27.02.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Özay Şahin (29), uzun süre İstiklal Caddesinde jonglörlük yaptı. En yakın arkadaşlarının oluşturduğu Siya Siyabend müzik grubu, gösterilerine müzikleriyle eşlik ediyordu. Hasanla o gösterilerden birinde tanıştılar, ondan sonra da ayrılmadılar. Hasanın evi yoktu, uçucu madde bağımlısıydı. Hasan müzik grubuyla birlikte bazen evlerde, bazen sokaklarda yaşadı. Özay Şahin ona jonglörlüğü öğretmeye çalıştı hep. Toplarla, lobutlarla haşır neşir olduğu sırada hiç bali aramadı. Daha sonra Şahin, Almanyada yaşamaya başladı. İki yıl sonra bir senaryoyla Türkiyeye döndü. Arkadaşlarını ve sokak çocuğu Hasanı hikayesini anlatan "Can baz" adlı filmin çekimlerini bitirdikten sonra montaj için tekrar Almanyaya döndü. Hikayenin bundan sonrasını filmin yönetmeni Özay Şahin anlattı. Filme 2002de başladık. Ama para sıkıntısı yüzünden uzun bir süre ara verdik. Almanyada bir vakıftan bu proje için 50 bin avro aldım. Yanımda bir Amerikalı ve bir Hollandalı film ekibiyle İstanbul ve Tuncelide çekimler yaptık. O dönemde Siya Siyabend üyelerinin de Hasanın da evi yoktu. Çekimler için Nesin Vakfı bize ev verdi. İki aylık çekim süresince hep bu evde kaldık. Grup üyelerinin ve Hasanın yaşamlarını çektik. Kimsenin evi yoktu ama herkes aynı mekanda kalıyordu ve orada çekim yapıyorduk. Garip bir durumdu. Filmin çekim aşamasından biraz bahseder misiniz? Hasan hariç herkesin istediği gibi takılma özgürlüğü vardı. Hasana evde bulunduğu süre içinde tiner çekme yasağı koyduk. Ona "Artık sen kamera asistanısın" dedik. Başka bir şey yaşatmaya çalıştık ona. Pazarlık yaptık. Maaş bağladık. Ama Hasan bize verdiği sözü tutmadı. Neler yaşandı o evde? "Beni bir köpek yavrusu gibi sokakta mı bırakıyorsun?" Filmin çekimleri bitince Almanyaya döndüm. Sonra bir telefon geldi, "Hasan hapiste" diye. Gasptan. Sabit üç suçu daha varmış. Avukatı "Her birine 17 yıldan hesapla" dedi. 18 yaşından küçük olduğu için beş yıl indirimi var. 40 yıla kadar hapiste kalacak. Hasan bana bir mektup yazdı. "Burada iyiyim. Ama hastalığımı hapishanede öğrendim" diyordu. Meğerse onda kemik erimesi varmış. Ne oldu Hasana? 1 milyon lira için insanlara bıçak çekmiş. Benim için şok oldu. Diğer sokak çocuklarını anlayabilirdim çünkü hayat onları öyle bir eziyor ki onlar için iyi-kötü fark etmiyor. Ama Hasanın kurtulma şansı daha çoktu. Herkes tarafından sevilen bir çocuktu. Bu olaylara nasıl karışmış? Ben burada olsaydım Hasan şu an eminim jonglör olacaktı. Ben ona bisiklet de getirecektim. Onu bıraktığım için kendimi suçlu hissettim. Bu film Hasana karşı suçluluk duygumu hafifletmek için de iyi oldu. Ben giderken bana "Şimdi beni bir köpek yavrusu gibi sokakta mı bırakıyorsun?" diye sormuştu. Beni üzen diğer bir şey de Hasanın filmi izleyemeyecek olması. Şu an burada olsaydı bu film ona çok şey öğretebilirdi. Tiner koklamadığı zamanlardaki o tatlılığını filmde görebilirsiniz. Siz Almanyaya gitmeseydiniz Hasan farklı bir yerde olabilir miydi? "Jonglörlüğün yönetmenlikte çok faydasını gördüm" Almanyada bir köyde. İlk lobutlarımı da jonglörlük yapan bir adam hediye etti. Beyoğlunda kendimi geliştirdim. Siya Siyabendle birlikte gösteriler yaptık sokakta. Siz jonglörlüğü nerede öğrendiniz? En büyük izleyici kitlem yine sokak çocuklarıydı. Elimdeki lobutları çevirirken onlara bakıyorlardı, onlarla paslaşıyordum. Onların ellerine veriyordum. Lobut çevirmek için iki ele ihtiyaç vardı. Onlar birkaç dakika da olsa ellerindeki tineri bir köşeye bırakıyorlardı. İki saniye de olsa önemliydi. Lobutları çevirirken insanların tepkisi ne oluyordu? Benim daha önce birkaç tane kısa filmim, yazdığım senaryolar vardı. İlk uzun metrajlı filmim "Can baz" oldu. Jonglörlüğün faydasını gördüm. Bu iş insana ciddi bir konsantrasyon sağlıyor çünkü en küçük bir dalgınlığı kabul etmiyor. Saliselik bir dalgınlık elinizdekini yere düşürebilir. Bu ciddiyeti yönetmenlikte de sürdürdüm. Jonglörlüğün yönetmenlikte bir faydasını gördünüz mü? "Siya Siyabendi benden başka kimse bir filmde oynatamazdı" Siya Siyabend, Beyoğlunun en yaratıcı, en iyi müziğini yapan insanlarıdır. İnsanın yüreğine işleyen müzikler yaparlar. Anı yaşama iradeleri, kural ve sınır tanımayan ruhları yüzünden yollarını açacak, onlara ün ve para getirecek hiçbir teklifi kabul etmediler. Benim ve Siya Siyabend grubunun bir zamanlar sahip olduğumuz bir felsefemiz vardı. Bizim için "kazanmak" utanılacak bir şeydi. Kazanmak diğer tarafın işiydi. Biz bu halimizle gurur duyuyorduk. Bunun Sufizmle, punkvari takılmamızla bağlantısı vardı. Biz biraz da Dostoyevski kahramanları gibi yaşamak istiyorduk. Filmi yaparken benim onların içinden biri olmam yapılan işi kolaylaştırdı. Yoksa dışarıdan bir insanın böyle bir film çekmesi imkansızdı. Deneyenler oldu, başaramadılar. Filmde Siya Siyabendin özünden ne kadar çok koptuğunu, amacını aşan niyetlerini anlatmaya çalıştım. Bu film, müzik grubunun 10 yıl sonrası için önemli bir belge olacak çünkü onlar çok önemli müzisyenler olacak. Filmin diğer kahramanlarından, Siya Siyabendden bahsedin. Evet. Ben bu filmle yeni bir sayfa açtım. Artık benim için kazanmak utanılacak bir şey değil. Çocuklara da bunu anlatmaya çalışıyorum. Şimdi kazanmanın utanılacak bir şey olmadığına inanmıyorsunuz, değil mi? Öncelikle bu film sapına kadar marjinal. Filmde Hasanın bir daha yaşayamayacağı bir çocukluk var. Farklı algı sistemine sahip bir müzik grubunun yaşam tarzlarına tanık olmak bütün insanlara çok şey öğretecektir. Seyirci çok samimi müzik yapan insanların günlük hayatlarına, çelişkilerine dalacak. Bu bir sürü insan için büyük bir lüks. Birçok insanın bağlantıları anlaması için de iki kez izlemesi gerekecek. İnsanlar bu filmi seyretmek için neden sinemaya gitsin?