PazarAtiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

Atiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

06.07.2025 - 02:00 | Son Güncellenme:

Salla” ve “Muamma” şarkılarıyla müzik dünyasında yıldızının yeni parladığı dönemde söyleşi yapmıştım Atiye ile... Almanya’da doğup büyüyen Atiye, o zaman 20’li yaşlarının başındaydı. O dönem İstanbul’daki etkinliklere hep babası Orhan Yılmaz’la katılıyordu. 2010’lu yılların başında menajerliğini yapan Süheyl Atay’ın Beyoğlu’ndaki ofisinde buluşmuştuk Atiye ile… Aradan geçen 15 yılda Atiye’nin müzikal ve özel hayat yolculuğunda önemli değişiklikler oldu.

Atiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

ALİ EYÜBOĞLU- 2011’de MTV Avrupa Müzik Ödülü kazanarak Avrupa’nın en iyi Türk sanatçısı seçilen Atiye, 2018’de müzisyen Erol Sebebci ile evlendi. 2019’da ilk kızı Ferahfaza’yı, 2023’te Neva’yı, 2024’te ise üçüncü kızı Rumi’yi dünyaya getiren şarkıcı ile bu kez Teşvikiye’de buluştuk ve müzikal yolculuğunun yanı sıra annelik serüvenini konuştuk.

Haberin Devamı

Atiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

Ünlü olduktan sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Aslında çok büyük değişiklikler olmadı. Çünkü küçüklüğümden itibaren hayatımda dans vardı, müzik vardı. Ailemle çok taşınırdık ben küçükken ama gittiğim her ülkede dansla ve müzikle iç içe oldum hep. O yüzden ünlü olmanın, tanınmanın dışında pek bir şey değişmedi. Çok erken yaşta dansçı olarak sahne almaya başlamıştım. Bale, dans, müzik dersleri alıyordum, piyano çalıyordum, besteler yapıyordum ve küçük çaplı sahne çalışmalarım oluyordu. Benim için zaten hiçbir zaman bir B planı yoktu. Benim ne yapacağım çok belliydi. Müzik yapacağım ve sahnede olacağım, müziklerimle, dansımla insanlara ulaşmak istediğimi her zaman biliyordum. O yüzden çok büyük değişiklikler olmadı. Sadece işler çok daha profesyonel bir boyuta taşındı. İskender Paydaş’la, Nazan Öncel’le önemli söz yazarları ve bestecilerle bir araya gelince, sahneler ve kitleler büyüdü. Çok erken yaşta o hayalimi yaşamaya başladım diyebilirim.

Haberin Devamı

Şöhret olduğunuz dönemle bugünkü müzik dünyasını mukayese ederseniz neler söylemek istersiniz?

Birçok açısını konuşabiliriz. Her şey çok dijitalleşti. Bunun artıları da var, olumsuz tarafları da… Artık çok erişilebilir bir noktada farklı müzik tarzları… Bu genç yetenekler için çok güzel bir şey aslında. Diğer taraftan da dünya değiştikçe, duygular köreldikçe müzikalite de düşüyor maalesef. İnsanların iç dünyalarıyla alakalı diye düşünüyorum. Biz başka bir nesiliz. Ben ‘90’ların çocuğuyum ve küçükken dinlediğim müzikler hep kalbe dokunurdu. Bu dönemde çok tutan şarkılar maalesef o şekilde duygularımıza çok fazla hitap etmiyor. Gittikçe o ‘90’larda duyduğumuz armoniler, müzisyenlerin bir araya gelip gerçekten müzik uğruna bir şeyler yapması daha arka plana geçti. Şu anda ön planda olan şey, ne olursa olsun şarkı hızlı bir şekilde ortaya çıksın, sevilsin, çok dinlensin ve çok tıklansın. Müzik geri planda kaldı ve başka hesaplar ön planda. Müzik, müzik olmaktan çıkıyor kısacası.

Atiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

“Sanat hak ettiği yerde değil”

Çocuklar da ebeveynlerin izinden gidecek gibi görünüyor?

Haberin Devamı

Türkiye’de sanatçı olmak, müzisyen olmak çok zor bir şey, o yüzden tercih etmeyiz ama engellemeyiz de… Onların mutluluğu her şeyden daha önemli çünkü.

