06.04.2009 - 18:10 | Son Güncellenme:
ÇAĞDAŞ ERTUNA
Gülümsün Saatçi’nin işi çok zor. Ne yapsa, “İşte Ertuğrul Özkök’ün kızı” deniliyor. Oysa o Özkök soyadını bile sırf bu yüzden evlenir evlenmez bırakmış. Yine ünlü bir ismin, Ercan Saatçi’nin eşi. İki çocuk annesi. Buluştuğumuzda ilk dikkatimi çeken Gülümsün Saatçi’nin doğallığı ve kendine has bir dünyası olmasıydı. Sanki başka bir gezegende yaşıyor. İsimler, titrler umrunda değil. O sadece kendi ilgi duyduğu şeylerin peşinde. İşte TRT’de çarşamba akşamları yayınlanan, genel koordinatörlüğünü üstlendiği yeni dizi “M.A.T” da böyle doğdu. Gerisini kendisinden dinleyelim...
“M.A.T.” fikri nasıl ortaya çıktı?
“M.A.T” fikri aslında çok fazla adli tıp ve kriminoloji tarzı diziler seyredip kitaplar okuyarak çıktı. Sonra tesadüf eseri Prof. Oğuz Polat’la tanıştık ve bu projenin üstünde çalışmaya başladık.
Peki bu kriminoloji merakı sizde hep var mıydı?
Bende tıpla acayip ilgilenme hali var. Bir sürü tıp kitabı alırım, okurum. Bir sürü Latince kavram bilirim tıpla ilgili. İlaçların prospektüslerini dibine kadar okurum. Hangi ilacın başka hangi ilaçla nasıl etkileşeceğini bilirim. Aman onu şunla almayın derim.
Doktorlar için zor bir hastasınız yani.
Bazen soruyorlar, asistan mısınız diye. Yok değilim, ama ilgiliyim diye geçiştiriyorum. Patricia Cornwelleri okumaya başladım. Sonra “CSI”lar ve “NCIS”ler, “Law&Order”lar ile devam ettim. Niye biz de böyle bir şey yapmıyoruz diye düşündüm.
Biraz aileden gelen bir ilgi de var galiba. Babanız Ertuğrul Özkök’ün de adli tıpa olan ilgisi bilinir.
Babamda da vardır bu ilgi. Bu konularda çok okur, çok seyreder. Ercan’ın da çok ilgisi vardır. Ne yalan söyleyeyim, ailecek normal mi değiliz acaba diye düşünmüyor değilim. (Gülüyor). Bilimsel verilere dayalı bir şeyleri ortaya çıkarmak çok ilginç. Bu sadece kriminoloji olmak zorunda değil, kanser araştırmaları ya da araştırmalar sonucu ilaç bulan insanlar da olabilir.
Sinema okumayı istiyormuşsunuz ama işletme okumuşsunuz. Neden?
Sinematografi okumak istiyordum. Aslında kafam çok gelip gidiyordu. Tıbba biyolojiye çok ilgim vardı ama onun için notlarım yeterli değildi. Ondan sonra sinemaya çok merakım vardı. “Pulp Fiction”a beş kere falan gittiğimi, not tuttuğumu hatırlıyorum. Bir yandan TRT’de çalışıyordum. Türkiye’de o zaman bu işler çok fazla okullular tarafından yapılmıyordu. Babam o zaman bana ‘Daha elle tutulur, bu ülkede daha geçerli olabilecek bir şey oku, ondan sonra üstüne ne okumak istiyorsan onu oku’ dedi. O yüzden işletme okudum, Bilkent Üniversitesi’nden mezun oldum. Keşke tekrar okula gitsem sinematografi okusam veyahut da adli tıp okusam...
Bu kadar istiyorsanız yapabilirsiniz.
Olabilir belki. Kemal Bey’in (Sunal) yaptığı şey de buydu. Hakikaten şapka çıkarılacak bir örnek aslında. Şu anda beni bıraksanız sinematografi okuyayım, üstüne adli tıp okuyayım onun üstüne bir de sanat tarihi okuyayım... Öyle bir şeyler istiyorum. Çok okuyasım var.
Dizide oyunculuk da yaptınız. Oyunculuğa devam edecek misiniz?
Bir bölümün sonunda ve sonrakinin başında Fransız uyruklu tetikçi bir kadını oynadım. Hepimizin bir bölüm en azından görünelim diye bir düşüncesi vardı. Bence işi sahiplenmek adına da güzel bir şey. Sonra benim sahnemde şöyle bir şey oldu. Ben ceset torbasına konulacağım, sonra örnek alınacak ambulansta. Ben ceset torbasına sığmadım!
Nasıl yani? Ceset torbaları o kadar küçük mü?
Herhalde boyları var. Gelecek ambulansa ne dendi bilmiyorum. Ayaklarımı kırıyorum, sığmıyorum, ‘tamam kapatın’ diyorum. Yerde yatıyorum betonda, üşüyorum. Bir de Ercan oradan diyor ki, ‘Nefes alma ağzından duman çıkıyor’ O kadar soğuk ki orası. ‘Tamam peki’ diyorum, nefesimi tutuyorum. Sonra nefes al demeyi unutuyorlar, ben orada öyle kalıyorum. Komikti, eğlendik. Sıramı savdım. Ben oyuncu değilim. Çok kasılıyorum. Keyfine deneyelim dedik. Ercan da beğendi, ‘fena da olmadı’ dedi.
