Pazar “Baba kaynaklı bir hesaplaşma var”

“Baba kaynaklı bir hesaplaşma var”

25.02.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Bugüne de dokunan ama aynı zamanda evrensel olan bir metni oynamayı çok sevdiğini söyleyen Cem Davran’la İstanbul Halk Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Erkekler, Futbol ve Dahası”nı konuştuk.

“Baba kaynaklı bir hesaplaşma var”

Erkekler, pek çok kadının konuşmayı en çok sevdiği meseledir. “Erkekler ne ister, bu adamların dertleri ne?” içinden çıkamadığımız sorular oluverirler çoğu zaman. İstanbul Halk Tiyatrosu Engin Alkan yönetmenliğinde, Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı “Erkekler, Futbol ve Dahası” oyununu sahneye koyuyor. Cem Davran, Celil Nalçakan ve Onur Özaydın’ın oynadığı oyunda, evrensel dert “yalnızlık” anlatılıyor. Cem Davran’la İstanbul Halk Tiyatrosu’nun yeni sahnesinde buluştuk.

Haberin Devamı

-“Erkekler, Futbol ve Dahası”nı neden tercih ettiniz?

İstanbul Halk Tiyatrosu dokuz yıldır “Alevli Günler”i oynuyor, beş yıldır oynayan “Bezirgân” var ve bu sezonun başında çıkan “Barut Fıçısı” var. Eski oyunları geri çekip yeni oyunlar çıkarmalıyız dememizin üzerinden üç sene geçti. Üç yılda 100’e yakın oyun okudum. Ama ben bizden bir yazarın bugüne de dokunan ama aynı zamanda evrensel olan bir metnini oynamayı çok seviyorum. Engin Alkan benim kadim dostum, onun rejisinde oynamayı çok istiyordum. Bu oyunu Engin gönderdi. Yunus Emre Gümüş genç bir yazar. Dokuz Eylül Üniversitesi Dramatik Yazarlık Bölümü’nde eğitmenlik yapıyor, yüz yüze gelmedik ama son derece aydınlık bir kişi. Hemen Engin’le konuştuk; “Bu oyun çok sağlam ve teatral olarak çok iyi, ama zeminine koyduğu bir futbol meselesi var. Ben orada tıkanıyorum çünkü bu konuda birikimim yok” dedi. Ben de dedim ki “Bende antrenör lisansı alacak kadar futbol birikimi var. Hayatım futbolla geçti”. O zaman bu oyuna karar verdik.

Haberin Devamı

Şehir hayatına dair üç hikaye

- Oyundaki erkeklerin derdi nedir?

Birincisi baba. Bu topraklarda, en üst seviyeden en alta kadar herkeste baba kaynaklı bir hesaplaşma var. Kız çocuklarda başka, erkek çocuklarda başka bu hesaplaşma. Bazen kazanan, bazen kaybeden oluyorsunuz. Bu hesaplaşmalar bazen sonumuz, bazen başlangıcımız oluyor. Bu oyunda da birbiriyle ilgisi olmayan sosyal çevrelerden gelmiş, babayla hesaplaşmasını bitirememiş üç karakter,‘üç kaybeden’ var. Ama aslında bir yandan da onlar üç kazanan. Yaşamla ilgili hesaplaşmaları devam ediyor ve bunun yükünü hep başkalarına atıyorlar. Çoğunlukla da erkek olduklarından babaya, kısmen anneye yükleniyorlar. Ama annenin onlar nezdinde bir masumiyeti var. Oidipus kompleksi yaşadıkları da doğru. Biz metni önce dramaturgumuzun eşliğinde Freud çalışarak okuduk. Freudyen bir kafayla girip Kasımpaşa’daki bir delikanlı olarak çıktık işin içinden.

- Bu teksti çalışırken hiç konuşmadığınız şeyleri konuşma gereği duydunuz mu?

Üçümüz de kendi hayatımızı didikledik. Onur bir öğretmen çocuğu, karakteri de çocuğunun travmalarını anlatıyor. Ben hayatı futbolla geçmiş, trajedisi de zaferi de en büyük zirvesi de bitişi de futbolda olan birini oynuyorum. O da benim hayatımda çok şeye dokunuyor. Galatasaray’ın altyapı hocası Salih Bulgurlu’ya “Ama çocuk oyunum var” dediğim ve o da “İkisinden birini seç” diye cevap verdiği günden bu yana topa vurmadım. Ondan beri topa ilk kez bu oyunda, sahnede dokunuyorum.

