
Vincent Van Gogh: Sıra dışı bir hayat ve sanat
Birçok insandan çok farklı bir yaşam süren ressam Vincent Van Gogh, ürettikleriyle günümüzde çok değerli bir yerde duruyor. Gelin Vincent Van Gogh'un hayatına Molatik olalım...
16 yaşında resim galerilerinde işe başladı
Vincent Van Gogh 30 Mart 1853 yılında Hollanda’nın Brabant bölgesinde dünyaya geldi. Yakın ailesinde çok zengin kişiler vardı fakat babası bir köy papazıydı. 12 yaşında okula gönderilen Van Gogh, yavaş kavramasından dolayı eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. 16 yaşında ise babasının yardımı ile resim galerilerinde işe başladı.
Londra’ya yerleşen ve kiracı olarak kaldığı evin kızı Ursula’ya aşık olan Van Gogh, onunla evlenmek istese de Ursula onu reddetti. Reddedilen Van Gogh, ilk ruhi bunalımını geçirdi. Bir süre sonra Londra’yı terk etti. Bu yıllarda ne yapmak istediğini bilmiyordu Van Gogh. Rahip yardımcılığı, kitap satıcılığı gibi işler yaptı. İlahiyat dersleri aldı. Sonrasında bir madende papazlık yaptı. Hatta madendeki işçiler için mücadele etti.
Van Gogh için resim içinde büyütmek istediği tek tutkuydu
Van Gogh, hasta ve fakir bir yaşam sürüyordu. Öyle ki kardeşi Theo, ölmek üzere olan Van Gogh’u alıp Brüksel’e götürdü. Bu dönemde Van Gogh’un ruhsal açıdan dengesi bozulmuştu ve Tanrı inancını da yitirmişti. Bir süre sonra Vincent Van Gogh, kardeşi Theo sayesinde fiziksel olarak sağlığına kavuştu. Sonrasında ressam Ridden van Rappart ile tanıştı ve ondan dersler almaya başladı. Van Gogh için resim, içinde büyütmek ve yeşertmek istediği tek tutkuydu. Kardeşi Theo bunu fark etti ve ona maddi destek vermeye başladı.
Van Gogh, bir süre sonra ailesinin yanına döndü. Dul olan kuzeni Kate’yi uzun zaman sonra ilk defa gören Van Gogh’un kalbi yeniden atmaya başladı. Fakat kuzeni tarafından ikinci kez reddedildi ancak bu sefer tecrübeliydi Van Gogh ve artık resme sığınabiliyordu.
Resme olan hayranlığı hayatının bir parçası haline gelmişti
Van Gogh babasının ölümünden sonra Paris’e gitti ve burada 200 resim yaptı. Resme olan hayranlığı hayatının bir parçası haline gelmişti. Boyayı tuvalin üzerine sıkıyor parmakları ile boyayı zevkle eziyordu. Bazen boyaya duyduğu aşkla çıldırıyor tadına varmak için yiyordu. Güney Fransa’nın Arles kasabası onun için ilham kaynağıydı. Ressam arkadaşı Gaugin de onunla yaşamaya başlamıştı.
Büyülendiği kasabanın kavurucu sıcakları Van Gogh’u bunaltmaya başlamıştı ve Gaugin ile yaşamaktan da sıkılmaya başlamıştı. Gaugin’in küstah tavırlarına bir gün dayanamadı ve elindeki usturayı onun gırtlağına dayadı. Kendini korumaya çalışan Gaugin bunu başarınca hırsını alamayan Van Gogh, kendi kulağını kesti ve soğuk kanlılıkla kestiği kulağını genelevdeki bir kıza götürdü. Van Gogh’u kurtarmaya yine kardeşi Theo geldi ve onu hastaneye götürerek kulağını tedavi ettirdi. Bu tedavisi sırasında halüsinasyonlar görmeye başladı Van Gogh.
1890 yılında hayatını kaybetti
Vincent van Gogh en harika 200 resmini Arles’te yaptı. Arles’e tutkuyla bağlıydı ve kendi isteğiyle Arles’te bir akıl hastanesinde yattı. Dünyanın en başarılı ressamlarından olan Van Gogh, hastaneden çıktıktan sonra kardeşi tarafından Paris’e getirildi.
Temmuz güneşi, tarlalara resim yapmaya giden Van Gogh’u delirtmeye başlamıştı ve Van Gogh, önceden bulduğu silah ile göğsü ve karnı arasına ateşleyerek bu yakıcı sıcaklığın ölümüne şahit olmasını istemişti. Kardeşi Theo, son anda yetişse de Van Gogh, sadece 2 gün yaşayabildi ve 29 Temmuz 1890 yılında hayatını kaybetti. Yaşamı boyunca ondan vazgeçmeyen kardeşi ile mektuplaşmaları öldükten sonra Theo’ya Mektuplar adıyla yayınlandı.