Ünlü sunucu İkbal Gürpınar’ın hayatı roman, 17 yaşında lise öğrencisiyken, zengin bir akrabasıyla evlendirildi, Kocasına muhtaç olmayı içine sindiremedi, Dışarıdan liseyi bitirdi, Üniversiteden mezun olduğu gün, özgürlüğünü ilan etti, Ailesinin karşı çıkmasına rağmen, evliliğine son noktayı koydu, O şimdi kadın seyircilerin en gözdesi
TRT 1’de “Nane Limon Kabuğu" isimli programıyla hafta ortası her sabah ekrana gelen İkbal Gürpınar, televizyonun her eve armağan ettiği abla, kardeş, evlat, arkadaş gibi. Konuşurken gözlerinin içi gülen, taşıdığı pozitif enerjiyi beyaz camın ardından milyonlarca insana yayan Gürpınar’ın, ışıl ışıl gözlerinin ardında aç kalma pahasına bile olsa kendisine seçme şansının verilmediği hayatına yeniden sahip çıkma mücadelesi saklı. İsmi baht açıklığı anlamına gelse de ailesinin kendine zorla kabul ettirdiği bir hayatı yaşayarak mutsuzluğa sürüklenen genç kadın, bugün onurlu mücadelesiyle bahtının dizginlerini eline almış durumda.
Okumamı istemediler
Çevrenize mutluluk saçmanıza rağmen, geçmiş zamanda bıraktığınız seçme hakkının tanınmadığı hatta aşağılandığınız zor bir yaşamınız var. Günümüzde milyonlarca “müridi" olan İkbal Gürpınar kimdir?1969 Kırıkkale doğumluyum. Bana seçme hakkının tanınmadığı bir hayatım vardı. Ama şimdi felsefem üşenme, erteleme, vazgeçme!
Çocukluğumuzdan beri hep birileri için yaşıyoruz. İyi bir çocuk olmak, derslerimize çalışmak, askere gitmek, iş sahibi olmak zorundasınız. Hep sanki toplumun istediği şeyleri yapmak zorundaymışız gibi bir durum var. Artık ben herkese aileme bile olan borcumu ödemiş gibi hissediyorum kendimi. Üstelik onlar istemediği halde okudum.
Şimdiye kadar başkaları için yaşadım ama artık kendim için yaşamaya kadar verdim. Hep başkalarını düşünerek elalem ne der diye Türkiye’de bir sürü insan istediğini yapamıyor.
Zorla evlendirdiler
Aileniz okumanıza neden karşı çıktı?
Acı ama beni 17 yaşındayken evlendirdiler. Okulumu bitiremedim. Kırıkkale’nin zengin ailelerinden birinin kızıydım. İzmir’de Fatih Koleji’nde okuyordum.
Lise ikinci sınıftayken 19 Mayıs tatilini fırsat bilerek tatil için Kırıkkale’ye döndüm.
Okulumdan bir daha geri dönmemek üzere ayrıldığımın farkına ise ailemin zoruyla evlendirildiğimde vardım. 1986 yılında aile baskısı ile bir akrabamızın oğlu ile evlendirildim. Planlarım hep boşanma üzerineydi.
1987’de ise bebeğim dünyaya geldiğinde dünyaya küsmüştüm. 75-80 kiloda şişman, aşırı sivilceli bir kadındım.
Kocam inşaat mühendisiydi. Bir gün Ankara’da Kızılay Meydanı’nda yürürken, lisedeyken benden hoşlanan bir erkek arkadaşımla karşılaştım.
İzmir’den arkadaştık ve onu görünce benim farkıma varıp tanımasın diye saklandım ama boşunaydı; tanımıştı beni. “İkbal sana ne yapmışlar böyle!" deyince elin oğluna yol ortasında sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.
“Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsın. Hayata yeni baştan başlamalısın" dedi.
O an benim miladım oldu. Üniversiteyi bitirecek ve bir meslek sahibi olacaktım.
Önce liseyi dışarıdan bitirdim. Sonra Açık Öğretim Fakültesi İş İdaresi Bölümü’nü kazandım ama kocam okulumla alay etti.
Aşağılanmaktan ötürü çok fazla kuyruk acısı duyuyordum.
Ben Türkiye’deki kadınların
yüzde 90’ı gibi başaramadığım için değil, izin verilmediği için bir şey olamamıştım.
Hepimizin içinde cevher var ama çıkarmaya izin vermiyorlar. Tekrar sınava girdim ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü’nü 1990 yılında kazandım.
Kocam, “Önemli olan kazanmak değil, bitirmektir" dedi. Ben de dört yılda bitirdim okulumu ve ardından boşandım.
Herkes bana karşı çıktı, ailem bile. Annem “Kızım deli misin zengin kocan var" dedi. Ama insan gibi onurluca, inadına yaşadım ve başardım.
Köyde büyüdüm
BEN köylüyüm. İnek sağarım, koyun sağarım, çapa yaparım, hepsini bilirim. Ailem Kırşehir’in en zengin ailelerindendi. Kocam da zengindi. Evliyken her şeyim vardı. BMW’ler, Mercedes’ler. Boşanınca hiçbir şeyim kalmadı. Evimde karton kutuları ters çevirip, dantelli çarşaflar örttüm üstlerine sehpa yaptım. Ama hayat kalp atışları gibi inişli çıkışlı. Durursa yaşam bitmiş demektir. Her şey gelebilir başıma ama ben yeniden başlayacak gücü bulurum kendimde. Limon da satarım, araba da yıkarım, temizliğe de giderim.
Binlerce kadına örnek oldum
BU ülkede bir kadın tek başına bir yerde çalışıyor, para kazanıyor ve evinin geçimini sağlıyorsa bir de bakımlıysa diğer kadınlar ona destek olacaklarına, kocalarından kıskanırlar. Hani Jean Jacques Rousseau demiş ya, “İnsan insanın kurdudur", kadın kadının kurdudur. Ama bana enteresan gelen kadınların bana daha çok ilgi göstermesi. Bu kadın başardı bunun bizden bir farkı yok, o halde biz de başarabiliriz diye düşünüyorlar. Açık Öğretim İlköğretim Okulu’nda ders veriyordum. Beni örnek alan binlerce kadın ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirmek için başvurmuş. Başkalarına yardımcı olabiliyorsam ne mutlu. Biz kadınlar kuluçkaya yatmış tavuklar gibi oturarak gelişemeyiz. Biz kadınlar
yemek, içmek, uyumak, tuvalete gitmek için dünyaya gelmedik, içinizi keşfedin. Herkes bilinçlensin, kendi cevherini bulsun, siz değerlisiniz mesajını veriyorum.
Başarılı olunca herşey değişti
KENDİ ailem de dahil olmak üzere beni eleştirenler oldu. Fakat toplum sonradan kabul edip de, “İkbal seni seviyoruz" mesajları almaya başlayınca herkes beni sahiplenmeye başladı. Ama benim ihtiyacım olduğunda kimse yanımda yoktu. Kadınların pek çoğu beni eleştirdi, hatta yakın akrabalarım. Ağıza alınmayacak laflar söylediler benim hakkımda. Artık insanların iki türlü olduğuna inanıyorum. Birincisi kendisi yaşayamadığı için hiç kimse yaşamasın diye düşünen kötü kalpliler, ikincisi ben yaşayamadım ama hiç olmazsa evlatlarım yaşasın, yakınlarım yaşasın diyen insanlar. Hala, insanların aşık olup evlenmesine izin verilmiyor bu ülkede.
Şiir kaseti var
TELEVİZYON programında seyircilerine şiir okumaktan büyük keyif aldığını dile getiren İkbal Gürpınar’ın bir de şiir albümü var. Adını genç sunucunun İstanbullu avukat hayranı Zehra Birsen Yamak’ın aynı isimli şiirinden alan “Simidin İki Yarısı" geçtiğimiz aralık ayında piyasaya çıktı. En büyük arzusu ise bir gün kendi şiirlerini yazabilmek.