Berna Laçin’in İstanbul’u...‘Afyon etkisi var’Babasının mesleği nedeniyle bugüne kadar birçok şehirde yaşayan Berna Laçin, kendini "İstanbul’dan ayrılamayan bir İzmirli" olarak tanımlıyor MEHMET KENAN KAYAİstanbul’a gelene dek Türkiye’deki birçok şehirde yaşadınız sanırım.
Evet, babam subay olduğu için birçok yer dolaştık. Ama ben İzmir’de doğdum ve kendimi hep İzmirli olarak hissettim. Ortaokulu ve liseyi İzmir’de okudum. Bütün çevrem İzmir’de şekillendi. 1988’den beri de İstanbul’da yaşıyorum.
İzmir’den sonra İstanbul’a alışmak zor oldu mu?
İzmir’de muhafazakar çevrelerde yetiştim. Gittiğimiz yerler, çevrem, arkadaşlarım belliydi, bir kozmopolitlik yoktu. Mesela olur olmaz insanlarla karşılaşmazdık İzmir’de, herkesin bir çevresi vardı. İstanbul’a ilk yerleştiğimde beni en çok karmaşası şaşırttı. Ama sonraları, bu karmaşanın da çok hoş bir lezzeti olduğunu keşfettim. Düzensizliğine alıştım ve bunu ister hale geldim artık. İstanbul’un afyon gibi bir etkisi var insanın üzerinde, hani zararlarını bilirsin de yine kullanırsın.
hep Anadolu yakasında oturdunuz. Bu tercihin özel bir nedeni var mı?
Anadolu yakasında oturmak önceleri ailemin tercihiydi. İzmir’in kapalı, konservatif çevresine alıştıkları için daha karmaşık olan Avrupa yakası yerine bu yakayı tercih ettiler. Uzun yıllar Fenerbahçe’de, Bağdat Caddesi’nde oturduk. Sonra ben de çok sevdim burayı.
Ve anladım ki benim Bağdat Caddesi’nden kopmam da mümkün değil. Zaten evlenince de Kalamış Marina’ya taşındık. Şimdi de Dragos’ta oturuyoruz. Dragos, hem caddeye yakın hem de müstakil, rahat bir evde yaşama olanağı tanıyor bize.
"Tardu Flordun’la Kemancı Bar’a gittik" Akşamları genellikle yorgun olduğum için, bir bardan ötekine gitmek yerine, hoş yemekler yiyebileceğimiz, arkadaşlarla küçük partiler verebileceğimiz yerleri tercih ediyoruz. Ama en
son dizideki rol arkadaşım Tardu Flordun beni Beyoğlu’ndaki Kemancı Bar’a götürdü. Bayıldım, en kısa zamanda tekrar gideceğim. Bir de Babylon’da Burhan Öçal’ı izledim. Havasız olmakla birlikte Babylon da çok hoştu. Kapanmadan önce sık sık Pasha’ya giderdik. Pasha’nın özellikle yaz geceleri çok hoş bir ortamı vardı.
"En çok Tommy Hilfiger’dan giyiniyorum" Belki tuhaf ama teenage tarzı giyinmeyi seviyorum. Bol, yamalı pantolonlar, kısa tişörtler... Markayı marka olduğu için değil, çizgilerini kendime yakıştırdığım için seviyorum. Mesela, Lacoste’un timsahı beni hiç ilgilendirmiyor ama ürettiği eşofmanlarla rahat ediyorum. Ama en çok Bağdat Caddesi’ndeki Tommy Hilfiger’dan giyiniyorum. Armani, Valentino ve Vakkorama’nın çizgisini seviyorum. Derishow ise, çizgisi, rahatlığı ve ölçülü ciddiyetiyle en çok tercih ettiğim yerli marka.
"Tike’nin pastırmalı humusu çok güzel" Benim belli şeyleri belli yerlerde yeme alışkanlığım var. Mesela
balık yiyeceksem, bu yakada Develi
Balık’a, Avrupa yakasında ise Mavi Yeşil’e giderim. Etle aram pek iyi değildir ama Develi’nin küşneme şişinden vazgeçemem. Suadiye’deki Tike’nin de özellikle çiğ köftesini ve pastırmalı humusunu severim. Ben lokantalardan çok kafelere gidiyorum aslında. Mesela, gündüzleri Erenköy’deki Divan Pub, pazar kahvaltıları için de Cafe Cadde vazgeçemediğim mekanlar. Bir de Carpe Diem’i çok severim. Carpe Diem’in pizzaları ve makarnaları muhteşem.
"Kadıköy’deki sinemalara gidiyorum" Kaset, CD ve kitaplarımı Erenköy’deki D&R’dan alıyorum. Film izlemek için Suadiye’deki Movieplex’e gidiyorum. Movieplex temiz, rahat ve çok iyi işletilen bir sinema. Evime yakın olduğu için bazen İdealtepe AFM’yi de tercih ediyorum. Ama Süreya başta olmak üzere Kadıköy’deki sinemaları da çok severim. Dizi çekimleri vaktimin büyük kısmını aldığı için alışverişe çok fazla zaman ayıramıyorum. Ama yaptığım zaman da çok keyif alırım. Mesela Migros’ta ya da Feneryolu Sabit Pazarı’nda dolaşmaya bayılırım. Tabii, annemlerin Fenerbahçe’deki eski evinin yakınındaki kasaptan ve evimin karşısındaki manavdan da hâlâ vazgeçmiş değilim.
PAZAR