Pazar ‘Başarı için düzenli yaşamak gerekir’

‘Başarı için düzenli yaşamak gerekir’

23.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Başarı için düzenli yaşamak gerekir’

‘Başarı için düzenli yaşamak gerekir’



‘Başarı için düzenli yaşamak gerekir’


Yılan Hikayesi" adlı dizideki Erkan Ağa rolüyle tanınmaya başlayan Emre Kınay, şimdi de bir durum komedisi olan "Baba" dizisinde farklı bir rolle, bir mafya babasının oğlu olarak izleyici karşısına çıkıyor. "Berivan", "Yüzleşme", "Yeditepe İstanbul" gibi dizilerde de rol alan Kınay aynı zamanda yıllardır tiyatro yapıyor. Tiyatronun hayatında olmazsa olmaz bir şey olduğunu söyleyen sanatçı kendini en çok tiyatroda tam anlamıyla başarılı hissediyor.

Daha önce de komik mafya filmleri ve dizileri yayınlandı. Yeni diziniz "Baba"nın diğerlerinden farkı nedir?
Diğerleri gibi vurdu kırdısı var ama dizi de çocuk da bana biraz daha sıcak, daha yaşamın içinden gibi geldi. Teknik açıdan da bir farkı var; negatif ve sesli çekiyoruz. Benim için yeni bir deneyim. Durum mizahını tiyatroda çok yaptım ama televizyonda hiç yapmamıştım.

Daha çok tiyatro ve televizyon ağırlıklı çalışıyorsunuz. Sinemaya nasıl bakıyorsunuz?
Tiyatro benim hayatımda olmazsa olmaz bir şey. Sinemaya da sıcak bakıyorum. Geçen sene "Güz Sancısı" vardı, bu sene "Tramvay" için görüştük. Şimdi yabancı bir proje için Bulgar bir yönetmenden teklif var. Sinemada biraz daha seçici olmaya çalışıyorum. Film çekmiş olmak için film çekmek istemiyorum, biraz daha sosyal ağırlıklı bir yapım olsun istiyorum. Başrolü oynamak falan hiç önemli değil, önemli olan filmin ne anlattığı. "Güz Sancısı" 6-7 Eylül olaylarını anlatıyordu, onun için cazipti. Ekonomik yetersizliklerden dolayı çekilemedi.

Popüler olmuş yapımlarda yer alan bir oyuncu olmanıza rağmen magazin basınında pek görünmüyorsunuz.
Öyle bir insan değilim. Ne yazık ki diyemeyeceğim, çok onur duyuyorum bundan. Ben sadece işimi yapıyorum. Basın mensubu arkadaşlarla bir alıp veremediğim yok. Sadece magazinden hoşlanmıyorum. Çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Üstelik şu savaş döneminde bu kadar büyük yıkımlar olurken benim özel hayatımın çok değersiz olduğu kanısındayım. Çok özür dileyerek söylüyorum; bu yüzden magazine ne saygı duyuyorum ne de hayatımda bir yeri var.

Başarılı olmanıza kim ya da ne yardım etti?
Çok başarılıyım diyemiyorum. Bunu ben belirleyemem. Şu andaki duruma gelmem için bütün şartlar, herkes yardım etti. Başarılı olmak benim için daha evrensel; yani bütün dünyada yankı uyandırabilecek bir şey yapabilirsem, ancak o zaman başarıdan bahsedebilirim.

Kendinizi en çok ne zaman başarılı hissettiniz?
Daha çok tiyatroda oluyor bu. Televizyon dizisinde böyle bir şeyden bahsedemiyorsunuz, zaten altı günde koştura koştura yapıyorsunuz bu işi. Ondan sonra yayına çıkıyor, ertesi gün de gelen rakamlara göre başarılı ya da başarısız olduğunuza karar veriliyor. Ama tiyatroda seyirci oraya geliyorsa, alkışlıyorsa; oyun 50 temsil düşünülürken 200-300 temsile çıkıyorsa o zaman bir başarıdan söz edebilirim. Ama bu başarı da sadece benim değil, bütün ekibin başarısı sonuçta. Tiyatroda en çok başarıya yaklaştığımı hissettiğim zaman "Simyacı"yı oynadığım zamandı.

