Kanal D’nin reyting rekorları kıran dizisi “Binbir Gece”de üç sezondur birlikte kamera karşısına geçen Tardu Flordun ve Ceyda Düvenci, birbirleriyle oynamanın kendi adlarına büyük bir şans olduğunu söylüyor. Tardu’yu oyuncu büyüğü olarak gördüğünü belirten Ceyda Düvenci, ondan çok şey öğrendiğini de sözlerine ekliyor. Oyunculuğu sadece para kazanmak için değil, meslekleri olduğu için yaptıklarını, televizyon camiasında egoları şişirilmiş çok insan olduğunu ve bunların bir süre sonra balon gibi söndüğünü belirten ikili, “Herkes kendi egosunun sınırını bilmeli ve ona göre davranmalı. Herkes bir alternatifinin olduğunu bilmeli. Egoyla uğraşmak yerine altyapıyı doldurmalı” dedi. Özel hayatlarında da birbirleriyle çok iyi anlaşan ve bunu fotoğraf çekimlerine de yansıtan ikiliyle oynadıkları diziyi ve özel hayatlarını konuştuk:
Üç sezondur aynı dizide oynuyorsunuz. Daha önce bu kadar uzun soluklu bir projede yer almış mıydınız?
Tardu Flordun: Daha önce Ceyda ile tabiii ki birlikte çalıştık ama bu en uzun soluklu işimiz oldu. Bir dizi içinde bu standartlarda zor bir süreç. Üçüncü sezonu gören dizi sayısı çok fazla yok. Bizim için de duyguların eskimesi gibi bir durum söz konusu, ama biz bunu mümkün olduğunca taze ve heyecanlı duyguları koruyarak işimize devam etmeye çalışıyoruz.
Ceyda Düvenci: Ben daha önce “Böyle mi olacaktı” dizisinde 100 bölüm oynamıştım. O yüzden biraz deneyimim var. Ama “Binbir Gece” çok başka oldu. Bir kere Tardu ile oynamak benim için büyük bir şans. Onu oyuncu olarak büyüğüm olarak görüyorum. Karşılıklı sahnelerimizde ondan bir şeyler öğrenmek çok keyifli oluyor. Ekiple çok mutlu ve huzurluyum.
Bir oyuncu olarak üç yıl aynı karakteri oynamak sizi sıkmıyor mu?
C. D.: Bana kalsa beş yıl daha devam edebilirim. O kadar mutluyum ki bu sette. Hiçbir şikâyetim yok.
T. F.: Kesinlikle bunlar bizim severek seçtiğimiz roller. Kerem ve Bennu ilişkisi adına hala senaryo gereği keyifsizlikler yaşansa bile aralarında çok keyifli bir ilişki kurduğumuzu düşünüyorum dizi genelinde.
Peki bu diziye başladığınızda bu kadar uzun soluklu olubileceğini tahmin ediyor muydunuz?
T. F.: Senaryo elimize ilk geldiğinde devam edecek bir iş olduğunu tahmin ediyorduk. Reyting konusunda tahminlerimizin daha üstünde çıktı. Üçüncü sezon olmasına rağmen hâlâ yüksek reytingler alacağımızı tahmin etmiyorduk.
Sette kaprisli misiniz? Bir bardak suda fırtına koparan ünlülerden misiniz?
T. F.: Başarılı işler ve yüksek egolar söz konusu. Durum böyle olduğunda karşılıklı ilişkilerde sorunlar ortaya çıkıyor. Bu sorunlarda işlerin yavaşlamasına, ağır ve aksak gitmesine neden oluyor. Halbuki yaptığımız iş adı üzerinde bir dizi. Bu bizim işimiz ve sorumluluğunu biliyoruz. Kaprisle, egoyla işimizi çekilmez duruma getirmenin bir anlamı yok. Genelde bu işte böyle bir sorun var. Bu anlamda bizim sette herkesin işinin ehli olduğu için yüksek egoların çatışması gibi bir durum söz konusu değil. Hiç sıkılmadan ve işin tadına vararak yapıyoruz.
C. D.: Kesinlikle Tardu gibi düşünüyorum. Herkes kendi işini çok iyi yaptığı için herhangi bir problem yaşanmıyor. Bizim sette ego yok. Set ekibiyle çok güzel ve mutlu bir şekilde çalışıyoruz. Bütün ekiple ilişkimiz çok arkadaşça yürüyor.