“Türkiye’de sanatçı olmak çok zor” dediğinize göre devamında neler söylemek istersiniz?

Çünkü sanat hiçbir zaman hak ettiği yerde değil. Mesela çok önemli bazı müzisyenler var Aydın Esen gibi… Dünyada birçok önemli şeye imza atmış bir müzisyen, bir deha o… Ama Türkiye’de onunla ilgili haber ve röportaj çıkmıyor. Türk halkı Aydın Esen’i biliyor mu? Bilmiyor… Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri oysa. Başka ülkelerde bu kadar yüksek yetenekli, bu kadar başarılara imza atmış insanlar olduğu zaman hem halk hem basın daha fazla sahipleniyor, destek veriyor. Oysa bizde viral olan bir şey daha çok övgü alıyor.

Atiye: Çocuklar işim için enerji ve ilham veriyor

“Oyunculuğu ve film sektörünü seviyorum”

İleride bir film ya da dizi müziği yapmak gibi bir hayaliniz var mı?

Tabii ki, neden olmasın! Çok isterim. Film müziği de bambaşka bir dünya. Şunu fark ettim ki beğenerek izlediğim filmler, müziklerinin de çok üstün olduğu yapımlar. Filmdeki duygular o müzikle bir araya geldiğinde bambaşka bir dünya ortaya çıkıyor. Film müziği yapmadım ama filmde oynadım. “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” filminde konuk oyuncu olmuştum. Filmde “Yetmez” şarkım da kullanılmıştı. Bir festival filminde de yer almıştım. Oyunculuğu seviyorum, film sektörünü seviyorum.

Haberin Devamı

Kısa süre önce çıkardığınız teklide yeni bir tarz denediniz, bu denemeler sürecek mi?

Tabii ki… Her zaman… Bu beni ben yapan şey zaten. Her müzisyenin yapması gereken bir şey bu. Müzik sabit bir şey değil. Duygular değişiyor. Dinlediğin müzikler seni büyütüyor.

“Sekiz aylık hamileyken sahneye çıkmıştım”

Çocuk sahibi olmak sanat hayatınızı yavaşlattı mı?

Tam tersi bize enerji ve ilham veriyor çocuklar.  Onlar da bizim müzikal yolculuğumuza tanık oluyorlar. Devamlı enstrüman çalınıyor evde, dans provalarını yapıyoruz. Onlar da bu müzikler ve danslarla büyüyorlar.

Çocuklarınız “müzik dinlemek istemiyoruz” deyince kaçacak yerleri var mı?

Haberin Devamı

Öyle bir şey istemiyorlar, ama isterlerse onu da yapabilirler. Ama hepsi müziği çok seviyor ve hâllerinden memnun hepsi. Enstüman çalmayı seviyorlar. Ferahfeza’ya hamileyken üç ay Hindistan’da kaldım. Rumi’ye sekiz aylık hamileyken bile sahneye çıkmıştım. Rumi üç aylıkken klip çektik.

Kızlarınıza Ferahfeza, Neva ve Rumi isimlerini verdiniz, niye?

Ferahfeza’ya hamileyken İnce Saz’ı dinlerdik sıkça. Onların “Ferahfeza” adlı bir eserleri var, meğer Ferahfeza müzikte bir makammış. Çocuğumuz kız olursa adını Ferahfeza koyalım dedik. Neva’nın da anlamı çok güzel; ahenk, melodi, ferahlık demek. Rumi ise Mevlana sevgimizin eseri…

“Beste yapmam için depresyonda olmama gerek yok”

Peki bugün piyasaya çıksaydınız yine müzik yıldızı Atiye olur muydunuz?

Zannetmiyorum… En son okuduğum Sezen Aksu imzalı şarkım “Düşüş”, muhteşem bir beste, muhteşem sözler. Olağanüstü bir aranje, akorlar ama bu tarz şarkılar gerçek müzikseverlere ulaşabilir diye düşünüyorum. Bir müzisyen olarak beni tatmin ediyor ama ticari açıdan karşılığı yok. Allah’tan bizim artık öyle bir beklentimiz de yok. Çünkü müzisyen olduğu için müzik yapmak bizim için misyon hâline geldi. Hem biz mutlu olalım hem dinleyicilerimiz de arada mutlu olsun istiyorum. Evet daha ticari şarkılar da arada yapıyoruz. Mesela “Anlayana” bi’tık daha ticari bir şarkı. Onu yaparken bile içine sanatsal unsurlar koyduk. Dünyaca ünlü Gramy ödüllü müzisyenlerle çalıştım. Müzisyen olarak bunu yapmak zorundayım. Müzik kalitesizleşiyor diye ben de daha çok sayılara ulaşmak için bu yola girebilirim, daha magazinsel olabilirim.

