Nur Başnur

Nur Başnur

-

Tüm Yazıları

Bugün 2012’nin son günü. Öyle böyle değil taşıdığı ‘kıyamet’ potansiyeliyle kendine özgü bir yılın son günü. Yarınsa ertelediğiniz hayatı yakalamanız için ilk gününüz, daha ne bekliyorsunuz?

Hayatta büyük değişiklikler, dönüşümler beklemekle ömür geçirmek yerine bizzat kendi elimin uzandığı, aklımın yettiğince değişiklik, dönüşüm yaratmaya özen gösteren, küçük değişimlerin büyük dönüşümlerin öncülü olduğuna inanan biriyim. Devinimi ve dönüşümü yaşamın özü sayar, öğrenmenin neşesiyle heyecanlanır, paylaşarak çoğalırım. Bu yazı işte böylesine bir uğurlama ya da kendi dinamiği içinde karşılama olsun istedim...

Yarın;
Her sabah uyandığınızda odanızın pencerisinden büyük bir olgunlukla size bakmakta olan, sizinse çoğu zaman fark bile etmeden geçip gittiğiniz ağacın gözlerine belki de ilk kez merakla bakmanızı öneririm, neler söylediğine kulak vermenizi... Nelerinize tanıklık ettiğini, mahreminize ne kadar da hakim olduğunu, sessiz sırdaşınız olduğunu fark edeceksiniz. Adını sormakla başlayın, defne mi, manolya mı, kavak ya da at kestanesi mi? Sonrası kendiliğinden gelecektir; başka bir farkındalık ve zenginleşme olarak...

Yarın;
Telaşla kendinizi sokağa attığınızda bacaklarınızın arasına çoğu zaman da size sinirlendirirek dolanıveren, mahallenin en az sizin kadar sakini sokak kedilerine bu kez sinirlenmek yerine merakla bakın. Taaa gözlerinin içine doğru... Hijyen kaygınızdan kurtulup, boynunda, sırtında gezdirin elinizi, ne denli güzel bir postu olduğunu fark edin, gözlerinin nasıl rengarenk, şaşkın ve ürkek baktığını. Unuttuğunuz, belki hiç fark etmediğiniz bir boyut açılıverecek önünüzde...

Yarın;
Yıllardır yok ‘anneniz güveninizi kırdı’ diye, yok ‘zamansızlıktan’ ya da “Hadi” deyip kalkıştığınızda başarısızlıkla sonuçlanan deneyimler yaşadınız diye sadece yumurta haşlamak için kullandığınız ocağınızın başına geçip önce o yumurtanızı çeşit çeşit otlarla, sebzelerle çeşnilendirip pişirmeyi deneyin. Sonra bakın bakalım arkasından neler geliyor. Pazarlara gitmekler, mevsiminde çıkan meyvenin, sebzenin izini sürmekler, onlara dokunmaktan, koklamaktan duyulan sonsuz hazlar... Yeter ki göz göze gelin caanım dünya nimeti sebzeler, meyveler, otlar, baharatlarla.

Yarın;
Sevdiklerinizin, yaşlanmakta olan anne ya da babanızın, sarkmış göz kapaklarının arasından süzülen ışığa, aramıza yeni katılan çocukların, torunların, yeğenlerin, ışıldak kuvvetinde ışık yayan gözlerine, yıllardır evinize siparişlerinizi taşıyan çırağın gözlerine, ev işlerinde her türlü nazınızı çeken yardımcınızın gözlerine bir bakın. Bakın bakalım neler görüyorsunuz?

Yarın;
Çeşit çeşit ama hepsi de birbirinden geçerli nedenlerle ertelediğiniz pek çok arzunuzu gözünüzün önünden geçiriverin: Kırlarda yürümek, yağmur altında ıslanmak, su böreği yapmak, badmington oynamak, bir koroda şarkı söylemek, İspanyolca öğrenmek, görme engelli bir çocuk için düzenli kitap okumak, kendiniz ve aileniz için her yıl 5 ağaç dikmek, bunu bir şenlik haline getirip dostlarınıza da yaymak, daha fazla şiir okumak, turşu kurmak, daha az alışveriş yapmak, marangozluk işleri yapmak, kanaviçe işlemek, maket yapmak, şehir değiştirmek, yepyeni bir kariyere başlamak, dostlar için sofra hazırlamak...
Yarın yepyeni bir yılın ilk günü, yepyeni bir bakış, duyuş ve farkındalık için kocaman bir fırsat, hayatla göz göze gelmeye, o derin paylaşıma, kavrayışa ne dersiniz? Yarın ertelediğiniz ya da es geçtiğiniz hayatı yakalamanız için ilk gününüz, daha ne bekliyorsunuz?
Bir Behçet Necatigil şiiriyle hepinize mutlu yıllar dilerim...

OLUK
Saat kaçı geçiyor nasıl geçiyor
Biri gelene kadar yoldan kaçı geçiyor
Gidince bitermiş bitsin ne yapalım
Her şey yarım yârim.

Çizgiler çekiyor ne çok elden geçiyor
Birinden birinde bir şey bulsak barim.
Yıl kaçı geçiyor
Olsun gene ararım.

Bir kuş göçmen -oluktan
Bir ara su içiyor bir gün daha uçuyor
Bir göz sepet koyup salacakları
Bir gözedir belki de ırmaklarım.