Göz önünde olan insanlar olarak egonuzu bastırmayı nasıl başarıyorsunuz?T. F.: Malesef bu camiada çok fazla şişirilmiş egolu insan var. Özellikle televizyon sektöründe oyuncularda, oyuncu olmak isteyenlerde ya da oyuncu görünmek isteyenlerde var. Şişirilmiş egolar belli bir süre gider ve sonra söner. Sette bana bunu getirin, şunu yapın gibi eser gürlerler. Oyunculuğu yüksek egoya hizmet eden bir şey olarak kabul edebiliriz. Ama bu egonun ne kadar doğru taşındığıyla ilgili bir şey. Herkes kendi egosunun sınırını bilmeli ve ona göre davranmalı. Bu farkındalığın ayrımında olmak bizim şahsi olarak işlerimizi kolaylaştıran bir şey.
C. D.: Ben her şeye oyunculuk diye bakıyorum. Bu işi para kazanmak için değil mesleğim olduğu için yapıyorum. Bunun geri dönüşlerinden biri para kazanmaktır biri de tanınmaktır. Bunların zorlukları, kolaylıkları beni ilgilendirir. Hepimizin bir alternatifi olduğunun farkındayım. Egoyla uğraşmak yerine altyapıyı doldurup gerçekten oyuncu olarak doğru adımlarla gitmenin daha doğru zaman geçirme şekli olduğunun farkındayım. Ünlü olmanın çok önemli bir şey olmadığının farkındayım. Bunları anlarsanız o zaman ego diye bir şey kalmıyor.
Dizide eşiniz tarafından aldatılıyorsunuz. Aldatmaya bakış açınız nedir?T. F.: Normal şartlar altında aldatma devreye girdiği zaman zaten o ilişkideki bütün büyü bozulmuştur benim için. O ilişki aslında bitmiştir. Genel olarak aldatma olduğu zaman bir kere olmuyor. Başladığınız zaman çorap söküğü gibi devamı geliyor. O anlamda ilişkilerde aldatmaya karşıyım. İlişkinin ne olduğunu, nasıl geliştiği çok önemli. Herkesin ilişkisinin çok farklı boyutları var. O yüzden dışardan bir şey gördüğüm zaman ben kendimde yorum hakkı bulmuyorum. Kimbilir insanlar nasıl bir bağ kurmuşlar, bilmem kaç senedir bir ilişki içindeler. Aldattığını biliyor ama affediyor, çok seviyor. Başka bir aşk var aralarında. O anlamda bu konuyu ‘Aldatmak kötüdür’ diye kısıtlayamam. Aldatma olduğu zaman ilişki biter de diyemem. Bilemem belki de her şeye rağmen ilişki devam eder. Devam ettiği zaman ahlaksız ilişki diye bir etiket yapıştırmamak gerekiyor. Kişiden kişiye, ilişkiden ilişkiye değişen bir şey aldatma.
C. D.: Ben huzur ve sevgi insanı olduğum için öyle bir ortam bulduğum zaman bırakın aldatmayı ters bir şey yaşatarak bile onu bozmayı çok tercih eden biri değilim. Ben biraz fazla sevilmeyi, huzuru çok seviyorum. Benim başıma geldi aldatıldım ve hemen bitirdim o ilişkiyi. Hiçbir zaman aldatmadım ama aldatıldığımı öğrendiğim anda ilişkiyi bitirdim. Hiçbir zaman uzatmaları oynamam ilişkide.
T. F.: Uzatmaları oynamanın bir anlamı yok diyorsun yani.
C. D.: Kesinlikle öyle.
Dizide anne - baba olmaya hazırlanıyorsunuz. Bu duygu sizi nasıl etkiliyor ?T. F.: Vallahi benden geçti. Ben yaşlı bir adamım. (Gülüyor)
C. D.: Aaaa hayır hiç öyle bir şey yok yaşlı değilsin, geçmedi.
T. F.: Samimi olarak böyle bir istek zaman zaman oluyor. Geçti dememin nedeni şu; annem birkaç sene öncesine kadar böyle bir talepte bulunuyordu. Evlenip çocuk yapmamı istiyordu ama o da vazgeçti. Ben kaldım böyle. (Gülüyor) Evliliğe karşı biri değilim. Kutsal kurum denir ya kesinlikle çok doğru. Evlilikte başka bir boyuta geçiyorsunuz. Başka bir enerjiyle yuvayı kuruyorsunuz. Belki günün birinde olur, bilemiyorum.
C. D.: Kesinlikle çocuk sahibi olmak istiyorum. İnşallah
seneye anne olacağım.
Çok sürpriz bir evlilik oldu herkes için sizinki. Yıldırım aşkı mı diyelim yaşadığınıza?C. D.: 6 senedir tanıdığım bir insandı eşim.
T. F.: İlk kocası ben olduğum için benden istedi. (Gülüyor)
C. D.: Tardu’dan istedi beni. (Gülüyor) Engin çok iyi bir arkadaşımdı. Gerçekten hayatımın önemli dönemlerinde dertleştiğim akıl aldığım bir arkadaşımdı. Onun 6 yıl önce istediği bir şeymiş ve doğru zamanı beklemiş. Ben uzun zaman yalnız kalmayı planlarken bir anda evlendiğim için bana bile sürpriz oldu. Çok tanıdığım, bildiğim, sevdiğim bir adama bir anda çok güzel bir duygu değişimi yaşadım. Tanıdıkça daha çok seviyorum, daha çok âşık oluyorum. İşime çok olumlu bakan, iş arkadaşlarımı seven, onlarla diyaloğunu çok güzel kuran biri. Hayatta herkes inşallah bunu yaşar. Huzur, sevgi ve anlayış hepsini barındırıyor evliliğim.
Tardu Bey’e evliliği tavsiye ediyorsunuz o zaman?C. D.: Tardu evlilikten korkan bir adam değil. Tardu’nun dediği çok doğru. Bana hep, “Senin yanında sana layık birini görmek isterim” derdi. Bu çok önemli bir şey. Ben de Tardu’yu çok sevdiğim için “Ahhh Tardu’ya âşığım” diye gelecek bir kadını gördüğümde içim burkulur. Gerçekten onu özümseyip, çok seven, her şeyiyle kabul eden bir kadınla olmasını isterim. Yoksa mutsuz olur.
T. F.: Her şeyimi kabul eden derken zor bir adam mıyım onu mu diyorsun? (Gülüyor)
C. D.: Hayır hayır. Ben de zorumdur hayatta. Benim eşim beni her şeyimle kabul etti.
Boşanmaların arttığı, mutsuz evliliklerin yaşandığı bir dönemde nikah masasına oturmak sizi korkutmadı mı?C. D.: Benim hayatla ilgili korkularım yok. Pozitif bir insanım. Hiçbir işe kötü olacak diye başlamam. Evleneceğim zaman da ileride boşanacağım diye düşünmedim. Hiçbir zaman negatif düşünmeyi sevmiyorum. Aksine ömür boyu süreceğini düşünüyorum evliliğimin. Çok inandığım, sevdiğim ve güvendiğim bir adam eşim. Biz düzgün insanlarız. İşimden evime döndüğümde kalk
yemek yap diyen biri değilim. Yemeğimi de, temizliğimi de yapıyorum. Eşimle de ilgileniyorum. Bunun için ekstra bir enerji lazım ve ben sistemimi ona göre kuruyorum.
Fotoğraf gönderip ilişki teklif ediyorlarYeni nesilde genç kızların kime nasıl yaklaşması gerektiğini bilmediklerini söyleyen Tardu Flordun, “İlişki kurma yöntemine bakar mısınız? Beni beğendin mi? diye soruyor fotoğrafını yollayarak” diyorÖzel hayatını pazarlayan biri değilim İlişkilerinizde zor insanlar mısınız?C. D.: Zor bir insanımdır. Sinirliyimdir. Vardır benim de sevgi görmek isteyip arsızlaştığım anlar. Bunları kabul edip benimle evlenmiş olması huzurlu ve mutlu kılıyor. Bizim de işimizi yapabilmemiz için huzurlu ve mutlu olmamız gerekiyor. Bu anlamda gece geç işinden döndüğünde surat asmayacak. Sinirli gelebilir setten bunu anlayacak. Ne olursa olsun 10 saat başka bir adam olmak, başka bir kimliğe bürünmek. Bizi sevecek, bizimle iyi anlaşacak biri olmalı. Bunlar önemli. Evde Tardu’ya takan bir kadının olması bir erkek oyuncuyu rahatsız eder. Aslında oyuncuyu rahatsız eder. Benim eşim Tardu’yla çok iyi anlaşıyor. Bu beni sahnelerimi oynarken çok rahatlatıyor. Ben tiyatro provasından gece 23.00’te dönüyorum. Bana yemek yapıp keyifle bekliyor beni. O zaman provada “Ayy o evde tek başına ne oldu? Geç kaldım eve gidince kavga çıkacak” diye düşünmüyorsunuz.
T. F.: Genel anlamda her meslekte olan insanlarda hem işte, hem ilişkilerde bir sinir harbi yaşanıyor. Hayatta asıl önemli sahip olmamız gereken şey huzurdur. Siz işinizi doğru yapıyorsunuz ve bunun huzurunu yaşamalısınız. Bütün ilişkileri huzur üzerine kurmaya özen göstermemiz gerekiyor. Her insan zordur. Biraz ince eleyip sık dokuyan cinstenim.
Oynadığınız karakter nedeniyle kadın hayranlarınız arttı mı? Rahatsız edildiğiniz durumlar oluyor mu?T. F.: Kerem karakteriyle birlikte kadın hayranlarım daha da arttı. Tabii bazen rahatsızlıklar yaşıyorum.
Telefon numaranızı bulup küstahça abuk - subuk mesajlar atabiliyorlar. Öyle bir mantıkla yaklaşıyorlar ki multimedya fotoğraf yolluyor. Hiçbir açıklama yapmıyor. Ben de sen kimsin, numaramı nereden buldun diyorum. İlişki kurma yöntemine bakar mısınız? Beni beğendin mi? diye soruyor fotoğrafını yollayarak. Bunu yapanlar 20-25 yaş arasındaki yeni jenerasyon dediğimiz kitle. Yeni nesilde bu anlamda çok büyük tehlike seziyorum. Kime nasıl yaklaşması gerektiğini bilemiyorlar. Reina’ya gidiyorsunuz, çıkana kadar sizin cebinize yedi tane telefon numarası bırakılıyor. Bunlar kartvizitlerini alıp mı geliyorlar oraya anlamıyorum. Bir bardayız ve bu sizin telefonunuz. Ben sizi beğendim. Yanınıza geliyorum telefonunuzu alıyorum. Merhaba demek izin almak gibi bir durum yok ortada. Kendi numaramı çeviriyorum ve gidiyorum. Yersen. Benim hayatımda böyle bir şey yok.
Sizi magazin programlarında, yanınızda farklı kadınlarla bar bar dolaşırken pek görmüyoruz. T. F.: Öyle yaşamayı sevmiyorum ilişkimi. Özel yaşamayı seviyorum. O durum özel hayatı pazarlamak gibi geliyor. Ben de dışarı çıkıyorum ama o yerlere gitmiyorum.
Yaşınız ilerledikçe daha çok huzurlu bir hayat yaşama hevesi mi oluyor insanda?T. F.: O kadar da yaşlı değilim. (Gülüyor) Belli bir tecrübeden sonra birkaç sene öncesine baktığınızda milyonlarca arkadaş dost varken, şimdi parmakla sayılacak kadar az olduğunu görüyorum. Doğal seleksiyon durumunu yaşıyorum birkaç yıldır. Huzuru da böyle buluyorum. Aynı frekansta olmak, bir şeyleri paylaşmak ve ortak bir şeyler üretmek adına dostlarımla bir araya geliyorum. Ben herkesi seven, herkesle iyi geçinen ve herkesin çok iyi geçindiği birini çok inandırıcı bulmuyorum.
Son yıllarda aşklar, sevgiler fastfood tüketiliyor. Siz bu tarz ilişkilerle ilgili neler düşünüyorsunuz?T. F.: Ona ilişki demek istemiyorum. İlişki neye diyorsak o özelliğini yitirmiş oluyoruz. O yaşanan şeyin başka bir tanımı olabilir. Duyguları çok balon, şişirilmiş yaşıyoruz ve hemen tüketiyoruz. Bir an bir yerlere gidiyoruz ve duruyoruz. O zaman vicdan devreye giriyor ve “Hişşş, bana bak, nereye gidiyorsun?” diyor. Tekrar bir sorgulama ve birkaç soru. Tekrar kendimizi törpülemeye ve doğru ilişkiler yaşamaya çalışıyoruz. Arada ayarı kaçabiliyor ve tekrar düzenliyoruz. Önce insani olma durumunu koruyalım, yüreğimizi koruyalım çünkü orası çok ince bir çizgi. Sonra oyuncu, doktor, yönetmen her şey oluruz.