmiş olsa da, bölge turistler ve Downtown'dan daha farklı bir dokuyu tercih eden New York'lular için cazibesini koruyor. 2002'de Robert De Niro sayesinde başlayan Tribeca Film Festivali ile popülaritesini artıran Tribeca'nın, Soho'dan altta kalır bir tarafı yok aslında...Tribeca, en az bölge kadar popüler ünlü (ve epey kazık) olan, ünlülerin adresi suşici NOBU ile de revaçta. SOHO VE TRİBECA New York'ta her şey çok hızlı. Bir tek yer hariç: Central Park. Bu kadar büyük bir alanda güven içinde yürümek bir yana, yeşili, kuş sesleri, sincapları, zamanı yakalamaktan ibaret olan bu şehirde, size zaman öldürmeyi öğretiyor. Adımlar yavaşlıyor, amaçlar erteleniyor... New York'lular bu parka en sevdikleri dostlarıyla geliyorlar: Yani köpekleri ile. Bana NewYork'u gezdiren arkadaşım şöyle demişti: "Kız arkadaşım köpeğinin benden daha değerli olduğunu söyledi!". Gerçekten insan, New York'luların parkta köpekleri ile nasıl vakit geçirdiklerini izlediğinde, buna şaşırmıyor. Kışın Wollman'da buz pateni yapılabilen, at arabası ve Loeb'den sandal ile gezintiye çıkılabilen, Shakespeare bahçesinde çay içilebilen Central Park, Istanbul'da belki de herkesin istediği tek eksiklik. Geniş, güvenli, yemyeşil bir park. CENTRAL PARK'TA YAVAŞLAYAN HAYAT: "New York 'ta nereyi gezmeli?" Bu sorunun cevabı genellikle kafe ve restoran isimleri oluyor. Ve ilk sıralananlar : Spotted Pig, Soho'da Balthazar, Mott Street'teki Cafe Gitane, Meatpacking District'teki Pastis, geceleri ise Glamercy Park Oteli'nin barı, LA Esquina ve Box. New York'taki jazz clubların çoğu, konuşma yasağı olan ve sadece müziği için gidebile-ceğiniz mekanlar... 6th Avenue'daki BLUENOTE en iyi örneklerden biri... New York'ta ne kadar uzun süre kalırsanız kalın, tüm etkinliklere yetişmenizin olanağı olmadığını fark ediyorsunuz. Bir yanda Jamie Oliver'ın imza günü, diğer yanda Duran Duran konseri var. Broadway'de bir yanda Kevin Klein ve Jennifer Garner'ın rol aldığı "Cyrano de Bergerac", başka Broadway tiyatro salonunda David Hyde Pierce'ın rol aldığı "Curtains" müzikali yer alıyor. Ve kalem kağıt alıp da program yapmaya çalışmak bir çözüm olmuyor. KAFE VE RESTORANLAR: Barnes and Noble kitapçısına gidip (Lexington ve 5th Avenue), saatlerinizi geçirip, ilginizi çekebilecek tüm kitaplara baktıktan sonra, içeride oturup kahve içmeyi unutmayın! Alışveriş seviyorsanız mutlaka her şeyi daha ucuza bulabileceğiniz Downtown'daki 'Century 21' ve Soho'daki 'Daffy's' e uğrayın. West Side Highway yakınlarında trapez yapabileceğiniz okula gidin. New York'u bir de baş aşağı görün! Metropolitan Müzesi'ne tam bir gün ayırın. Kahvaltı için Bleecker Street'teki 'Noho Star'a gidin. Ünlü aktris Lauren Hutton tam karşımda oturuyor ve garsona "her zamankinden" diye sipariş veriyordu. Omletinin üstüne yok! New York'luların çok vakti olmayabilir ama karşılaştığınızda, hiç tanımasanız bile sizinle ayak üstü sohbet edebiliyorlar. Hepsi sapık olmadıkları gibi, eğer kadın iseniz ille de bir beklentileri de yok. Amaç sadece ayak üstü sıcak bir sohbet. İç güdünüze kulak verin... NEW YORK'TA MUTLAKA YAPILMASI GEREKENLER: Çek Havayolları'ndan Ladın Topaçlıoğlu'nun tavsiyesi ile New York yolculuğumu Çek Havayolları ile yaptığım için çok mutluyum. Uçaklar daima dakik, Prag havalimanı eğlenceli, servis ise muhteşem. Özellikle dönüşte hastalandığımda, uçak personelinin beni iyileştirmek için çabalarını unutmayacağım. NASIL GİDİLİR ? Senelerdir New York'a gele gide bir şey öğrendim. New York'ta kalacağınız yerin ne kadar önemli olduğunu... Bugüne kadar minnacık odalarla savaştığım, eski binaların pisliğinin bir şekilde otel odalara yansıdığı ve tüm bunlara rağmen astronomik rakamlar ödediğim otellerden dolayı çıldıracak noktaya gelmiştim. The Marmara Manhattan sayesinde artık New York seyahatlerim muhteşem geçiyor. Odaları geniş. 1 oda, 1 salon genişliğinde ve iki banyosu var. Bina ve kullanılan malzemeler yeni, dekorasyon fevkalâde güzel ve otel her daim bakımlı ve temiz. Özellikle benim gibi iş toplantıları bol olanlar, iş görüşmeleri için salonu rahatlıkla kullanabilirler. Üstelik fiyatı New York'taki diğer otellerle kıyaslanınca çok ucuz. NEREDE KALINIR ?

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler