Cadde‘Var olmak mı, varlıklı olmak mı?’

‘Var olmak mı, varlıklı olmak mı?’

09.04.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Yükseköğretime Geçiş Sınavı kapıda. Yüz binlerce aday, meslek seçme yolunda ilk adımı atacak. Usta yazar Çetin Altan uzun yıllardır ‘mesleksiz toplum’ olduğumuzu söyler. Peki, neden?

‘Var olmak mı, varlıklı olmak mı’

Meslek dediğimiz nedir?
Meslek, bir donanım sonucu insan enerjisinin somuta dönüşmesidir. Bir aşçı bir donanım sonucu enerjisini pilava, çorbaya dönüştürür. Oysa ressamlık bir uğraştır, meslek değildir. Öyle ressam olacağım diye olunmaz, ressam mısın değil misin ancak zaman karar verir.

Aksi halde zanaat olarak mı kalır?
Tabii. Fazıl Hüsnü çok mütevazı bir adamdı; “Ben şiir zanaatçısıyım” derdi. Türkiye kendi şairlerini tanımıyor. O zaman dilin doruklarındaki en güzel açmış bahçelerinden habersiz olarak meslek seçecek. Meslek mektebi değildir ki üniversite.

Nedir?
Latincesi evrensel, Yunancası kozmos. Bilim evrenseldir, size göre bize göre değil. Şimdi doktor çıksa, “Bizim kültürümüze göre bademcikler anüsten alınır” dese, olur mu? Üniversite, evrensel bir bilim alanıdır. Mesleğini de evrensel kalitede yaptığın zaman bayrakların direğini yükseltmeye gerek yoktur. Bizde meslek piyasasıyla ölçülüyor. Mevki sahibi eczacıdan daha itibarlıdır. Vali yahut general. Ama onlar meslek değildir; pozisyondur.

Meslek seçimi de bu ‘itibar’ kriteriyle yapılıyor o zaman...
Küçük yaşta, evin içinde farkına varmadan gelişir eğilimler. Yedi yaşına kadarki şekillenme bir ömür devam eder. Kimsenin piyano çalmadığı bir evde büyüdüysen, konservatuara giderek müzisyen olunmaz. Japon Başkonsolosu’nun yardımcısı bir dostum var, benden iyi Türkçe konuşuyor. O diyor ki “Biz adada oturduğumuz için aramızda dayanışma vardır. Oysa siz göçebesiniz, bencil olursunuz, kendinizden başkasını düşünmezsiniz.”

Ama ya seviyorsa? Kendiliğinden bir eğilim geliştirmez mi insan, evde sözü geçmese bile?
Jean Paul Sartre, “Sevdiğin işte çalışmak en büyük tembellik” der. Sevmediğin işte çalışmak bir cehennem azabıdır. Sevdiği işin ne olduğunu nereden bilecek çocuk? Evde eğer Chopin çalınıyorsa, yahut seviliyorsa, onun hayatını dinliyorsa; o zaman ilgilenmese bile ister istemez içinde o merak uyanır.

Özgür bir tercih ihtimali varmış gibi konuşuyoruz, ama üniversitelerde seçtiğin fakülteye değil, neyi kazanırsan o fakülteye gidiyorsun.
Olur mu öyle şey? Burada ekonomik meseleleri eğitim meselesi zannettiler. Tüm kadınlar okursa Türkiye birdenbire çağdaş olur gibi.

Okumak yetmiyor, onun hayattaki karşılığını da bulmak gerekiyor.
Çocuklara baş belası mektep kitaplarını okuturlar; Thales’in birbirine benzer üçgenleri bilmem ne. Halbuki ben o yaştaki bir çocuğa bir pornografik fıkra anlatsam, hayatı boyunca unutmaz. Thales’i ne kadar hatırlayacak? Ben bir kitabı okurken o adam neyi merak etmiş diye bakarım. Arşimet hiçbir kitap okumadı, ama dansite yasasını buldu. Onu merak etmiş o. Hamam kurnasında buluyor bunu; çıplak, donsuz “Evreka, buldum!” diye fırlıyor. Halbuki kimsenin ilgilendiği yok o sırada taşın niye battığıyla.

Çetin Bey, bu konuşmalardan “Üniversite bir işe yaramaz, gitmeyin” gibi bir sonuç da çıkmasın. Siz de üniversite okudunuz.
Benim okuduğum zamanda Galatasaray-Mülkiye-Büyükelçilik üçlemesi vardı...

Ama siz Mülkiye’ye değil, hukuk fakültesine girdiniz...
Çünkü tek başına yapacağın iş değildir Mülkiye. Mutlaka makam sahibi olacaksın, emir alacaksın. Oysa emir almadan ve emir vermeden çalışmak diye bir özgürlük var.

Öğüt vermeyi pek sevmiyorsunuz ama pazar günü sınava gireceklerin ufkunu açacak ne söylersiniz?
Bir kelimeyle hayat öğretilmez. Ama şunu söyleyeyim: Kuşkulansınlar. Neden dağlarda ‘Önce vatan’ yazıyor da ‘Önce meslek’ yazmıyor? Ve mesleklerin hangilerini bilmediklerini merak etsinler. Var olmak mı, varlıklı olmak mı istiyorlar? Bu da önemli bir soru. .Neyi sevdikleri ortaya çıksın. Bunları merak etmeden anlamı yok gidip orada dört beş sene dirsek çürütmenin.