15.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yarımada veya Suriçi İstanbul'la Galata semtlerini hiçbir tabii afet, 1956 imar hareketi kadar altüst etmemiştir. Bu dört yıllık, iyi niyetle başlayan ama cahilce ihtirasa dönüşen ve bazılarının dediğinin aksine sadece "Anadolulu politikacıların" bilgisizliğinin değil, asıl onların yanı başında yer alan İstanbullu çokbilmiş mimarların katıldığı tarihi hortum, eski medeniyetimizi adeta yok etmiştir denebilir. İstanbul tarihte geçirdiği yangınları ve depremleriyle ünlüdür. Her yangın koca mahalleleri, on binlerce insanın servetini ve nice sanat eserini ortadan kaldırmıştır. Depremlerin yıkımı daha az olmuştu; Fatih Camii gibi bazı camiler sarsılmış, yıkılıp yeniden yapılmıştır. Ama büyük eserlerin bu depremlerden etkilendiği söylenemez. Ayasofya yapıldıktan hemen sonra bir çöküntü geçirmiş, sonraki depremlerde de sarsıntıların izi kalmıştır; ancak Mimar Sinan'ın müdahalesi ve övündüğü payandaların inşasıyla bugüne gelmiştir. Nitekim bu dahi mimar, Kılıç Ali Paşa Camii'ni payandalı Ayasofya'nın bir modeli olarak inşa etmiştir. Geçen 50 yılda bu bitmeyen senfoni İstanbul'un kültürel yıkımına, acele ve çirkin bir kabuk değişimine neden olmuştur. Uzun bir dünya savaşının sıkıntıları sonunda; dökülen asırlık ahşap şehirden kurtulma isteği sadece merhum Adnan Menderes'te değil, başka zaman onu eleştiren Cumhuriyet gazetesi çevrelerinde dahi yaygındı. Ankara'da, Ulus'taki heykelin arkasındaki tarihi dokunun kazınışını huşu ile seyreden memur takımını hatırlıyorum. 1940'larda Lütfi Kırdar'ın giriştiği yıkım ve bazı caddeleri açma yaygın bir imar hareketine dönüşemedi çünkü para yoktu. 1956 yılı imarı ise bütçeden ayrılan büyük meblağlar ve başbakanlığın adeta İstanbul'a yerleşmesiyle doludizgin ilerledi. Açıkçası o günkü Türkiye bugünkünün aksine ahşap konaklardan, servili mescit ve sokak arasındaki taş sübyan mekteplerinden, mezarlıklardan ve dar sokaklardaki arnavutkaldırımlarından nefret ediyordu. Tarihi miras olarak Süleymaniye ve Sultanahmet dışında kimsenin bir şey bildiği yoktu. Başvekilin imar anlayışı anlı şanlı hocalardan bile destek gördü. Geniş caddeler, kübik yapılar ve bazı abidelerin restorasyonu... Bu kadarı yeterdi ve Kerime Nadir bile romanlarında bu imar hareketini methediyordu. Dar sokaklarda, tramvayların evlerin duvarına sürtünerek ilerlemesinden; "ecnebilere karşı" utanç duyuyorduk. Bugün Lizbon'a giden Türkler herkes gibi duvarlara sürünerek giden tramvayları pek nostaljik buluyor. Suriçi İstanbul'un surdışına taşınması planlarından söz edilmedi ve "Caterpillar" inşaat makineleri konakları, sebilleri, cami etrafındaki medreseleri aldı götürdü. Bazı eserler direndi, makineleri uğraştırdı; sesi pek çıkmayan halk o zaman; "evliya türbesi ve kabrinin varlığı"ndan söz etti. Hâlâ bazı mimarlarımızın "ulusal mimarimizin başarılı abidesi" olarak ilan ettikleri Saraçhane başındaki gudubet Belediye Sarayı, böyle bir arsız yıkımın üstüne tüy dikti. O zaman mozaikle kaplanan bu rüküş yapı Ankaravi Mehmed Efendi Medresesi'ne tepeden bakıyor, Şehzadebaşı Camii ile boy ölçüşüyordu; ama son depremde çatladı. Bizde lüzumsuz işe para çok, gudubet yapıyı çelikle berkittik. Bu çılgın imarı destekleyen ulusal mimarımız kendi eseri Edebiyat Fakültesi ortaya çıksın diye Ordu Caddesi'nin düzeyiyle oynadı. Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi yolun yarı yarıya altında kaldı; aynı caddede Simkeşhane'nin ön cephesi tıraşlandı. Arada ortaya çıkan 4 ve 5'inci asır Roma kalıntıları hemen örtüldü. Aksaray'da Vatan ve Millet caddeleri ayrımındaki Murat Paşa Camii'nin hamamı yıkıldı. Çarşıkapı'daki 17'nci asrın şaheseri Kemankeş Kara Mustafa Paşa Külliyesi sebili, medresesi ve türbesiyle tamamen ortadan kaldırıldı. Bu eseri merak edenler; Yıldız Demiriz hoca için çıkarılan armağanda Ahmet Vefa Çobanoğlu'nun makalesini okuyarak bir şey öğrenebilirler. Bazı eserler direndi Topkapı'da Kara Ahmet Paşa'nın anıtsal sebilinin nasıl yıkıldığını ben gördüm. Beşiktaş Barbaros Bulvarı için Mimar Sinan'ın ünlü eseri Sinan Paşa Camii'nin hamamı da ortadan kaldırıldı. Saraçhane'de belediye sarayı yapılırken Acemioğlanları Kışlası'nın Yeniodalar denen kesimi, İstanbul'un işgalini yaşayan Şehzadebaşı Karakolu ve mütevazı İstanbulluların oturduğu konaklar ortadan kaldırıldı. O insanların şaşkın, nereye gideceklerini bilemeden kaybolduğunu hatırlarız. Belediye binasının harcına çok gözyaşı karışmıştır. Karaköy'de ünlü Raimondo Tomasso d'Aranco'nun yaptığı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidi güya sökülüp yeniden yapılmak üzere ortadan kaldırıldı. Numaralanmış taşların kaybolduğunu söylemeye lüzum yok. Bu dört yılın içinde beş adet Mimar Sinan mescidi yok oldu. Semavi Eyice hoca gibi bir-iki İstanbul aşığının dışında bilen pek yok; zaten olsaydı bu imar çılgınlığı değil, gerçekten ölçülü bir imar olurdu. Bugün de aynı şey söz konusu; insanlar ilgilenmiyor, birileri de iyi veya kötü niyetle ortalığı altüst ediyor. Harcına gözyaşı karıştı