Cadde Zoraki ‘vamp’

Zoraki ‘vamp’

16.01.2012 - 19:15 | Son Güncellenme:

Sinemaya annesinin ve ablasının zoruyla giren Sevda Ferdağ’ın...

Zoraki ‘vamp’

Sinemaya annesinin ve ablasının zoruyla giren Sevda Ferdağ’ın 130’u aşkın filmde rol aldığı görkemli bir kariyeri var. Agah Özgüç, Milliyet Sanat için, oyuncunun bilinmeyen yönlerini yazdı

Haberin Devamı

Zoraki ‘vamp’

2001’deki bir röportajında Cüneyt Arkın’a soruyorlar: “En sevdiğiniz ya da herhangi bir kişisel bağ kurduğunuz Türk filmi hangisidir?” Cüneyt Arkın, şu yanıtı veriyor: “Erkek Ali...”
Elbette Arkın’ın yanıtı ilginçtir. Neden? Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı ve Atıf Yılmaz’ın yönettiği 1964 yapımı ‘Erkek Ali’, Türk sinemasında ‘atlanmış filmlerden’dir. Arkın bilinen, yani ünlü bir film değil de, kimilerine göre az, kimilerine göre hiç bilinmeyen bir filmle ezber bozuyor.
47 yıl önce ‘Erkek Ali’nin Cüneyt Arkın’ı etkilemesinin nedeni Eşref Kolçak’tır. Kolçak’ın filmin bir sahnesinde, Cüneyt Arkın’ın deyimiyle ‘savaşçı narası’ atması... Yıllarca bu narayı taklit ettiğini söyler Arkın.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Sevda Ferdağ’ın Eşref Kolçak’lı bu filmle ne ilgisi var?” Var, var... Cüneyt Arkın, erkeksi söylemle Eşref Kolçak’tan söz ederken Sevda Ferdağ’ı hatırlamayabilir. Oysa ‘Erkek Ali’, Sevda Ferdağ’ın en dikkat çekici filmlerindendir. Belki de en başındaki...

Haberin Devamı

Öyle bir cadı kadın ki... Giovanni Scognamillo’nun 47 yıl önce yazdığı eleştirisinde, “Kontrolsüz, fakat ilgi çeken bir sadist kadın tipini çizmekte” dediği de, ‘Erkek Ali’deki Sevda Ferdağ’dır. Urfa dolaylarında çekilen filmde tahrik edici bir dişilik sergileyen Ferdağ, o sadist zengin dul rolüne öylesine oturmuştur ki; tam bir ‘cadı kadın’dır. Gizemli esmer tiplemesiyle bir İtalyan gibidir. Ve bu film izlenmeden Sevda Ferdağ’ın Türk sinemasında nerede durduğu tam ortaya çıkmaz.
Tarık Dursun K.’nın yönetmenliğini üstlendiği ve Turan Aksoy’la asistanlığını yaptığım ‘Kelebekler Çift Uçar’sa, Sevda Ferdağ’ın ‘kayıp filmler’i arasındadır. Ferdağ, Sadri Alışık ve Ahmet Mekin’le oynadığı filmde tütün işçisi bir genç kızı canlandırır. Filmin bazı sahneleri şimdinin Kadir Has Üniversitesi Cibali Tütün Fabrikası’nda ve sahildeki caddeye inen merdivenlerde çekilmiştir.

Zoraki ‘vamp’

