14.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
londra
Kalbinizi kaybetmenin aklınızı kaybetmek olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl mı? Aşık olunca his dünyamızın yerçekim merkezi değişiyor, bu da bizi bir çeşit akıl hastası yapıyor.
Günümüzde aşkın insanları mantıksızlığa yönelten, davranış özgürlüklerini sınırlayan bir olgu olması birçok bilim adamının onu bir "ruh hastalığı" olarak görmesine sebep oluyor. Tanınmış psikolog Frank Tallis bunlardan biri. "Love Sick" (Aşk Hastası) adlı kitabında aşkı "birbiri ile bağdaşmayan ve kontrol altına alınamayan ruh hali değişimlerinin karışımı" olarak tarif ediyor. Yazara göre aşk; depresyon, saplantı gibi psikopatolojik durumlarla benzerlikler gösteren bir olgu.
Aşık olduğumuz zaman kendimizde değiliz açıkçası. Duygularımızın yerçekim merkezi değişince yüzükoyun yere düşüp kaderin elinde oyuncak oluyoruz. Bu durumda her şey olabiliyor. Sıralama pek de mantıksız görünmüyor insana. Aslında insanı buna inandıran evrimsel nedenler de var.
20'li yaşlarının sonunda Charles Darwin evliliği kafasında evirip çevirdiğinde iyi ve kötü yönlerini iki kolon halinde bir kağıda yazar. Bir kolonun başlığı "evlen" diğerininki ise "evlenme"dir. "Evlenme" kolonunu çabucak doldurur. Bir eş onun kendine ayırdığı zamanı azaltacak, harcamalarını kısıtlayacak, belki de bir işe girmesi gerekecektir. Diğer kolona bir şeyler yazması daha zor olur. İyice düşündükten sonra ancak bir cümle yazmayı başarır: "Köpekten daha iyi!"
"Aşık olmak" yine de yeni sayılacak bir kavram. İlk olarak 16'ncı yüzyılda kullanılmaya başlandığı biliniyor. Zamanın doktorlarının tuttuğu kayıtlarda, siyah safra salgılaması ve o devirlerde moda olmaya başlayan "kendi alemine dalmak" durumu arazlarının görülmesinde önemli bir artış olduğu yazılı. 19'uncu yüzyılda ise doktorlar aşkı bir kenara bırakıp ilgilerini cinsellik üzerinde yoğunlaştırmaya başlıyorlar. Freud romantik aşkı cinsel arzunun bastırılması, yasaklanması olarak izah eder ama yine de gider kendinden epeyce küçük Martha Bernays'a sırılsıklam aşık olur.
Yabancı spermlerin girmesi yasak!
Aşkı en iyi açıklayan teorinin Darwin'in Evrim Teorisi olduğuna inanan psikolog Tallis, "İş aşka geldiğinde insanlık Afrika'nın düzlüklerinden fazla uzaklaşamıyor. Bu da gerekli. Evrim insanların çılgınca aşık olmasını bekliyor. Bu olgu olmazsa hiç aşık olmayabiliriz de. Nesillerin devamı için üremek, mantıklı davranışa bırakılamayacak kadar önemli bir konu" diyor.
Üstelik romantik aşkın esasında yatıyor evrim. Erkeğin dişiye kur yapması, dişiye çevresindeki erkekleri daha iyi gözleyerek neslini en iyi şekilde devam ettirmesine olanak sağlayacak erkeği seçmesi için zaman ve olanak sağlıyor. Ömür boyu bir çift oluşturmak olgusu ise "sıkıca birbirine bağlanma" ile yeni nesillerin iyi korunmasını garanti ediyor.
Kıskançlık duygusu bile erkeğin evrimsel programlanması açısından önemli bir rol oynuyor. Böylece erkek kendi bölgesini koruyarak gelecek neslin yalnızca kendi spermlerinden doğmasını garanti ediyor. Şimdiye kadar spermlerin hepsinin uzun bir görünüme sahip olduğu düşünülürdü. Ama araştırmalar bazılarının kuyruklarının kıvrık olduğunu gösteriyor. Bu "kamikaze spermleri" yumurtaya ulaşmak için yarışan "karides" spermlerin aksine rahmin ağzında nöbet tutuyor ve "yabancı" spermlere dolanarak içeri girmelerini önlüyorlar.
"İlk bakışta aşk" ise yeni doğmuş bir bebeğin annesini ilk defa görmesiyle, hayatında en önemli rolü oynayacak kişinin imajını beynine yerleştirerek onunla geriye dönüşü olmayan bir bağlantı kurmasını sağlayan durum gibi düşünülebilecek bir şey. Bu imaj o kadar kuvvetli ki şuuraltında, hayatın daha sonraki bölümlerinde aynı duyguları yaşamak için bir özlem ve istek yaratıyor.
Bütün bunları bildikten sonra kişiler neden kendilerini bu kur yapma işinin sıkıntısına sokmaya kalkıyorlar acaba? Tallis aşkın varoluş sebeplerini izah etmeye çalışırken gösterdiği tüm bilimsel ve nesnel bakış açısına rağmen, aşka tamamen inanan bir kişi. Ona göre, eğer varsa, aşkın sırrı bütün zorluklara rağmen onun "vücut"ları değil "varlık"ları bütünleştiren ortak bir anlayış olduğunu kavrayabilmek.
"Love Sick" adlı son kitabında Tallis'in karşımıza bir filozof, biyolojist psikolog, tarihçi, vs. olarak çıkması çok enteresan; her sorunun cevabını bilirmiş gibi görünmeden, yoğun fakat enerjik bir anlatımla birçok şeyi kendine göre izah etmesi de. Kitabın sonuna doğru aşk size biraz çakırkeyif görünecek ama bütününde "var ve ayakta", "kör değil ama miyop". Tıpkı ikibuçuk bardak şarap içmekle bir kadını olduğundan yüzde 25 daha fazla güzel görme arasındaki bağlantı veya İngiliz aktör John Barrymore'un, "Aşk güzel bir kadınla tanışmak ile onun bir mezgit balığı olduğunu keşfetmek arasında geçen süre" demesi gibi.