Başarı insanı çekici kılar mı?
Kılar herhalde. Utanarak söylüyorum ama televizyonda geniş kitlelere ulaştıktan sonra benim hoşluğumdan, çekiciliğimden bahsedilmeye başlandı. O zamana kadar yolda kimse dönüp de bakmazdı bana. Dolayısıyla yaptığınız işle ilgili ve geçici bir şey olduğunu düşünüyorum. Ama başarılı bir yazar, başarılı bir sinemacı gördüğüm zaman bana da çekici geliyor.

Sizce gerçek başarı nedir? Ne zaman "İşte şimdi başardım" dersiniz?
Gerçek başarıya pek inanmıyorum. Gerçek başarı ulaştığınız son nokta olur, ondan sonra her şeyden vazgeçmeye başlayabilirsiniz. Eğer sanatımla bütün insanlık adına bir şey yapabilirsem, o zaman biraz başardım diyebilirim herhalde.

Başarısız olduğunuz ve vazgeçmeyi düşündüğünüz anlar oldu mu? Nasıl üstesinden geldiniz?
Çok oldu çünkü ben her zaman üç aşağı beş yukarı bu kadar bir oyuncuydum ama yıllarca fark edilmedim. O zamanlar bu durum yüzünden kırgınlıklarım oldu. Ben bir şeyi nasıl yapacağımı bilemediğim zamanlarda durmayı tercih ederim. Durup gözlemleyerek, bekleyerek üstesinden geldim.

Başarı yolunda sizi cesaretlendiren, kışkırtan şey ne olur?
Yaşama heyecanı beni cesaretlendiriyor, kışkırtıyor. Her şeyin sonu olduğu gibi yaşamın da bir sonu var ve o yolculukta ne kadar çivi çakabilirsem o kadar kalıcı olurum. O zaman da biraz daha iyi hissedebilirim kendimi.

Başarıya ulaşmanın kriterleri neler?
Düzenli yaşam her şeyden önce gelir. Sonra da sağlıklı yaşam ve dürüst yaşam. Kirletilmemiş olmayı tercih ediyorum. Herkesin kendi başına, kendi belirleyeceği gurur,onur, haysiyet kuralları çerçevesindeki bir yolu bulabileceğini düşünüyorum.

Kendinizi geliştirmek için neler yaparsınız?
Tiyatro yapıyorum sürekli ve daha çok projelerim var. Kendimi bu anlamda doldurmaya, bilgimi artırmaya çalışıyorum.

Bundan sonraki hedefleriniz neler? Onlara nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?
İyi bir sinema filmi yapabilirim. Roman yazmak, yazdıklarımı insanlarla paylaşmak... Bir süre sonra bunları yavaşça gerçekleştirmeyi planlıyorum.

Emre Kınay’ın favorileri
• En çok beğendiği oyuncular: Haluk Bilginer, Al Pacino, Robert De Niro, Marlon Brando, Tim Roth.
• En çok beğendiği yazarlar: Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Can Yücel.
• En çok beğendiği tiyatrocular: Mehmet Ulusoy, Genco Erkal.
• En çok beğendiği üç film: "Dalgaları Aşmak", "Postacı", "Paris’te Son Tango".
• En son okuduğu kitap: "Hint eserlerini okuyorum.".
• En son izlediği film: "Suç Nehri".
• Kullandığı parfüm: Armani.
• Arabasının markası: Audi A3.


Alexander ve George Walker kardeşler, JOHNNIE WALKER için bir logo arayışına girdiklerinde, Amerika ve İngiltere’de yaptığı karikatürler ve posterlerle tanınan Tom Browne’la görüşmeye karar verdiler. Bir restoranda buluşan üçlü, yemeklerini yerken bir yandan da konu üzerinde tartışıyorlardı. George Walker, büyükbabası ve marka arasında bir bağlantı kurmak istiyordu. Yemek esnasında bu düşüncesini Tom Browne’a anlattı ve büyükbabasının bir fotoğrafını ona gösterdi. Fotoğraftan esinlenen Tom Browne restoranın mönü kağıdına ilk "Yürüyen Adam" logosunu çizmişti bile. 1909 yılında doğan bu logo zaman içinde çeşitli değişimlere uğradı ve giderek geliştirildi. Her zaman başarı ve ilerlemenin sembolü oldu. Yürüyen Adam, 93 yıldır dünyanın her yerinde hiç durmadan yürümeye devam ediyor.