CaddeYeni hedefi belgesel müziği

Yeni hedefi belgesel müziği

08.04.2008 - 02:39 | Son Güncellenme:

Mirkelam, farklı bir adam... Şarkı sözleri gibi... “Buluş yapmayı, basitliğin içinden yeni bir şey ortaya çıkarmayı” seviyor. Planlarında ise belgesel müziği yapmak var

Yeni hedefi belgesel müziği

Olimpiyat meşalesini 3 Nisan’da İstanbul ’da taşıyan ünlüler arasında Fergan Mirkelam da vardı. İstanbul ’da Galata Köprüsü’nde taşıyıp Özgü Namal ’a verdi ve elden ele yoluna devam etti meşale. Ne var ki Mirkelam’ın nisan yoğunluğu daha yeni başladı! Ahmet Koç’la süregelen çalışmaları ve verdikleri konser, Hayal Kahvesi’nde çok ilgi gören programı ve önümüzdeki hafta dönmeye başlayacak “Mutlu Olmak İstiyorum “a full fotoğraf tekniğiyle çektiği klibi derken, biz de onu dinleyelim istedik. 

Bağlama virtüözü Ahmet Koç’la beraber çalışmalar yapıyorsunuz. Hatta 1 Nisan’da, Hayal Kahvesi’nde bir de konser verdiniz.
Böyle bir şey ilk kez oldu. Ahmet, çok değerli bir müzisyen. Fikirleri çok ilginç gelmiştir bana. Ne yapıyoruz biz? “Hatıralar” şarkısını düşünün mesela, o vals ise biz onu alaturkaya çeviriyoruz. Başka bir tını, başka bir his arıyoruz. Ne çıkacak, biz de tam bilmiyoruz ama. Saz ile Sting’in bir şarkısını birleştirdik . Ahmet’in albümünde “Görevimiz Tehlike”nin müziği vardı, açılışı onunla yaptık. 

Hayal Kahvesi’nde uzun zamandır cuma akşamları program yapıyorsunuz. Sizce neden bu kadar tuttu programınız?
Hayal, hayalimdi benim. Oranın kendi konsepti var. Tiyatrocular, gençler, başka şeyleri düşünen insanlar. Benim şarkılarım da eğlendirirken bir şeyler anlatıyor, hayal ettiriyor. Onlara hitap ediyor. Benimle o gece kaliteli bir müzikle hem eğlenip hem de duygulanıyorlar. 

Müzik piyasası şu anda çok zor günler yaşıyor. Şartlar böyle olunca beş sene öncesine göre neleri daha farklı değerlendiriyorsunuz?
Maddi olarak çok kötü ama sanatçıların bir şey yapacakları dönemin bu dönem olduğunu düşünüyorum. Bir şeyler yıkılıp bozulup yeniden ortaya çıkacak. Genel anlamda değil ama Türkiye’deki pop müzikte Batı’da ne yapılıyorsa biz de onu yapıyoruz. Bugün Batı’da da eskisi gibi çok orijinal gruplar, felsefeler, tipler çıkmıyor. Phil Collins, Miles Davis, Madonna... Bunlar gibi biri yok şimdi. Dolayısıyla malzememiz azaldı ve kendimize, kültürümüze dönmek zorunda kalıyoruz. Bu daha avantajlı, eğer Türk müziği varsa bu dönem ortaya çıkacaktır.

Şartlar çok zor, para kazanmak da zorlaşıyor. Dolayısıyla, bazı şarkıcılar, mesela Nil Karaibrahimgil gibi, artık reklama şarkı olacak şarkılar yapmaya başladı. Hatta şarkı bazen önce reklam müziği, sonra şarkı oluyor. Siz bu eğilimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatçının beslendiği şeyle ilgili bir şey. Kimisi kitaptan beslenir, kimisi seyahatle beslenir, kimisi âşık olarak beslenir. Onların  beslendiği şey de bu olsa gerek. Bunun  ne değer taşıdığı diğer insanların karar vereceği bir şey, Nil’in bütün konserlerinin dolduğunu biliyorum. Öte yandan benim de reklam müziği olan şarkılarım var. Popüler olabilecek şarkıyla ilgili bir şey. Basit melodiler yazarsanız ki basit yazabilmek en zor şey, sadeliğin içindeki basitliği yakalarsanız halkın ağzına çok dolanıyor, çok dolanırsa da reklam müziği olabiliyor.

Sizin albümlerinizi alt alta koyup parçaların isimlerine baktım: “Asuman Pansuman”, “Elma Değil Ayva”, “Vay Anasını Sayın Seyirciler”, “Kokoreç”, “Kıvır”, “Terle”...
Kült olan her şey ilgimi çekiyor. Bir köylü kasketi, bir kaykay... Buluş yapmayı, basitliğin içinden yeni bir şey ortaya çıkarmayı seviyorum. Şarkıyı araştırıyor, ona değer yüklemeye çalışıyorum ki göğsümü gererek söyleyeyim, dinleyen insanların da fikirlerini değiştireyim. Kimin lafı bilmiyorum: Resim yapabilirsiniz, müzik yapabilirsiniz ama önemli olan birilerinin düşüncelerini değiştirmek. 

Sizce “Asuman Pansuman” neyi değiştirir?
“Ah güzel gözlü, şarap içerken Boğaz’da gibi kelimeler yerine başka şeylerden bahsetmeye çalışıyorum ben. “Kalbimi kırdın/ Asuman pansuman” şeklinde söylemeyi seviyorum. 

Bundan sonrası için planlarınızda ne var?
Belgesel müziğine, film müziğine kaymak, orada bir şeyler yapmak istiyorum. Hatta hep aynı film müziklerinin dışına çıkmak istiyorum. 

Müzikle iç içe bir aileden geliyorsunuz. Avukat babanız gibi amcazadeniz Necip Mirkelamoğlu da müzisyen.
Babam avukattı, aynı benim mühendis olmam gibi, ama piyano, akordiyon çalar, filmler çekerdi. Uddan Fransızca şarkıya geçilen o evde otururken hayatın kendi gidişatı içinde farklı şeyler olduğunu gördüm. 

Balıkçı olmak istiyordum

Çocukken kahramanlarımız vardır hani, onlar gibi olmak istediğimiz...
Geçen gün menajerimin altı yaşındaki oğlu bana ‘Sen büyüyünce ne olmak istiyordun?’ dedi. Düşündüm... Ben balıkçı olmak istiyordum. Arkadaşlarımın kiminin itfaiyeci, kiminin polis olmak istemesi gibi. Şimdi yedi yaşındaki çocuklar bilgisayar mühendisi, mimar olmak istiyor. Böyle değişti her şey. Menajerimin oğlu düşündü, düşündü hayalim için: ‘Sen de pek güzel bir şey istememişsin!’ dedi. 

Masum bir hayal...
Evet, çok müthiş şeyler hayal etmedim hiçbir zaman. Bu da biraz tabii hayatı basitleştiriyor ve basitliğin kendi detayları var. Ağaçtan düşen elma, basit ama altını açarsanız bir Newton’un fizik kuralı çıkıyor. Hayatın kalabalığı içinden sizi mutlu edecek şeyleri seçemeyebilirsiniz ama dünyanızı küçülttüğünüz zaman aynı bir kişiyi sevmek gibidir, çok kişiye âşık olursanız hiçbir şeye benzemez. 

Siz aşkı eski eşinizle tam da anlattığınız gibi yaşamıştınız.
Üniversite ikiden beri beraberdik, evliliğimiz de on sene sürdü. Çok güzeldi, çocuktuk birlikte büyüdük, hayata birlikte karşı koyduk. 

Özlemez mi insan bu kadar çok şey paylaştığı birisini?
Yok hayır, özlemiyorum. 10 yılı birlikte geçirdiğiniz birinin bir anda yok olmasına imkân yok. Bina gibi bittiği zaman bir anda çökmüyor ama hayatta kendi mutluluğunuz için başka şeyler değişiyor, gelişiyor.

Babamın ruhu bana geçti

Babanızla anneniz siz çok küçükken ayrıldılar.
Dört yaşındaydım ama hatırlıyorum.

Ne olmuştu?
Babam camın kenarında oturuyordu. Annem, anneannem, dayım. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Akşamüstü hava kararmış, babamın arkasından ışık vuruyor, yüzü görünmüyordu. Ne konuştuklarını falan hatırlamıyorum ama olayı, o sahneyi hatırlıyorum. Sonra annem benim elimden tutmuştu, anneannemim evine gitmiştik. Ayrılmışlar yani.

Terk edilmiş hissedip kızmadı mı babasına Fergan?
Kızmak diye bir şey yok hayatta. Babasız büyümek ayrılıkla büyümek gibi bir şey. Onları karşılamak için siz de kendiniz bir karakter yaratıyor, bir denge kuruyorsunuz. Çünkü baba teması bir erkek çocuk için çok önemli ve temanız yok. Temanız olmayınca başka şeyler seçiyorsunuz hayatta.

Ne gibi?
Ben sanatı seçmişim mesela ondan korunabilmek için. Bir yemek yaparken bile bazen başka yemekler yaparım. Hayatı genellikle öyle yaşamaya çalışıyorum. 

Vefat ettiğinde...
Bütün her şeyinin, ruhunun bana geçmiş olduğunu hissediyorum. Hal ve hareketlerim, davranışlarım onun gibi olmaya başladı gibi geliyor bana.

Haberin Devamı

Kulisi basma delikanlıca bir hareketti
“Şarkı Söylemek Lazım” yarışmasında Didem Uzel’in koçuydunuz ve üçüncü oldunuz. Neden katıldınız yarışmaya?
Ben risk almayı seviyorum. Yeni bir şey yapmak risk almaktır. O yarışmadan çok şey öğrendim, çok iyi arkadaşlıklar kurdum. Sahnede hiç heyecanlanmazken bu kadar heyecanlandığımı ve şarkı söyleyemediğimi hatırlamıyorum. Bunlar müthiş deneyimler. Üstüne bir de para aldık.

Kız arkadaşınız kulisi bastı dendi. Tam olarak ne oldu?

Benim kız arkadaşımdı. İki senelik bir ilişkimiz vardı. Beş aydır ayrıydık. Ben o dönemde de söyledim, böyle bir şey yapmak istiyordu, yapmak isterse yapar, çok fazla karışamam. Ben kendi açımdan üzüldüm ama yaptığı delikanlıca bir hareketti.

Didem Uzel’le aranızda bir şey var mıydı?
Yoktu! O bir televizyon çerçevesiydi. Oradaki görüntü güzeldi, o duygusal  olarak etkilenmiş.