Pazar100'üncü yıl şampiyonluğunu göremedi ama oğlundan dinledi

100'üncü yıl şampiyonluğunu göremedi ama oğlundan dinledi

17.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

İki sezon önce Fenerbahçe tribünlerine asılan pankartlarıyla tanınan görme özürlü Erdal Azgın ve altı yaşındaki oğlu Eşref'in neşesi, 100'üncü yıl şampiyonluğu nedeniyle yerinde

100üncü yıl şampiyonluğunu göremedi ama oğlundan dinledi

Almanya'da işçi olarak çalışmış babasından kalma, rezidans havasındaki dairesinde buluşuyoruz. Ankara, Yüzüncüyıl'da. Erdal son derece neşeli, içten, sevecen. İki sezon önce Şükrü Saracoğlu Stadı'nın tribününe asılan pankartla ve "Fenerbahçeliliği" ile tanıdığımız Azgın, sıcacık haliyle konuşmaya, anlatmaya hazır. Hemen dost, hemen "sen". Hayatının "en"leri belli: Oğlu Eşref, eşi Neslihan, bir de Fenerbahçe. "Pazartesi işe gittiğimde başım önde olmasın, yeter" diyecek kadar sevdiği Fenerbahçe... Salonda el örgüsü karpuz dilimleri, plastik meyveler ve yapma çiçekler; eksiksiz zigon sehpalar, "dört tekli bir üçlü" koltuklar; sarı-lacivert bilumum eşyalar, atkılar, havlular... Başlıyoruz konuşmaya hemen. "Ne dinlersin, ne yaparsın?" girizgahları. "Okurum, sesli programla internetten bütün gazeteleri okurum" diyor. Saatlerce susmadan, durmadan konuşuyoruz... Erdal Azgın doğuştan görmeyenlerden. Sadece ışığı seziyor, o da biraz... Hukukçu, Kültür Bakanlığı memuru, baba; ama en çok Fenerbahçeli. Evet, giyer formasını oturur. Gol olduğu zaman bizim bir sevinç gösterimiz vardır; onu koltuğundan tutup havaya atarım. Golü atanın ismiyle beraber. Mesela "Şanlııııı Tuncaaaaay" diye bağırırız. Stattaki anonslara benzer biraz. Eşref daha 90 dakikanın tamamına dikkatini veremez, küçük henüz. Maçları bu sezon da oğlunla beraber mi seyrettiniz? Bak anlatayım sana. İki sezon önce burada Ankaraspor-Fenerbahçe maçına gittim, oğlum da yanımdaydı. İstanbul'dan gelen Radikal yazarı Feryal Pere'nin ve birkaç İstanbullu arkadaşın yanına düştüm. Biz de biraz stres atmak istiyoruz, o kadar yani. Maçın havasına girişimiz onların çok hoşuna gitmiş. Futbol seyir zevki olarak gerçekten görmeyi gerektiren bir spor. Ama maça gidip takımı desteklememiz insanların hoşuna gitmiş... Fotoğraf çekmiş taraftarlar, forumlara ve internete koymuşlar. Ertesi hafta da Trabzonspor maçı vardı. Beni o sırada İstanbul'dan aradılar, "Resmini pankart yapıp tribüne asacağız" dediler. O hafta Fenerbahçeli Alex hayranı bir çocuk ölmüştü. Hatta adı da Yılmaz'dı yanılmıyorsam. İzmirliydi, hemşehrim yani. O çocuğun da pankartı vardı. "Sıkı Fenerli" olarak tanınıyorsun en çok. Ne hukukçuluğun ne de bakanlık memuriyetin ön planda. "Üniversiteye de başvurduk üfürükçüye de gittik" Şöyle söyleyeyim, maçın skorunu bile hatırlamıyorum ama sanırım Fener 2-1 yenmişti; pankart maçın bile önüne geçti. Bütün televizyonlardan, ajanslardan, gazetelerden arkadaşlar geldi sonra... Yani bir yıldız böyle doğdu! Tamamıyla tesadüf. A bölümüne değil de C bölümüne gitsem kimse beni fark edemeyecekti... Bunun gerçi olumlu bir tarafı var: Dikkatler özürlülere çevrildi. Gören insanlar kadar görmeyenlerin içinde de futbol meraklıları var. Bir araya geldiğimizde siyaset ve günlük sıkıntılar kadar, hatta bazen daha fazla, futbol konuşuruz. Tamamen şans hem de... Bu ifşaattan sonra İstanbul'dan bir telefon geldi. "Sizin gözünüzün açılma imkanı var mı?" dediler. Ben Almanya'ya bile gittim, annem orada yaşıyor, yok! Ben ailenin ilk çocuğuyum, ilk torun ve görmüyorum... Kulübün de ilgisini çekmişsindir. Maalesef gerçekle çocuk üç aylıkken karşı karşıya gelmişler. İlk çocuğunuz ve kör! Neler yapmazsınız ki... Heidelberg Üniversitesi, Almanya'nın en iyi göz kliniklerinden birine sahip. Babam da orada işçiydi. Oradan, Türkiye'nin dört bir tarafındaki üfürükçülere kadar gitmediğimiz yer kalmadı. Fırsat bulabilsem de yazsam... Biz durumumuzun ne olduğunu biliyorduk yani. En çok beklenen torun, hem de erkek. "Bilgisayar verin, yeter" Evet, Dünya Göz Hastanesi'nde muayene ettirmek istediler. "Benim için iyilik yapmayı düşünüyorsanız, bana bir bilgisayar alınız" dedim. İznimi ayarladım. Hem kontroller yapıldı (sonuç beklediğimiz gibi) hem de bilgisayarımı hediye ettiler. Biliyor musun, milyarda bir olan şey bize denk gelmiş. Benim en küçük kardeşim de görme özürlü. Şimdi 16 yaşında, annemle birlikte Almanya'da yaşıyorlar. Körler Okulu'nda okurken, mesela bir sene bir çocuk gelir, adı diyelim Mehmet Gülmez. Aradan birkaç sene geçer, Yusuf Gülmez gelir. Ne zaman akraba evliliği haberi duysam "Eyvah dünyaya bir potansiyel sakat daha geliyor" diye düşünürüm. Ama kulüp de durumu bir daha gözden geçirmek istemiş herhalde. Değil işte... Beş kardeşiz; bir numaraya ve son numaraya piyango vurmuş... Senin annen ve baban da akraba mı? Evet. Ayrıca "Sizin için başka ne yapabiliriz?" dediler. "Yahu çocuklar, bir Galatasaray maçına gidelim de, sonrasında ölürsek de ölelim" dedim. Arkadaşlar organizasyonu yaptılar, maça gittik ve Galatasaray'ı 1-0 yendik. Şampiyon olduk! Neyse, sen Ankara'ya bilgisayarınla döndün değil mi? "Her konsere oğlumla giderim" Valla görme özürlü arkadaşların içinde futbol oynayanlar var. Hatta spor kulüpleri bile mevcut. Diğer spor dallarında da çok arkadaşımız var; halter, atletizm... Tabii imkanlarımız yeterli değil. Ben biliyorum, Beşiktaş tekerlekli sandalye basketbol takımı kurdu; adamlar takır takır basketbol oynuyor. Yavuz Kocaömer'in yazılarını takip ediyorum, ben de öğreniyorum. Ama sporda izleyici olarak kalmayı tercih ederim. Benim başka ilgi alanlarım var. Müzikle aram iyidir, tiyatroyla aram fena değildir. İlkokul yıllarından beri iyi bir sesim olduğu söylenir. Halk ve sanat müziği ile ilgilenirim. Halk müziğinde aşıklamaları severim. Spor yapıyor musun? Hisarlı Ahmet çok zor bir müzisyen; hem dinlemesi hem icrası. Selahattin Pınar'ı da dinlemek hoş, icrası zorcadır... Biz provalar yaparız, Eşref'i de alır kucağıma giderim. Önceki gün bir arkadaşımızın konseri vardı, oğlumla gittim. Şu anda altı yaşında ve sesi çıkmadan konser takip edebilir. Popüler müziği televizyonu açınca dinler zaten. Konserde duyacağı müziği her yerde duyamaz. Çocukluktan kulak aşinalığı olsun istiyorum. Ayrıca bu sene Nâzım Hikmet'in "Kuvay-i Milliye"sini teatral bir gösteri haline getirdik, sana da CD'lerini takdim etmek isterim. En çok kimleri dinlersin? Ah, sesin yabancı değildi, evet sen sunuyorsun! NTV'de "Gece Gündüz"ü Yekta Kopan, CNN TÜRK'te "Afiş"i Fatih Türkmenoğlu... Evet yaa... Çok isterim, hatta CNN TÜRK'teki "Afiş"te konu yapardık. "Maç izlerken biraz küfrederim, kim etmez ki?" Zor soru sordun... Lefter abi, Allah uzun ömür versin. Bir de Rıdvan tabii. Gelmiş geçmiş en çok sevdiğin Fenerli futbolcu kim? Onun hakkında laf söylemek bana düşmez... Bak, sakın ola yanlış anlaşılmasın, benim şöyle bir lafım var: "Bir TC vardır, bir de FC vardır." TC'ye herkes vatandaş olabilir, FC vatandaşlığı ise kişinin takdirine kalmıştır. Söylemeliyim ki çok onurlu bir vatandaşlıktır! Aziz Yıldırım bu topluluğun başıdır, büyüğüdür. Yaptığı hizmetler de ortada. Aziz Yıldırım'ı nasıl buluyorsun? Galatasaray da seyirci çeksin diye Ali Sami Yen'e Thierry Henry'nin maketini getirecekmiş... Tek yorumum bu olabilir... Roberto Carlos'u aldınız... Şimdi şaka bir tarafa da, birisi bir laf ediyor, bu "seyirciyi tahrik etmek" olarak algılanıyor. Acaba bizde fikir özgürlüğünün, demokrasinin, tahammülün çok fazla gelişmediğine mi delalet eder, ne dersiniz? Galatasaray taraftarlarını tahrik ediyorsun... Hocam tahrik var! Son Fener-Galatasaray maçını izlediniz mi? Efendilik bu mu? Cezaları adam gibi uygulayabilmek lazım. Tribün liderlerini kulüp yöneticileri koruyorsa bu iş olmaz. O zaman futbolun gelişmesini beklememeliyiz. Son zamanlarda sahalarda biraz efendileşme var mı? Hayır. Stada gittiğim zaman bağırırım, o başka. Amigo olmak ister misin? Biraz... Hangi maç seyreden adam küfretmeden durabilir ki... Küfreder misin? "Eşimle görücü usulü tanıştık" Bize okullarımızda ve merkezlerimizde "bağımsız hareket" dersi veriliyor. Elimizde bir beyaz baston var, bu bastonla engelleri kontrol ediyoruz. Bir de sürekli aynı şehrin içinde olduğun zaman, üç aşağı beş yukarı yönünü buluyorsun. Diyelim ki gece kalktın, zifiri karanlık, el yordamıyla odada yolunu bulursun değil mi? Onun gibi işte. Evimin yolunda otobüsün çıktığı rampadan, aldığı virajdan, hangi durakta olduğumuzu söyleyebilirim. Sokakta yolunu rahatlıkla buluyor musun? Çok az seziyorum. Hiç ışık görebiliyor musun? Görücü usulü! İlk evlendiğimiz zamanlarda ben sürekli ışığı kapatırdım. "Niye kapatıyorsun?" diye soruyor; ben onu unutmuşum! "Pardon sen mi vardın!" deyip açıyordum... Eşinle nasıl tanıştın? Şimdi anlattırma bana böyle şeyleri... Oldu bir şeyler işte... Zaten Neslihan ikinci eşimdir benim. Evlenmeden önce çapkın bir erkek miydin? Sorulduğu zaman öyle diyor, ben de üstelemiyorum fazla! Eşin de Fenerbahçeli mi? "Polis bana 'Maçta ne işin var?' dedi" Hayır, "Her adam doğuştan Fenerbahçelidir de bazıları sonradan bozulur" derim... Ben sana sorayım, "Burada soruları ben sorarım" deme sakın! Bir Galatasaraylı olarak, Fenerbahçeli bir adamla röportaj yapmayı neden istedin? Haydi buyrun bakalım! Peki, "Fenerbahçe" desem? "Fenerbahçeli olunmaz, doğulur" deme sakın. Hakikaten öyle. Geçenlerde maça gidiyorum, üstümü arayan polis "Körsün, maçta ne işin var kardeşim?" diyor. "Sana ne?" dedim yahu. Paramı vermişim, almışım biletimi... Konu enteresan diye... Sence de değil mi? Seninle tanışmak da istedim. Ben ilkokuldan beri kendimi Fenerbahçeli olarak hatırlıyorum. Benim ilkokul öğretmenim çok sevdiğim bir insandır, beni hemen hemen her konuda etkilemiştir. Adını da zikredeyim, sevgili Ahmet Tabak. O Galatasaraylıydı, sadece o konuda bana etki edemedi! O kuşak özel eğitimciliği deneme-yanılma yoluyla öğrendi. O kadar özveriliydiler ki; giyim-kuşam, görgü, toplumda davranma gibi birçok konuda bizi eğittiler. Senin gibi bir adama hem de... 1971'de İzmir'de doğdu. İzmir Körler Okulu'nun ardından İzmir Cumhuriyet Lisesi'ni bitirdi. 1995'te Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda santral memuru olarak çalışmaya başladı. 2006 yılında görevde yükselme sınavı ile "şef" olmaya hak kazandı. Şu anda bakanlıkta şef olarak memuriyetini sürdürüyor. Beş kardeşin en büyüğü; en küçük kardeşi de kendisi gibi görme özürlü. Evli ve bir çocuk babası. Ankara Hukuk Fakültesi mezunu

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler