Cadde “OKULDAN BERi AĞLAMA DUVARI GiBiYiM”

“OKULDAN BERi AĞLAMA DUVARI GiBiYiM”

15.12.2012 - 21:08 | Son Güncellenme:

Erkan Can, “Yapabileceğim bir şey varsa, herkes için geçerli, yardım ederim, işin üçkâğıdına kaçmadan söylerim ne yapabiliyorsam. Bazen yorsa da kayıtsız kalamıyorum ki” diyor.

“OKULDAN BERi AĞLAMA DUVARI GiBiYiM”

Bursa, çocukluk... Nasıl bir çocukluktu sizinki?
Meyve bahçeleri vardı, uçurtma uçururduk, topaç çevirirdik, şimdi her yer ev doldu... Tek özlediğim çocukluğum diyebilirim. Her şey boldu. Kendini sokakta geliştirirsin. Kavga edersin, küsersin bunlar hep tecrübedir. İzciliğin bana kattığı çok şey var. Düzenli olmak, bir işi başarmak, sorumluluk, yardımseverlik... En özlediğim şeylerden biri de hayvan gütmek. Ahlat ağacının altında o sessizliğin içinde uyumak muhteşem bir şeydir. Şimdi para versem yapamıyorum bunu. Çevre örgütleri yokken biz çevrecilik yapıyorduk. Uludağ’da kamp yapardık, pikniğe gelen insanlar çöplerini bırakır giderlerdi, biz o çöpleri toplardık. Sonra askere gittim 19 ay, askerlik günlerimi de arıyorum.

Haberin Devamı


Askerliğini özlemez pek insanlar, siz niye özlüyorsunuz?
Ben çok eğlendim askerde. Bir oyun olarak baktım. Gerçi benim zamanımdaki askerlikle şimdiki askerlik farklı, şimdi savaş var. O zaman da vardı ama bu kadar hissedilmiyordu. Tiyatro geceleri yaptım, yani çok eğlendim ben askerde.

Mahalle sizin için önemli.
Ben mahalle çocuğuyum. Mahalle önemli, ait olduğun yer. Büyük şehirlerde mahalle bitti. O dönem en kötü ağabeyimiz okumuş etmiş. Kaçak göçek işlerle uğraşan ağabeylerimiz de vardı ama racon vardı. Küçükleri karıştırmazlardı işlerine ama ben hep ağabeylerimle gezdim. Çok severlerdi beni. Ben de o zaman taklitler yapıyorum. Nejat Uygur’u, Altan Erbulak’la Erol Günaydın’ın seslendirdiği ‘Yavru ile Katip’i yapıyorum. Bana “Sen tiyatroya kaydol” dediler, gittik.

Haberin Devamı

Sonra İstanbul Belediye konservatuarı, jüride Yıldız Kenter...
Yetenek sınavına girdim çünkü yaşım geçmişti, 27 yaşındaydım. Sınıf atlama ibaresini de görmemişim. İki parça sahnemi hazırladım, Yıldız Hoca “Seni üçüncü sınıftan alacağız” dedi, “Ben birden başlayayım yürüyeyim” dedim; olmazdı yani.

Sinemanın sizde yeri ayrı sanki?
Artık çok sinemada oynamak istemiyorum. Belki kendi hazırladığımız projeleri bekliyorum bir anlamda, güzel senaryolarımız var, onlara para bulursak yaparız.

Son filminiz ‘Toprağın Çocukları’nı size yaptıran neydi?
Babamın Köy Enstitüsü mezunu olması ve de bu Köy Enstitüsü durumunun unutulmuş olması. Hafızalarımızda yok oysa bunları biz yaşadık, daha dün yani. Onu hatırlatmak adına da yaptık, hem de vefa borcumuzu ödedik. Yönetmenimiz Adnan’ın dedesi de Köy Enstitüsü mezunu, onun projesiydi zaten.


İnsanın size kendini emanet edesi geliyor, “Erkan var ya tamam” dedirten bir güven yayıyorsunuz.
Yapabileceğim bir şey varsa, herkes için geçerli, yardım ederim, işin üçkâğıdına kaçmadan söylerim ne yapabiliyorsam. Arkadaşlık da ederiz. Ben okuldan beri ağlama duvarı gibiyim.

Bu yorucu olmalı bazen?
Yoo. Bazen sıkılıyorsun gibi ama kestirip atamıyorsun. Vicdanla ilgili, bazen yorsa da kayıtsız kalamıyorum ki.

Haberin Devamı

Bu aşk içinde böyle mi? Sevdiğiniz kadına da aynı çıplaklıkta mısınız?
Onu karım daha iyi biliyor ama evet, ben hep aynıyım.

Kızınızla nasıl bir ilişkiniz var?
Vıcık vıcık değilizdir, “Bir yanak ver öpeyim” derim, hâlâ zor izin veriyor. Gizliden gizliye aşığız tabii ama o anneci. Ama öyle alıştırdık, benim gecem gündüzüm belli değil, baştan bayağı zorluk çektik ama şimdi biliyor ki baba çalışıyor ama geliyor, gelir...

Röportajın tamamını Boxer dergisinin aralık sayısında bulabilirsiniz.