Pazar 'Bebeği ağlarken yalnız bırakmak varoluşunu yok saymaktır'

'Bebeği ağlarken yalnız bırakmak varoluşunu yok saymaktır'

05.08.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Tevhide Dadı olarak bilinen Tevhide Güzel, anne baba için “Bebeğin ağlamaya başladığı an filmin koptuğu andır” diyor. Tarkan ve eşinin yeni doğan bebekleri için emzirme koçu tutmasını da “Şımarıklık değil, bilinçli bir yaklaşım” olarak nitelendiriyor.

Bebeği ağlarken yalnız bırakmak varoluşunu yok saymaktır

Geçtiğimiz hafta Tarkan’ın yeni doğan bebeği için emzirme koçu tuttuğu haberleri vardı. Bu bazıları tarafından çok eleştirildi, şımarıklık olarak nitelendirildi. Ama ben böyle düşünmüyorum. Çünkü etrafımda yeni anne olan arkadaşlarım var. Onların şikayetlerine baktığımda emzirme ve uyku birinci sırada geliyor. Bazıları bu süreçte perişan oluyor. Dedim ki madem bu konuyu konuşuyoruz Tarkan vesilesiyle, o zaman bir profesyonelden yorum almakta fayda var. Tevhide Güzel, bilinen adıyla Tevhide Dadı 52 yaşında. Kız meslek lisesi bebek bakımı ve çocuk gelişiminden mezun. Ve 15-16 yıldır ebeveynlere destek olup, bebeklerin hayatını kolaylaştırmaya çalışıyor. Yüzlerce bebek ve aileyle çalışmış. Her çalışma onu daha da geliştirmiş. Açıkçası benim dikkatimi en çok uyku sorunu ve bebeklerin ağlamasıyla ilgili anlattıkları çekti. “Birçok anne sakin olduğunu söylese de, bebek bilinçdışı yaşadığı için annesinin öfkesini, kızgınlığını, endişesini hepsini çeker. Böyle bir bebeğin sakinleşmesini bekleyemezsiniz” diyor Tevhide Dadı. Bu çok keyifli röportajı tüm annelere ve anne adaylarına armağan ediyorum. Ancak babalar ve baba adayları lütfen siz de okuyun.

-Geçtiğimiz hafta Tarkan’ın yeni doğan bebeği için emzirme koçu tuttuğu haberleri vardı. Bu bazıları tarafından çok eleştirildi, şımarıklık olarak nitelendirildi.

Bebeği ağlarken yalnız bırakmak varoluşunu yok saymaktır

Özellikle yeni nesil anne ve babaların yardıma ihtiyacı var ve bu ihtiyaç da çok doğal. Sevgili Tarkan ve eşinin desteğe ihtiyaç duyması ve bu desteği almasıysa şımarıklık değil, bilinçli bir yaklaşım. Yeni doğan bebekler için binlerce kitap yazılsa ve onlarca kitap da okunsa her bebek kendine özeldir. Yazılan ile gerçek hayat bir olmuyor. Bu anne babaların bebeğine ve kendine gösterdiği değer ile alakalı bir durum.

-Emzirme koçluğu nedir peki? Emzirmek içgüdüsel bir şey değil mi?

Evet, emzirmek, doğal ve kendiliğinden olan bir süreçtir, bunu da bebek yapar. Ama bunun için annenin ve bebeğin rahat bir ortamda olması gerekir. Eğer anne bu süreçte zorlandıysa bilen kişiden yardım alması çok normal. Hiç emzirememektense, emzirmek için bir çaba harcaması iyi bir şey.

-Peki, neden bazıları emzirmekte zorlanıyor?

Ne yazık ki annenin bu doğal ve içgüdüsel süreci gerçekleştirememiş olmasının birçok sebebi var. Çevreden çok müdahale edilmesi, ön yargılar ile yaklaşılması gibi. Anne kendini doğal olarak yetersiz hissediyor. Bu dönemde anne hassas ve kırılgan olduğu için ilk etkilenen de sütü oluyor.

“Yeni doğan bebeğin öncelikle düzene ihtiyacı vardır”

-Yaptığınız işi anlatır mısınız?

Bebeğin dünyaya gelmesi ile birlikte ebeveynin alışık olduğu düzen bozuluyor ve yeni sisteme anne-baba ve bebek alışmakta zorluk yaşıyor. İster istemez bir kaos oluşuyor. Bebeğin ve annenin ortama uyumlanma sürecinde destek oluyorum dersem yanlış olmaz. Ben anneye “Sen yapabilirsin” diyorum. Bir anne ve babanın en mutlu, heyecanlı anı bebeğini kucağına aldığı andır ama sonra bir kaygı alır yüreklerini. Bebeğin ağlamaya başladığı an da filmin koptuğu andır! Ellerinde bilinçdışı bir enerji vardır ve bunu nasıl yöneteceklerini bilemezler, ki biraz da etraflarında karışan ve ön yargılı kişiler de fazlaysa kendilerini daha da çaresiz hissederler. Burada ben anneye “Sen yapabilirsin, kalbinin sesini dinle! O ses doğrudur” diyorum.

- Yeni doğan bir bebeğin en büyük ihtiyacı nedir?

Yeni doğan bebeğin öncelikle düzene ihtiyacı vardır.

-Annelerin en çok hangi konuda zorlanıyor?

Annelerin en çok zorlandığı konu beslenme, uyku ve davranış. Anne sadece uyku problemi diyor. Benim dikkatimi davranış ve beslenme bozukluğu çekiyor. Birçok defa bu sorun çözüldüğünde uyku da kendiliğinden çözülüyor. Benim için de en keyifli çalışma bu oluyor.

Bebeği ağlarken yalnız bırakmak varoluşunu yok saymaktır

“Çocuk bağırıyorsa ‘Beni görün’ diyordur”

-Türk bebekleri ve yabancıların bebekleri gibi bir ayrım yapılır zaman zaman şakayla karışık. Neden Türk bebekleri daha çok ağlayıp, sızlanıyor gibi görünüyor sizce?

Türk bebeği ile yabancı bebek arasında en belirgin ve ayırt edici özellik Türk ebeveynin aşırı korumacılığı aslında. Bebeğine şu mesajı veriyor “Sen yapamasın, senin yerine ben yaparım”. Veya büyüklerin “Aman ağlamasın”, “Şu çocuğu ağlatacak ne var? İstediğini ver!” gibi yargılayıcı yaklaşımı. Sonrasını düşünmeden anlık çözümler ve konuşarak sorunu çözmek yerine, susup susup patlamak!
Türk ebeveynin diğer özelliği sevgi ile saygıyı çok zaman karıştırması. Eğer çocuk bağırıyorsa ebeveynine “Beni görün” diyordur. Çocuk hem sevilecek hem saygı duyulacak hem de görülecek bir varlık, bunu unutmamak lazım.

- “Terrible twos horrible threes” yani 2 ve 3 yaş sendromu eskiden çok bilinen bir şey değildi. Bu şimdiki bebeklere mi özgü?

Eğer bebek ile doğru iletişim kurmadıysanız her dönemi zordur.
0-12 ay bebek bilinçdışı yaşar. Bu dönemde bebek doğa gibidir. Eğer onun ihtiyacı olan düzeni kuramadıysanız bu dönem de zordur. 1 yaşından itibaren bilinç dönemi başlar. Bu dönemde 1-3 yaş bebeğin düşünce yapısı ile yetişkinin düşünce yapısı çok farklıdır. Eğer ebeveyn bunun farkında değilse işte o zaman “ Terrible twos horrible threes” yaşar. Eğer ebeveyn bebeğine gereğinden fazla sorumluluk, sorumsuzluk yüklüyor veya yargılayıcı yaklaşıyorsa bu dönemi kriz olarak yaşarlar.
Ebeveynlerim ile yaptığım çalışmada eğer bebeğinizin 1-3 yaşını anlayış ile geçirdiyseniz, çocuğunuzun ergenlik dönemini de rahat geçirirsiniz! Ve “Lütfen bebeğinizin yaşam koçu siz olun” derim.
Bir çocuğun uyku, beslenme, oyun koçu birdir ve o kişi anne-babasıdır.

-Bazı çocuklar inatla, ne yaparsan yap uyumuyor. Bu huy mu, çocuğun uyutulma tarzıyla ilgili bir hata mı?

Çok güzel bir soru! Aynen birçok anne böyle yaklaşıyor. Kesin yargıyla, etiketle “Bu çocuk inatçı” “Bu çocuk uyumaz” diyor. Ve çocuk bu dünyaya koşulsuz anne-baba sevgisiyle geldiği için de doğal olarak itaat ediyor. Ebeveynini mutlu etmek ve haklı çıkarmak için uyumuyor ve hatta yemek yemiyor! Halbuki çocuğun varoluşunda kendi kendine uyuma, yemek yeme, hareket etme yeteneği vardır. Bir ebeveyn yargı şapkasını bir kenara bırakıp “Bebeğime nasıl yardımcı olurum?” yaklaşımı ile gelirse işi çok kolaylaşır. Eğer bir ebeveyn “Bu çocuk neden uyumuyor?” yaklaşımı içinde olursa çatışma içinde olur.

Çocuklarda zaman farklı çalışır ve her çocuğun iç saati hemen hemen aynıdır. Tabii ki uyku süreleri her bebeğe göre değişir. Kimi bebek uzun uyur kimi bebek kısa uyku ile yetinir.

- Bir bebek neden ağlar? Gerçekten ağlayan bebeği yalnız bırakmak, onunla ilgilenmemek çözüm müdür?

Ağlamak bebeğin iletişim yoludur. Bebek ağlıyorsa konuşuyor demektir. Ve ağlarken beden hareketlerini de katar. Bebek doğduğu an itibariyle kendini anne-babasının bedeninde sakinleştirmeyi öğrenir. Eğer anne sakinse ki çok anne sakin olduğunu söylese de, bebek bilinçdışı yaşadığı için annesinin öfkesini, kızgınlığını, endişesini hepsini çeker. Böyle bir bebeğin sakinleşmesini bekleyemezsiniz. Belki anne çok sakin duruyor olabilir ama kendisinin dahi farkında olmadığı ruh halini bebek çeker ve ağlar. O sebepten annelere “Derin nefes alıp, verin hatta meditasyon yapın” derim. Bebeğe en iyi gelen şey annenin nefes alıp vermesidir. Ağlayan bebeği yalnız bırakmak kadar yıkıcı bir şey yok! Bir bebeği ağlarken yalnız bırakmak, bebeğe dokunmamak, var oluşunu yok saymaktır. Bebek özellikle belirsiz ağladığında annenin sadece bebeğini kucağında tutması veya sessizce “buradayım, seninleyim” hissini dokunarak, temas ile vermesi yeterlidir.

“Disiplin özgürlüktür, değerli bir armağandır”

-Disiplin gaddarlık gibi geliyor ailelere ama sınırların bebek doğar doğmaz çizilmesi gerekiyor. Doğru mu?

Kesinlikle doğru bebek sınırlar içinde kendini güvende hisseder ve en önemlisi sevildiğini bilir. Disiplin özgürlüktür. Daha önce de belirttiğim gibi; çocuğun beyin yapısı ile yetişkininki farklı. Çocuk “Sağlam sınırım var ve ben seviliyorum” der. Ne yazık ki ebeveynler sınırı zorbalık ve çocuğun özgürlüğünü elinden almak olarak değerlendiriyor. Disiplin bir çocuğa sunulan değerli bir armağandır. Disiplin saygıdır. Çocuğun alanıdır

-Çocuk yemek yesin diye tabletten çizgi film açmak ne kadar doğru?

Bir bebeğin kendi kendine yemek yemesi onun yeteneğini ve farkındalığını yükseltir. Yediği gıdanın bedeniyle uyumlanması ve bilinçli olarak ne yediğini bilmesi için yemeğe dokunması ve bağ kurması ile gerçekleşir. Bir şeyler izleterek yemek yedirmek o kişiye “Sen beceriksizsin! Yapamazsın!” hissini verdirir ve bir süre sonra bebek de keşfetmeyi, yaratıcılığını kullanmayı bırakır. Monotonlaşır! Çocuk sahip olduğu neşe ve mutluluk gibi değerleri duyumsamaz. Gerçek farkındalıkla yemek yemek mutluluktur. Sizce hangisi daha kıymetli? Bir kase çorbayı mideye dökmek mi? Yoksa yarım kase çorbayı farkındalıkla yemek mi?

“Bebeğe 0-3 ay kesinlikle kucak gerek ”

-Bebeğinizi kucağınıza almaktan çekinmeyin diyorsunuz ama bize tam tersi söylenir hep…

Bebeğe 0-3 ay kesinlikle kucak gerekir çünkü bebeğin sinir sistemi kucakta gelişir. Tabii ki 24 saat kucağınızda taşıyın demiyorum ama beslenme sırasında ve ağlıyorsa kucağınıza alın, coşkulu alın lütfen! Kucağa alışır korkusuyla aldığınızda bunu bebek de hisseder. Ve bu bir bebek için çok acı bir duygu olmalı!

-Saçını süpürge etmeden de rahatça çocuk yetiştirmek mümkün mü?

Evinizdeki bir çiçeğe bile emek veriyorsunuz. Onun ihtiyacına göre suluyorsunuz, aldığı güneşe dikkat ediyorsunuz, gerektiğinde toprağını, saksısını değiştiriyorsunuz. Bir insan yetiştirmek elbette emek işi, yeri geldiğinde fedakarlık da gerektirir. Bebeklerin mizaçları farklıdır. Ancak bebeğin mizacı dışında büyük bir etken var burada. Çocuk büyütmek herkesin kendi yolculuğu aslında… Tamamen aynı özelliklerde iki çocuk hayal edelim ve bu çocukların anneleri de tamamen aynı emeği vermiş olsun. Bir anne “Saçımı süpürge ettim, kendi hayatımdan vazgeçtim” derken diğeri verdiği emek için mutlu olabilir, yaptığı fedakârlıklar onu mutlu edebilir. Biz hayata nasıl bakıyoruz, nasıl yaşıyoruz bu da önemli bir nokta.