03.01.2013 - 21:52 | Son Güncellenme:
Röportaj: Buket BaydarFotoğraf: Deniz Özgün
Seyahat etmeyi çok sevdiğini söyleyen Altunorak, “Eğer vizem varsa yanıma hiçbir şey almadan çok yurt dışına gitmişliğim vardır” diyor.
Oyunculuk serüveninizde şu anda bulunduğunuz noktaya dair neler söylemek istersiniz?
Her şeyin daha yeni başladığını düşünüyorum. Oyunculuk çok zor, hayat boyu süren bir süreç. İnişleri çıkışları, beklemeleri, beklentileri olan yüksek ve sabır gerektiren tempolu bir iş. Sanırım en önemlisi sabretmeyi öğrendim. Neredeyse ömrümün hemen hemen tamamını böyle geçirdiğim için kendimi şanslı insanlardan biri olarak görüyorum. Geçimimi bu işle sağlıyorum, bunun için ikinci bir iş yapmam gerekmiyor. Seslendirme, tiyatro, dizi, sinema.
Sektörün pek çok alanında varlık gösteriyorsunuz. Siz kendinizi hangisine daha yakın hissediyorsunuz?
Sonuç olarak bakarsak hepsi oyunculuğun başka başka birimleri, bir bütün yani baktığınızda. Bir oyuncunun dönüp dolaşacağı yerse her zaman tiyatro. Dünyada da örnekleri böyle. Yani tabii ki tiyatro, sonra sinema ve televizyon. Televizyonu küçümseyen, televizyonu para bazlı düşünen oyunculardan değilim. Çünkü çok geniş bir kitleye hitap ediyorsun, sürekli pratik yapıyorsun, kendini ve yaptıklarını görüyorsun ve tüm sonuçları çok çabuk geri alıyorsun.
Hayatınızda vazgeçemeyeceğiniz lüksleriniz var mı?
Seyahat etmeyi çok seviyorum, bunun için çalışıyorum ve yaşıyorum diyebilirim. İki gün boşluğum varsa mutlaka değerlendiririm. Pasaportu torpidoda gezen bir adamım ben; eğer vizem varsa yanıma hiçbir şey almadan çok yurt dışına gitmişliğim vardır. Bu hep böyleydi ve ailemin de en çok korktuğu şey buydu. Mesela bana hep, “Nereye gidersen git en azından bize gittiğin yeri haber ver” derler.
“Kadında zekadan etkileniyorum” Sizin bir kadında aradığınız güzellik tanımı nedir?
Galiba güzellikten çok zekadan etkileniyorum. Mesela beni güldürebilen ve yanında rahat ettiğim insan bence çok güzel bir insandır. Hayatımda model kız arkadaşlarım da oldu, hiç onlarla alakası olmayan kız arkadaşlarım da. Gerçekten o kişide birlikte olmak istediğim şeyi gördüğüm için bir araya gelmişizdir diye düşünürüm hep.
Peki kadınlarda dış görünüşle ilgili nelere dikkat edersiniz?
Kötü dövmeyi sevmiyorum, sırf yapılmış olmak için yapılmış şeyler hep beni bir adım geri attırır. Bir de gereksiz dekolte sevmem. İlle de bir yeri vurgulamak için kullanılmış dekolteyi sevmiyorum. Sadelik seviyorum. Bir kadın kendini rahat ve güzel hissettiği zaman zaten bütününde de çok güzel duruyordur. Aşırı makyaj, gereksiz kuaför bakımlarını sevmem, dolayısıyla saç rengi de önemli bir meseledir benim için. Bir kadınla ilgili bakış açıma giren her şey doğal olmalı.
Söz konusu aşk olunca ince eleyip sık dokumak mümkün oluyor mu?
Epeydir aşık değilim ama aşık olduğum zaman saçmalarım. Mesela ben genelde çok kıvrak zekalıyımdır, her şeyi istediğim gibi şekillendiririm. Ama gerçekten o an birinden etkileniyorsam sakarlaşırım ve hiç olmadık şeyler yapıp, hiç söylenmeyecek şeyi en başta söyleyebilirim. İnanın kadınlar gerçekten zekiler. Ben zeki kadından etkilenirim ve kötü kadından korkarım.
‘Muhteşem Yüzyıl’da canlandırdığınız karakterle ilgili bizi neler bekliyor?
Mihrimah’ın Rüstem’le evlenmesi ve Rüstem’in sadrazamlığa giden hikayesi zaten tarihte belli. Etkileyici bir hikayeleri var ve Rüstem de inanılmaz bir karakter. Taşlıcalı da Divan edebiyatının Fuzuli’den sonraki en önemli şairi. Hatta Şehzade Mustafa için yazdığı kasideler dahi var. Taşlıcalı o dönem Osmanlı’nın içinde bulunduğu ağır durumun bir parçası. Baktığınızda çok üzücü tabii; birini çok seviyorsunuz, o da sizi seviyor ama entrikalar, başkalarının senin hayatın hakkındaki söylemi ve statü önemli. Bence bir insanın başına gelebilecek en büyük trajedi bu. Biri sana bunu yapamazsın dediğinde, “Peki efendim, emredersiniz,” deyip gidiyorsun, her şeyden vazgeçiyorsun.
En önemlisi kendinden vazgeçiyorsun. Kendinden vazgeçmek bence bir insanın yapabileceği en korkunç şey. O yüzden üzülüyorum tabii. Sonunu bilerek oynamak çok üzücü ama ekranda Taşlıcalı Yahya’yı daha epey zaman göreceğiz.
Son olarak vizyona giren filminiz ‘HTR2B’den söz edebilir misiniz?
Filmle ilgili çok acayip bir duygu yaşıyorum. Senaryoyu ilk kez gece okudum ve, “Bunu nasıl yazdın?” diye Osman’ı (Yönetmen Osman Evren Tolga) aramak için sabah olmasını zor bekledim. Bir korku filmi olmasına rağmen bir söylemi, bir sözü olması beni en çok etkileyen şeylerden biriydi. Hikaye bir gecede geçiyor ve dolayısıyla sahneleri hep gece çektik.
KADINLAR ONUN HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?
DOĞA RUTKAY (Arkadaşı) “Gözlerinin içi kadar güzel ve derin kalpli dostum. Seni sevmeye de, bakmaya da doyamıyorum. Not: Bir sonraki tatilimiz nereye?”
PELİN KARAHAN (Rol Arkadaşı) “Kısa süredir tanışmamıza rağmen, enerjimin çok uyuştuğu nadir insanlardan Serkan. Onunla karşılıklı oynamak bir oyuncu için şans. Bir de canınız çilek isterse ertesi gün alır sete getirir. Böyle bir partneri kim istemez ki.”
ROJDA DEMİRER (Arkadaşı) “Çocukluk arkadaşım, gizli komik insan ve ‘Melekler Korusun’da keyifli ve uyumlu çalıştığım canım partnerim. 10 yaşlarında TRT’de başlayan arkadaşlığımız konservatuar yıllarıyla sürdü ve bugüne kadar devam etti. Çalışılması inanılmaz keyifli ve rahattır. Sette zorlandığım tek şey engel olamadığımız kahkahalarımızdı. Seni çok seviyorum Serkan’ım; daha nice projelerde birlikte çalışabilmek, eğlenebilmek dileğiyle.”