Pazar"120 yıl yaşamak düş değil"

"120 yıl yaşamak düş değil"

29.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu yeni kitabı "Hayat Bilgisi"nde sağlıklı yaşamın sırlarını veriyor. Müftüoğlu "120-130 yıllık bir yaşam düş değil. Amaç zaten daha uzun yaşamak değil. Hakkımız neyse onu almak" diyor

120 yıl yaşamak düş değil

İlk kitabı "Yaşasın Hayat"la Türk halkını detoks, sağlıklı yaşam bilinci gibi kavramlarla tanıştıran Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, yeni kitabı "Hayat Bilgisi"nde güncel sağlık sorunlarına değinerek yine sağlıklı yaşamın anahtarlarını sunuyor. Prof. Müftüoğlu'nun, Milliyet gazetesinin okurlarına 29 kupon karşılığı vereceği iki kitabından biri olan "Hayat Bilgisi"(diğeri "Yaşasın Hayat"), herhangi bir sağlık sorunu olsun olmasın herkesin merak ettiği sağlık sorunlarıyla ilgili bir rehber niteliğinde. Kitapta kaliteli hayatın formülünden yaşamdan hakkımız olan süreyi almaya, mutluluğun reçetesinden beş adımda kalp riskini azaltmaya, kalp krizi riskini test etmeye kadar pek çok önemli bilgi var. Aslında kitap dizimiz "Yaşasın Hayat"la başladı. "Yaşasın Hayat" çok şanslı bir kitaptı. İsmini koyan uğurlu insan Sezen Aksu'ydu. O kitap Türkiye'nin çok zor bir döneminde piyasaya çıkmıştı, 2003 başında. Gerçekten toplumsal depresyon yaşadığımız bir süreçti. İnsanları yeniden hayata yönelten güzel bir kitap oldu. Yaklaşık 15 hafta bestseller oldu. Neden "Hayat Bilgisi"? Evet. Bu alanda bu kadar satışa ulaşan bir kitap yok. O yılın en çok satan kitabı oldu. Hayatın içindeki çözümlerin doğada, havada, kuşta, bulutta, yağmurda, denizde, esasında bizde olduğunu anlatarak yola çıkmıştık. İnsanlara önce sağlığınızı iyi koruyun; korumakla yetinmeyin, güçlendirin dedik. Buna rağmen sağlığınızı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırsanız, şu şu belirtilere dikkat edin ve mümkün olduğunca erken doktora gidin dedik. Kendinize daha iyi bakmak için sağlığınızı korumalı ve güçlendirmelisiniz dedik. Sağlığı önemseyen, kaliteli hayat odaklı bir yaşam biçimi kurmalı dedik. Ekolünde ilkti bu kitap değil mi? Evet. Örneğin likopenle, omega 3'le, keten tohumuyla tanıştı. Sadece yanından geçip gittiği doğal değerlerin farkına varmakla kalmadı, örneğin kaliteli ve iyi uyku kavramını öğrendi. Uykuyu sıradan bir yaşam davranışı olarak görürken hayatlarının üçte birini geçirdikleri bu önemli sürecin hastalandırıcı ve iyileştirici süreçlerin tetikleyicisi olduğunu fark etti. Stresin önemini ve çözümlerini fark etti. Bu kitapla egzersizin hayatın içindeki önemini keşfetti. Yorgunluktan bahsettik, detoksla tanıştırdık Türk halkını. Türk halkı o kitapta birçok yeni kavram ve terimle tanıştı, pek çok şey öğrendi... "Kitapta en yaygın sağlık sorunlarının hepsi var" İkinci kitabım "Hafifleyin Gençleşin"den sonra insanların bu tür bilgilere susadığını, aslında "hayat bilgisi"ne susadığını gördük. Hem gazete yazılarını toparlama hem de bozulan sağlık odaklı bir kitap oluşturma düşüncesiyle yola çıktık. Bozulan sağlığa ait belirtileri erken tanıma ve tanımlama, vücudu tanıma, doktora erken yönlenme, kendine çözümler üretebilme, ilk belirtileri algılama gibi konuları hedefleyen bir kitap. İlk kitaptan farklı olarak yaşamanın bir sanat olduğunu, huzurun bir zorunluluk olduğunu, huzurlu ve keyif odaklı bir hayatı yaşamamız gerektiğini vurguladık. "Hayat Bilgisi" ilk iki kitabınızdan farklı ne anlatıyor? En çok karşılaştığımız sağlık sorunlarının hepsi var. Tiroit yetmezliği ve aşırı çalışması gibi kadınların orta yaşta başına önemli sorun açan bir hastalık var örneğin. Kemik erimesi, hipertansiyon, damar sertliği ve kolesterole ilişkin hemen hemen her şey var. Kadın ve erkekte orta yaş krizi, Alzheimer, bunama ve diğer bellek sorunları, yaşlanmayla ortaya çıkan cinsel sorunlar, kadınlarda cilt yaşlanmasına yönelik önlemler var bu kitapta. Romatizmal hastalıklar, yorgunlukla ilgili sağlık sorunları, reflüden karaciğer yağlanmasına kadar sağlığa ilişkin çok geniş, insanların en çok yakındıkları ne kadar konu varsa önemli ölçüde bu kitapta yer buldu. Bu bir korunma, öğrenme ve bilgilenme kitabı. Kalp riskiyle ilgili testler, kolesterol tedavisindeki ilaçlar, hipertansiyonda neler yapılacağı, yeni ilaçlar, kemik erimesi ve bunla ilgili testler, mutluluk reçetesi, depresyon tedavisi var. Sağlığın aslında damar sağlığı olduğunu çok vurguladık. Ayrıca ruh ve beden sağlığının işbirliği, mutluluğun önemi, huzura giden yolculuğun nasıl yapılması gerektiği, ilk gençlik döneminde, orta yaş ve sonrasında, hamilelik döneminde nasıl beslenmek gerektiği, hangi egzersizlerin hangi yaş gruplarına uygun veya zararlı olduğu var. Sağlıklı yaşlanma sanatının ana ipuçları var. Yaşlanmanın yol haritaları var. Dolayısıyla bu kitabın ismini oluştururken çok zorlandığımız bir anda Gani Müjde imdadımıza yetişti. "Bu bir hayat kitabı, hayat bilgisi kitabı" dedi. Hiç düşünmeden bu ismi koyduk. Kitapta temel olarak başka neler var? "Yeni dünyanın yeni hastalıklarını insan üretti" Kesinlikle. Kitapta "Hayatı uzatmıyoruz, hakkımızı alıyoruz" diye bir bölüm var. Son araştırmalarda gösterildi ki bizim 120-130 yıl gibi bir hakkımız var hayatın üzerinde. Tabii ki bu hakkın Romalılar döneminde sadece 30 yılını alabiliyorduk. 1800'lü yıllarda 40 yıl kadar. Yaşam süremiz bir yüzyılda yüzde 30 uzadı. Tıpta sağlanan ilerlemeler, refahın artması, eğitimin yaygınlaşması insan ömrüne 30 yıl ilave etti. Bunlar hiçbir şey yapmadan, yani tansiyona, kolesterole çare bularak yani sorun çözerek, kanserle uğraşarak sağlandı. Diğer sorunları çözersek gerçekten 120-130 yıllık bir yaşam düş değil. Amaç zaten daha uzun yaşamak değil. Hakkımız neyse onu olmak. 20'yse 20, 40'sa 40, 60'sa 60. Önemli olan o süreyi keyifli, mutlu ve sağlıklı yaşayabilmek. Detoksla, genetik mirasla, yaşlanma sanatı gibi terimlerle bizi tanıştırdınız. Bu kitapta da yeni kavram ve tanımlarla tanışacak mı Türk halkı? Evet. Yaşam kalitesinin çok kısa tarifi şu: Hastalıksız geçirdiğiniz günlerin hastalıklı geçirdiğiniz günlere oranı. Ne kadar çok gününüzü hastalıksız geçirmişseniz yaşam kaliteniz o kadar yüksektir. Bunun anlamı pahalı bir yaşam değil. İyi yenen-içilen, hep haşlanan sebzelerin tüketildiği, brokoliye, brüksellahanasına esir olan bir hayat değil kaliteli hayat. Kaliteli hayat aslında dünyanın en ucuz hayatı. Bir güneşin doğuşunu, batışını seyretmek. Doğa kendi ritminde devam ediyor. Doğanın içindeki kaliteli hayat olağanüstü. Kaliteli hayat daha yalın, daha basit bir hayat. Ama biz onun farkında değiliz. Hayatı zorlaştırmak derken anlattığım şey o. Bunun farkında olmadığımız için hayatımızı hızlandırıyoruz. Yani yaşam kalitesi dediğimiz kavram... "Bedensel hazlara önem verin" Yalın olmak. İnançlı olmak. Sağlığa da, hazza da, coşkuya da zaman ayırmak. Gereğinde ağlamak, gereğinde gülmek, gereğinde sarılmak, gereğinde öpmek, gereğinde kızıp bağırmaktır ama onu hayatın içinde bırakmaktır, sürdürmemektir. Küsken barışmayı bilmektir. Her şey doğalı terk edip duygusal ve bedensel hazlara boş vermemizden kaynaklanıyor. Daha çok dokunmalı, daha çok konuşmalı, daha çok sarılmalı, daha çok keyif almalı, biraz yavaşlayıp soluklanmalı. Yarattığımız farklı ve zor bir dünyanın hastaları haline geldik. Kolay yaşamın anahtarı nedir? Evet. Yeni bir dünyanın yeni hastalıklarını ürettik. Bunlar yoktu tıp kitaplarında 100 sene önce. Depresyon, stres, panik bozukluk, fibromiyalji, kronik yorgunluk bunlar hep bugünün sorunları. Hayata yeniden yaşasın deme şansımız hep var. Hastalıkları da biz mi yarattık bu yeni dünyada? Yani yeni yarattığımız dünyayı hastalıklı hale getirdik, biz de hastaları mı olduk? "Hayatın kendi ritmini bozmaya çalışıyor, onu gereğinden fazla hızlandırıyoruz" Aslında hayatı biz bozuyoruz, biz zorlaştırıyoruz. Çünkü hayatı tanımıyoruz, hayatla gereğinden fazla mücadele ediyoruz. Hayatın kendi ritmini bozmaya çalışıyoruz. Hayatı gereğinden çok hızlandırıyoruz. Hayata ilişkin gözlemlerimizi kendimize, isteklerimize ve hırslarımıza göre yorumluyoruz. Kendi biyoritmimize veya algılarımıza göre değil. Bizi yaratan dünyayı bizim yarattığımız başka bir dünya haline getirme yanlışımızdan başlıyor her şey. O dünyayı farklılaştırmaya çalışırken bozduğumuzu fark etmiyoruz. Daha çok teknoloji esiri olmaya başladığımızı; daha çok kazanç, başarı, statü odaklı olduğumuzu fark etmiyor, bunların bize daha çok stres, güvensizlik ve endişe yüklediğini bilmiyoruz. Oysa insan sağlığına zarar veren en önemli faktörler endişe, korku ve geleceğe güvensizlik. Bu kitapta vermek istediğiniz anahtar mesaj nedir? Kitapta sadece bedensel egzersizlerin insan sağlığı için yetmediğini, duygusal egzersizlerin de çok önemli olduğunu vurguluyorum. Zaman zaman mantıksal olan beyinle duygusal olan kalp arasındaki ilişkinin kopması halinde hasta olabileceğimizi, zaman zaman kalbimizin beynimizle tango yapmasına izin vermemiz gerektiğini, zaman zaman haz odaklı olmaktan kopmamamız gerektiğini anlattık. Beynimiz hep mantıksal olduğu zaman tekdüze bir hayatımız olur. Kalbiniz sizden sıkılır, başka şeyler aramaya başlar. O zaman kendinizden sıkılırsınız, başka hayatlar aramaya başlarsınız. Bu kitapta aslında aradığınız başka hayatları kaybettiğiniz yerde aramanız gerektiğinin de rehberi var. Kitabınızda "Beyniniz kalbinizle tango yapıyor mu?" diye bir başlık var. Nasıl tango yapar bu ikisi? Yapmazsa ne olur?