Ceylan, balık çorbasına bayılıyor. Çok pahalı olmayan bir lokanta arıyoruz ve Marty’i buluyoruz. 48 euro’ya vasat üzeri Poully Fuisse iyi geliyor. Dönüşte Fransa’da eşcinseller arası evliliği yasallaştırmak isteyen hükümete karşı çıkanların protestosuna takılıyoruz
Ceylan, anneannesinin hazırladığı somon dışında ağzına balık koymuyor ama çorbasını çok seviyor. Hem kaldığımız otele yürüyüş mesafesi, hem balık çorbası olan ambiyansı güzel, yemeği iyi, çok pahalı olmayan bir lokanta arıyoruz. Biraz araştırıyorum. Fazla aday yok, Paris’in 5’inci Bölgesi, bu özelliklerin hepsine sahip. Sonucu açıklıyorum; Marty. Martı değil Marty.
İlk izlenim, olumlu
Art deco ambiyans. Orijinal Lalique parçaları ve harika bir logoları var. İngilizce mönü de mevcut. Böylece ben tercümanlıktan kurtuluyorum.
Ceylan, balık çorbasına bayılıyor. Tabağı bile yalıyor. Ben ve Linda, Fransız klasikleriyle hasret gideriyoruz. Gillardeau istiridye No. 3 ve Escargot de Bourgogne (Türkçesini söylemek bile istemiyorum çünkü herhalde damak zevki benim müzik kulağım kadar olan biri bu adı koymuş). Arkasından da bir gribiche soslu (hardal, yumurta, kapari çiçeği, sirke ve mayonez) dana kellesi ve harika bir monyer dil balığı paylaşıyoruz. Tatlılar çok iyi. Ceylan, çilekli pudinge bayılıyor. Ben ve Linda, ahududulu ve fıstık çektirmeli macaronu çok lezzetli buluyoruz. 48 euro’ya vasat üzeri Poully Fuisse, bu günlerde iyi gidiyor.
Çok ünlü geliyormuş
Garsonumuz Mauritius Adası’ndanmış. Önceleri saygılı ve mesafeli. Sonra gevşiyor ve benle ahbaplık etmek istiyor. İyi kalpli bir insan olduğunu hemen seziyorsunuz. Nereli olduğumu soruyor. “Türk” deyince “Türk mü Kürt mü?” diye soruyor. Biraz şaşırıyorum. Meğerse daha önce konfeksiyonda çalışmış ve bu sektörde çalışan Kürt asıllı arkadaşları varmış. Apo’nun (Abdullah Öcalan) bulunduğu bir masada yemek yediğini söylüyor. “Apo, Marty’ye mi geldi?” diye soruyorum. O gelmemiş ama ünlüler gelirmiş. En son Steven Spielberg’le Roman Polanski birlikte gelmişler. Tam sekiz korumayla. Bazı Türk bakanların ve ünlülerin de geldiğini söylüyor ama adlarını hatırlamıyor ve ekliyor: “Ben ünlülerle hiç fotoğraf çektirmem. Onları rahatsız etmek istemem. Lokantada rahat etsinler isterim.”
Marty, önümüzdeki ay 100’üncü yaşını kutlayacakmış. Aynı ailenin dördüncü kuşağı işletiyormuş mekânı. Güzel bir yemekten sonra trene binip Metz’e dönmek üzere yola koyuluyoruz.
“Burası Amerika değil”
Yollar kapalı, gösteri var. Fransa’da eşcinseller arası evliliği yasallaştırmak istiyor hükümet. Buna karşı çıkanlar yürüyüş yapıyor. Ailecek seyrediyoruz, tablo renkli ve eğlenceli. Linda’ya soruyorum; “Gazetede okudum. Amerika’nın tersine eşcinsellerin önemli bir bölümü yeni yasaya karşı, neden?”
Hiçbir fikri yok. “Amerika’da olduğu gibi ekonomik bir neden yok. Amerika’da eşcinseller evlenince birinin sağlık sigortası varsa diğeri de sigorta ediliyor. Fransa, sosyal devlet. Herkesin sağlık sigortası var” diyorum ve devam ediyorum: “Bazı eşcinseller konunun politikleşmesinden hoşlanmıyor ve bunun kendilerine karşı nefrete dönüşmesinden korkuyor. Daha da önemlisi kendi kimliklerini, cinsel tercihleri tarafından kurmayı reddediyor. ‘Cinsel tercih kişiseldir, biz zaten istediğimizi yapıp, keyfimize bakıyoruz. Bunu, hepimizi aynı kefeye koyacak bir genel kimliğe dönüştürmeye gerek yok. Burası Amerika değil’ diyorlar.”
Ceylan söze karışıyor:
“Benim sınıfında iki annesi ve iki babası olan tanıdığım üç öğrenci var baba.” “Sence iyi mi bu?” diyorum. Ceylan yanıtlıyor: “Babası annesi ayrılmış çok öğrenci var. Tek anne yerine iki anne ya da baba daha iyi.”
“Tabii, biri sana ‘Hayır’ derse diğerini ikna eder ve birbirinden haberleri olmadan birini diğerine karşı kullanırsın. Bu konuda çok ustasın” diyorum ve hınzır hınzır gülümsüyor.
Bizim hanım da Türkleşiyor. Matematik kafasıyla alaturka kurnazlığı birleştirip eşcinsel evliliği konusunda şeytanın aklına gelmez bir noktaya değiniyor: “Eşcinsel olmayıp yalnız yaşayan birini ele al. Sağlık sigortası var. Yakın ama sigortası olmayan bir arkadaşıyla sırf ona acıdığından hileli şekilde evlenebilir. Ya da para karşılığı evlenip karşı tarafı, sigortasından yararlandırabilir. ABD’de özel sağlık sigortası ateş pahası.”
Son noktayı Ceylan koyuyor:
“Benim sınıfımdakiler öksüz ve fakir çocuklar. Onları evlat edinen olmasa öyle kalacaklardı. Bu yürüyüşü yapanlar bunun farkında değil mi? Başkasının işine niye karışıyorlar baba?”