Babam gelinceye kadar epey zorladı
Babanız Ertuğrul Özkök ve Hürriyet yazarı Figen Batur da “M.A.T”da rol aldı. Onları dizide oynatma fikri nerden çıktı?
Biz Pippa Bacca vakasını yaparken daha doğrusu dünyadaki böyle aktivist insanların hikâyelerine değinmek istedik. Dünya barışı için bir kadın yola çıkıyor, Pippa Bacca gibi. Fransız avukat bir kız çocuğu olunca ona da Fransız bir anne baba gerekiyordu. İlk başta Özdemir İnce’yi düşündük. Ondan sonra babam dedi ki ‘Özdemir Abi’n gelmez’. Sonra Mehmet Ali Birand’ı düşündük. Sonra birden aklıma Figen Abla geldi. ‘E, bir de babamı denesek’ dedim. Babamı aradım, babam ‘Beni bu işe hiç sokma’ falan dedi. ‘Baba, sen bu akşam bir düşün bak, çok kısacık bir şey. Bir de bana ikiniz yan yana iyi durursunuz gibi geliyor’ dedim. Figen Abla ‘Seve seve gelirim’ dedi. Sonra babam da son dakikaya kadar ‘geleceğim’ diyor, sonra telefon açıyor ‘gelmeyeceğim’ diyor sonra bir daha arıyor, ‘Ya tamam geleyim’ diyor. Bayağı zorladı bizi. Ben ona dedim ki ‘Ailede herkes oynuyor, sen de olmalısın, belki annem de olur bir bölüm.’ Sonunda geldi. Zorladı derken onu da anlıyorum, ona da bana geldiği gibi garip geliyor.
Şimdi ‘ben de oynamak istiyorum’ diyenler çıkacaktır.
Kuzenlerim falan hepsi istiyor. O otopsi odasındaki ceset dolapları var ya, ben onlardan birinin içine girmek istiyorum, orda gözükmek istiyorum diyorlar. Bütün ailede adli tıpa merak var.
Başka ünlü konuklar olacak mı?
Aslında istiyoruz. İsimler var aklımızda.
Hep gerçek hikâyeleri konu alıyorsunuz, Üzeyir Garih ve Pippa Dicca cinayetleri gibi.
Bunlar Türk kamuoyunda çok konuşulmuş cinayetlerdi ve bunlarla ilgili biraz bilgi verebilir miyiz diye düşündük. Sonuçta ticari bir iş yapıyoruz, yoksa iş ayakta durmaz. O yüzden de öyle bir tercihimiz oldu. Ama daha o kadar tuhaf vakalar var ki Oğuz Hoca’nın anlattığı. Çocuk fuhuşu ve ticaretiyle ilgili Türkiye’de çok ciddi bir artış söz konusu diyor. Bunlarla ilgili insanları bilgilendirmek istedik. Özellikle çocuklarla ilgili şeyler beni çok yaralıyor.
Artık çocuklara tacizden korkudan anne-babalar çocuklarını arkadaşlarına yatıya yollamıyor.
Öyle ama bu da çok sentetik bir şey. Ben çok yakın iki arkadaşım Elif’le, Yonca’yla beraber büyüdüm. Sürekli birbirimizde kalıyorduk. Çocukları bilinçli eğitmek gerekiyor. Sana ben dahil senin istemediğin şekilde dokunulursa, bunu dile getir, hemen oradan uzaklaş ve bunu mutlaka anneye ya da babaya anlat. Çok erken yaşta bunları öğretmek de normal mi? O da değil. Ama hayata hazırlamaya çalışmak gerekiyor. Birinci bölümümüz en büyük travmayı yaratan. Tecavüze uğrayan ve öldürülen 11-12 yaşındaki kız çocuklarıydı. Hâlâ tüylerim diken diken oluyor.
Dizinin yönetmeni de artık eşiniz Ercan Saatçi, Nasıl buluyorsunuz Ercan Bey’in yönetmenliğini?
Birebir Ercan ilgileniyor her şeyiyle. Ben sete gittiğim zaman onu orada mutlu görüyorum. O önemli bir şey. Ben beğeniyorum da. Çünkü şöyle bir şey var aslında izleyiciye bu çekim tarzı yakın gelmemiş olabilir. Daha hareketli kamera kullanmak, daha off kadraj çalışmak Ercan’la ikimizin baştan beri düşündüğü şeydi.
Karı koca birlikte çalışmak zor oluyor mu?
Evliliklerde aynı ortamda çalışmak genelde zor bir şey. Çünkü o zaman gün sonu konuşmalarında paylaşacağınız şeyler azalıyor diye düşünüyorum. Tabii ki çocuklar vs. var ama kolay değil. Çok tercih edilecek bir şey değil.