Haberin Devamı

- Şehir hayatının duygusuzluğu erkeği nasıl etkiliyor?

Oyunda şehir hayatına dair üç hikâye var. Bir yılbaşı gecesinde uzun süren bir elektrik kesintisi olmasa bu hikâyelerin sahipleri birbirleriyle karşılaşamayacaklar. Toplumun dayattığı erkeklik omuzlarında, ama o savaşı kaybetmişler. Doğada olan her şey erkeği daha fazla vuruyor. Sebebi çok basit, erkek daha güçsüz olan. Bu kesin. Kadının doğası güçlü. Doğa dişi bir şey ve kadın çok güzel uyum sağlıyor. Doğaya uyum sağlayamayan erkek. Kafayı sağa sola vuran erkek. Oyunda da öyle. Şu da bir gerçek, dört duvar arasına saklanmakla bu işten yırtamazsın. Asıl orada hedefsin. Çıkacaksın dışarı. Kendini korumak zannettikleri şey çekiyor okları üçünün de üzerine. Biri sosyopat. Şu anda toplumun önemli bir kısmı sosyopat. Tüm ilişkilerimiz zedelendi, farkında değiliz. Bir büyük katliam yaşanıyor dijital âlemde. İnsan uçağı da icat etti, aynı uçak bomba da atıyor. Bu cep telefonunun, sosyal medyanın icadı da öyle. Hayatı kolaylaştıracak bir şeydi, ama bomba atıyor hayatlarımıza.

Haberin Devamı

“Kadınları sorguluyoruz aslında”

- Oyunda erkeklerin açık yaralarına dair şifreler veriyorsunuz. Bunun görünmesinin seyirciyle nasıl bir etkileşim yaratacağını düşünüyorsunuz?

Oyunun adını değiştirsek mi diye çok düşündük. Başlıktaki etkileşimi kırmak zor olabilirdi. Erkeklik ve futbol oyunun zemini. O zeminde hayat konuşuluyor. Bu metnin en büyük tutkunları kadınlar olmalı. Biz kadınları sorguluyoruz aslında. Oyunun tüm bölümlerinin başında kadınlar, parantez içinde erkekler futbol ve dahası var diyebiliriz.

“Futbol da aynı insan gibi”

Haberin Devamı

- Oyunda diyorsunuz ya hepimiz oyuncuyuz, hayat futbola benziyor. Nasıl bir taktik verirsiniz hayata dair?

Futbolda son 20 yılda çıkan bir tandem sistemi var. Dünyanın tüm takımları tandem oynuyor, kalecinin önünde çift stopper var. Yani defans bloğunun arkasında iki uzun adam duruyor. Bundan önce liberolu sistem vardı. Onda da bir uzun boylu, şimdiki tandemdeki adam, onun da hafif arkasında top tekniği çok iyi, oyun zekâsı çok yüksek, her şeyi idare eden bir libero. Liberolar takım kaptanı olurdu zaten. Futbol liberolu sistemden vazgeçti, işin masumiyeti bitti. Oyunda şöyle bir tiradım var: Yıllar önce U13 liginde Gümüş Linyit Spor diye bir takım çalıştırıyorum. Her maçları mağlubiyetle bitiyor, ama en iyi takım. Oyundan keyif alıyorlar, dayanışma içindeler ve rakibe saygılılar. Ta ki ilk gollerini atana kadar. Orada büyü bozuluyor ve diğerlerine benziyorlar. Futbol da aynı insan gibi, dünyanın kendini yok etme hâlinden nasibini aldı. Onun için liberolu sistemi öneririm. Güzel bir kaleci ve takımın önünde bir libero. Yani hayatı iyi okuyabilen, teknik, iyi gözlemleyebilen, iki ayağını çok iyi kullanabilen, arkadaşlarını doğru yönlediren bir ekip oyunu tadında yaşamayı. Futbola da hayata da liberolu sistemi öneriyorum.

“Baba kaynaklı bir hesaplaşma var”

Röportajın tamamını Milliyet Sanat’ın mart sayısında okuyabilirsiniz.