'Aşkı uzun vadeli yaşamak bir sanat'

Fox TV’de yayınlanan “Yasak Elma” dizisinin Alihan’ı Onur Tuna’nın ilk albümü “Uzay Misali” geçtiğimiz günlerde dinleyicilerle buluştu. Biz de Tuna’yla müziği, hayata bakış açısını ve aşkı konuştuk...

- Dört şarkılık albümünüz “Uzay Misali” tüm dijital platformlarda...

13-14 yaşımdan beri şarkı yazan, gitar çalan biriyim. Bir işi yapmadan önce şartlarını olgunlaştırmanız, yeterli hissediyorsanız o işe girmeniz lazım. Gerek yaş itibarıyla gerekse mental olarak hazır değildim ama şarkılar elimdeydi. Albümdekiler sözü bestesi bana ait, en az 10 yıllık şarkılar. Serhat Şensesli’yle dostluğumuz var zaten, birlikte çalıp söyleriz. Ona bu şarkıları çaldım. Aranjesini yapmak istediğini, şarkıların ruhu olduğunu söyledi; bana inandı. Demo aşamasına girdik ve işi biraz büyütmeye giriştik. Davulları Volkan Öktem, yaylılarımızı İstanbul Strings çaldı. Barış Büyük mastering’imi yaptı. Bir yıl önce bitti albüm ancak cesaretimi toplayabildim ve gün yüzüne çıktı.

- Çevrenizin bir albüm beklentisi vardı sizden o halde?

Çevremdekiler “Ne zaman albüm gelecek?” diyordu ama bir şeyleri şu tarihte şu olmalı diyerek yapan biri değilim. Cevabım şu oldu: “Ben hazır olduğumda olacak, demek ki hazır değilim”. Bir laf var “Tesadüfler siz hazırsanız gelir sizi bulur” diye, hazır değilseniz tesadüfler etrafınızda dolaşmaya devam eder. Niyetim vardı ama şu an bana çarptı.

- Oyunculuk ve müziğin dengesi nasıl hayatınızda?

Oyuncu kimliğim hep birinci sırada olacak, çünkü ben gerçekten oyunculuktan var oluyorum. Sete gittiğimde, oynuyorken orada mutlu hissediyorum. Elimde artık bana ait profesyonel bir stüdyo var. Ortak açtık aranjörümle. Repolarımda gidip bir şarkı kaydı yapma imkanım var, böyle ara ara şarkılar yapabiliriz. Ama bilemiyorum ne olur... Bir şeyleri zorlamaktansa an içerisinde doğrusunu yakalamak yeterli.

- “Korkmadım”ı diziniz “Yasak Elma”da dinledik. Yine böyle müzikal işbirlikleri olabilir mi?

Kendi stüdyom profesyonel anlamda çalışıyor. İlerleyen zamanlarda da dizilerle alakalı müzik yapma fikrimiz var. Önerilerim olacak bundan sonra yapımcılara.

- Şarkı yazma süreciniz nasıl?

Genelde pesimist biriyim, minör, üzgün armoniler üretiyorum. İlkokuldan beri yazıyorum. Ortaokulda bir yazım Radikal gazetesinde yayımlanmıştı, üç yıl üst üste birincilikler aldım kompozisyon yarışmalarından. Yazmayı eskiden beri seviyordum, beni rahatlatan bir şeydi. Bunları şarkı boyutuna getirmekse abimin bana gitar almasıyla başladı. O gitarla armonilerin arasına sözcükleri sıkıştırabilmenin ne demek olduğunu, onlara ruh katmayı çözmeye başladım kendi kendime.

- Bu süreçte sizi neler besliyor?

Her şey. Çocukken ilkokul öğretmenime bile şarkı yapardım. İnsan her şeyden beslenebilmeli; bu sadece bir kadın, aşk olmamalı ama maalesef günümüzdeki öğretilerle beraber üzüntülerin, travmaların hepsi kadın-erkek ilişkilerinden oluyor. Göremiyoruz zaten bunun dışındaki dertleri. Daldan düşmüş meyveye de şarkı yapabilirsin, keşke yapılsa ama benim de şarkılarım aşk üzerine...

- Aşk sizi nasıl dönüştürüyor?

Kendinizden vazgeçip sırf o kişiyi düşündüğünüz bir an ve aslında hepimizin ihtiyacı olan şey. Ben olmaktan, benci olmaktan çıkıp birileri için bir şeyler yaptığımızda mutlu olabildiğimizi görüyoruz ve bu bizi acayip mutlu ediyor. Aşk o kadar tutkulu, güzel bir şey ki insanların bunu yaşamaktan korkmasını anlayamıyorum. Tabii ki artık hepimizin üzerine yapışmış bazı hastalıklar var; kıskançlıklar, güvenememe gibi bir sürü şeyle harmanlanıyor ilişkilerimiz. Öyle olunca da gençler işin içinden çıkamıyor, çatışmalar başlıyor. Aşkı yaşamak güzel. Aşık olmayı çok seviyorum ama aşkı uzun vadeli yaşamak bir sanat ve ben de o kadar iyi bir sanatçı değilim. Aşkı uzun vadeli yaşayabilecek kadar olgunlaşmış bir birey değilim şu anda.

“ESNAF MANTIĞINDA ÇALIŞMAYI REDDEDİYORUM”

- İlham kaynaklarınızdan biri ama belli ki yine de...

Aşkı yaşamaktan hiç korkmuyorum, sürekli yaşıyorum. Bitiyor şarkı yapıyorum, beslendiğim kısmı bu oluyor yani... (gülüyor)

- “Yasak Elma” sezon arasında. Şu sıralar da Talat Bulut’la ilgili iddialarla çok gündemde...

Bu iş yargıya taşındı. Ben bu işin içinde bir icracıyım. Yapımın bu konuyla alakalı nasıl bir yol izlediğini, yargının ne diyeceğini bilmiyorum. Dolayısıyla ne dersem inisiyatifli bir şekilde konuşmuş olacağım, bunu da gereksiz buluyorum. Ama ayrıyetten, dünyada ve Türkiye’de olan veya olabilecek bu tarz iğrenç olayların hepsine karşıyız.

- Sektöre dair hayallerinize ne kadar yakınsınız şu anda?

8 yıldır işin içindeyim. Benimle aynı yıllarda işe girmiş meslektaşlarım belki 15. dizilerini çekiyor, ben 4. dizimi çekiyorum. Bir tane sinema filminde bulunabildim. Yorulduğumda bilinçli şekilde 10 ay “Ben iş yapmıyorum” dedim gelen işlere teşekkür ederek. O anlarda ben kendime lazımdım, önce kendimi iyileştirmem gerekiyor ki başkalarına faydalı olabileyim. Sürekli esnaf mantığında çalışmayı biraz reddediyorum o yüzden.

“BAŞARI İNSANIN NEFSİDİR”

- Başarı kavramı ne ifade ediyor sizin için?

Başarı göreceli bir şeyken mutlak duruma getirilmiş durumda. Maddiyatla doğru orantılı olarak eşleştirildi, belli branşlar seçildi, dünya onu popüler kıldı ve o branşlarda iş yapanlar başarılı kabul edildi. Ama bağıra bağıra limon satan bir amca başarılı kılınmadı örneğin... Başarı bence insanın nefsidir. Ne kadar okursan oku, gezersen gez; insan nefsine hakim olabiliyorsa, beyninin efendisi olabiliyorsa başarılıdır. Başarılı bir insan gerçekten yetişkin bir birey olduğunda zihnine ne konuşması gerektiğini öğretebilecek kadar nefsi kuvvetli kişidir benim gözümde.

- Mutluluk peki?

Mutluluk anda olan, çok anlık ve göreceli bir şey. Ne kadar mutlu olduğunla alakalı olarak hep kendinden sorumlu olduğumu düşünüyorum.