Adam sen de bana ne... Daha önceki yıllara dönersek Sevda Ferdağ’ın sinema macerası, tıpkı Neriman Köksal gibi İstiklal Caddesi’nde yürürken keşfedilmesiyle başlar. Caddede yolunu kesip, kartvizitini veren yönetmen İhsan Sedat’tır. Ayaküstü yapılan bir film teklifidir bu. Ama Sevda Ferdağ’ın oyunculuğa hevesi yoktur. “Bir aileye bir artist yeter” diye düşünür. Çünkü ablası Ferda Ferdağ, dönemin ünlü oyuncularındandır. Bir ailede iki artist olmanın sıkıntılar yaratacağının farkındadır. Keşfedilme hikayesini yıllar sonra şöyle anlatır: “Ne kadar dirensem de ablamın zoruyla karttaki adrese gittik. Başrol teklif ettiler. ‘Ben oynamak istemiyorum’ dedim, ablam ‘Oynayacaksın’ dedi. 16 yaşında olduğum için noterde yapılan mukaveleyi annem imzaladı. Bir nevi esir gibi satılmıştım. Çok gücüme gitti...”
Sevda Ferdağ, annesinin imzası, ablasının ısrarlarıyla kendini bir oyunun içinde bulur. İhsan Sedat’ın yönettiği ‘O Günden Sonra’ adlı filmle ilk adımını atar Yeşilçam’a. Sevda, baştan beri bu işi sevmemiştir. Öyle ki, bir çalışma günü “Adam sen de bana ne” deyip, set yerine Moda Plajı’na gider. Yönetmen telaşlanır. Sonra plajda güneşlenen Sevda’yı bulup, apar topar film setine götürürler.
İlk filminin afişinde bir fotoğrafı boydan boya yer almasına karşın, yine de mutsuzdur. 1958’den 1963’e dek sinema macerasına ara veren Sevda Ferdağ, hostes olmayı kafasına koymuştur. Mas Otobüs İşletmesi’nin sahibi Dr. Fahri Atabek’e başvurur. Ve Atabek, “Kızım biz artist aramıyoruz. Sen çok güzelsin. Senin yüzünden cinayet çıkar” der.
1963’te Atıf Yılmaz’ın yönettiği ‘Ezrail’in Habercisi’ adlı (Azrail değil, Ezrail diye yazılır afişte) filmle yine Yeşilçam’a dönüş... Zorunluluğun nedeni ekonomik sıkıntılardır.

Haberin Devamı

Vamp mı? Masum mu?
Yıl 1956 ya da 1957’dir. Sevda Ferdağ, bir güzellik yarışmasına katıldıysa da sonuç değişmeyecektir. Yarışmanın final gecesine gelmeyip kaçacaktır. Bu yarışmanın tek kazancı, finalistlerden Leyla Sayar’ı tanımasıdır. Gençlik yıllarını paylaşabileceği bir arkadaş bulmuştur. Dönemin gece kulüplerine dek uzanan, bu yalnız ve güzel iki kadının arkadaşlığı, magazin gündeminde de yer alır. Ne var ki, magazincilerin bu birlikteliğe bakış açıları farklıdır. Sansasyonel göndermeler içerir. Oysa Leyla ve Seda, ne bir ‘Anais ve June’, ne de bir ‘Joy ve Juan’dır.
Dünya sinema tarihi literatüründeki uluslararası ‘vamp kadın’ tanımına hep karşı çıkmıştır Sevda Ferdağ; ‘vamp kadın’lığı kabullenemez. Ne kadar karşı olsa da, 41 yıl oynadığı, yaklaşık 130 filme baktığınızda, bir ‘vamp kadın’ ağırlığı görebilirsiniz. Bu çizgisiyle hayranlarının düşlerinde bir ‘vampirella’ yani ‘yuva yıkan kadın’ değil ama, bir ‘vamp kadın’ tiplemesiyle yaşayacaktır.
Moda Plajı’nda ablasıyla tanıştığı bir gazeteci, Sevda Ferdağ için şöyle yazar: “Ferda, vücudunun pek az yerini örten mayosuyla İtalyanların Elsa Martinelli‘sini andıran kızı, kardeşi olarak tanıttı. Ürkek bakışlı, ince belli, geniş ve dolgun kalçalı, teni bronzlaşmış bu güzel kız, yıkanan bir kuğuyu andırıyordu.”
Çekici güzelliğine ve Atıf Yılmaz, Halit Refiğ, Metin Erksan gibi yönetmenlerin filmlerinde oynamasına karşın, yükseliş dönemlerinde tam yerini bulmuş sayılmaz. O yer onun değildir... “Adam sen de bana ne” gibi bir yaklaşımla sinemayı sevemese de, kameralar, kamera objektifleri Sevda Ferdağ’ı sevmiştir. Film karelerine yansıyan fotojenisiyle ve Latin esmerliğiyle...