“Nicelik uğruna nitelikten ödün vermem” diyorsunuz yani?

Evet… Kaliteden ödün vermemek lazım. Bunu birçok sanatçı da yapıyor ve onları da takdir ediyorum. Mesela “Deli İşi” çok sanatsal bir albüm. Bugüne kadar Türkiye’de yapılmış en sanatsal pop albümüdür o. Farklı ülkelerde kaydedildi. Bu albüm için aylarca Hindistan’da kaldık, Yunanistan’da özel enstrümanlar yaptırdık. Hindistan’da ben eğitimlerden geçtim. Dünya müziği yapıldı o albümde. Tamamen sanat ve müzik aşkıyla yaptık bunu. O yüzden benim için en değerli albümdür “Deli İşi.”

Şarkılarınızı yaparken en çok hangi duygu ya da yaşanmışlıktan ilham alırsınız?

Bestelerimi yaparken çok düşünmüyorum, o an ne hissedersem onu yapıyorum. Beste yapmam için depresyonda olmama gerek yok yani. Her beste tabii ki başka bir ruh hâlini yansıtıyor. Beste konusunda çok hızlıyım. Şu an oturup yeni bir beste yapabilirim yani. Çok fazla müzikle iç içe olmak, çok fazla müzik dinlemek, dünya müziklerini takip etmek, enstrüman çalmakla alakalı her halde. Her anım müzikle geçiyor. Piyanoyla basit akorlara basarak telefonuma kaydediyorum. Telefonumda böyle yüzlerce kayıt var.

“Virtüöz bir eşim var o yüzden çok şanslıyım”

Eşinizin besteci, aranjör, prodüktör ve orkestra şefi olmasının sizin için avantajları neler, dezavantajları da oluyor mu?

Hiçbir dezavantajı yok ama çok büyük avantajları var benim için… Bu kadar büyük bir virtüözle yaşamak şans. Çok şey öğreniyorum ondan. Caz öğreniyorum, dünya müziğini öğreniyorum, ritim öğreniyorum, darbuka çalmayı öğreniyorum. O benim zaten müzik hocamdı, sonrasında kocam oldu! Eşim çok mütevazı, öğretmeyi, paylaşmayı çok seviyor ve çok da yetenekli. Zamanında hocalık da yaptığı için çok şanslı hissediyorum kendimi. Büyük bir hazine, müzikal bir hazine… Beni müzikal olarak bu kadar iyi anlaması… Beni benden bile daha iyi anlıyor. O yüzden müzikal anlamda o kadar iyi eşleşiyoruz ki… Öyle olmasa zaten beraber albüm yapmazdık. Sırf eşim diye ben onunla çalışmazdım. Eşim benim gözümde çok büyük bir müzik insanı. Çok iyi bir virtüöz, inanılmaz bir aranjör, o yüzden çok şanslıyım, beraber çalışabiliyoruz, beraber üretiyoruz.

Hep iş, hep iş… Aşk yok mu, aşk?

Tabii var… Aşksız olmaz. Aşık olmasaydım evlenmezdim. Öncesinde o benim hocamdı. Ben öğrencisiydim. Sonrasında beraber sahneye çıktık, orkestra şefim oldu. Bizim olayımız hep sanatsal projeler yapmaktı. Çok özel projeler yaptık. Sonra orkestra şefim olmasını istedim. Ardından beraber albüm yaptık, aramızda çok güzel bir uyum vardı müzikal açıdan. “Deli İşi” albümü öyle ortaya çıktı. Hisler karşılıklıydı ve büyük bir aşk doğdu o dönem. O benim ruh eşim ve hayatımın aşkı. Evlendik ve üç kızımız oldu. Aşk olmasaydı ne evlilik olurdu ne de çocuk.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler