Ali Poyrazoğlu’nun İstanbul’u..."Beyoğlu ile evliyim"30 yıldır Beyoğlu’nda yaşayan Ali Poyrazoğlu Beyoğlu’yla evli ama üç de metresi var: Nişantaşı, Bebek ve Ortaköy...MEHMET KENAN KAYANerede doğdunuz?
İstanbul’da, Zeynep Kamil Hastanesi’nde doğdum. İlkokul sıralarında babamın işleri dolayısıyla Fatsa’ya gittik. Ortaokula başladığım yıl tekrar İstanbul’a döndük.
Ne ifade ediyor İstanbul sizin için?
O kadar koyu bir İstanbullu’yum ki ben, gittiğim her yere İstanbul’u da götürüyorum. Mesleğim dolayısıyla vaktimin büyük bir kısmı İstanbul dışında geçiyor ama İstanbul benim hep içimde. Kavafis’in "Kent" şiirinde anlattığı gibi bir ruh hali bu. "Kent peşinden gelecektir" der ya Kavafis, öyle bir şey. Ben de dönüp dolaşıp bu kente geliyorum sonunda.
İstanbul’un hangi semtlerinde yaşadınız bugüne kadar?
İstanbul’un birçok yerinde yaşadım. Moda, Yeşilyurt... Bunlar aile evleriydi. Yalnız yaşamaya başlayınca ise hep Ayaspaşa’da ve Cihangir’de oturdum.
Bu tercih Beyoğlu’na yakın olma isteğinden mi kaynaklanıyor?
Evet. Ben hem Beyoğlu’nu çok seviyorum hem de bugüne kadar çalıştığım birçok yer Beyoğlu’ndaydı. Mesela tiyatroya Tepebaşı’nda başladım, sonra Dormen’de, Ayfer Feray’da, Ulvi Uraz’da, Kenter’lerde oynadım. Ardından Küçük Sahne’de kendi tiyatromu kurdum. Bunların hepsi Beyoğlu’ndaydı mesela.
Son iki yıldır da yine Beyoğlu’ndaki Karaca Tiyatrosu’nda oynuyorum. Burdan bir yere kımıldamaya da niyetim yok.
Beyoğlu dışındaki semtlerle aranız nasıl?
Benim vaktimin büyük kısmı Beyoğlu’nda geçiyor. Sevdiğim lokantalar, sinemalar hep burada. Ama ara sıra Beyoğlu’na ihanet edip metreslerime de gidiyorum. Mesela, Nişantaşı’nın bir kısmı, Ortaköy, Bebek benim metreslerimdir. Üç tane metresim var. Böylece, ilkeyi de yerine getirip dört karılı bir hayat yaşıyorum. Beyoğlu’yla evliyim, metreslerim de bunlar.
Kendinizi bir kentli olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben kendimi Akdenizli olarak tanımlıyorum. Ama şöyle bir Akdenizli’yim: Akdenizli olmak demek, Akdeniz’in herhangi bir yerinde bulunmak ya da orada doğmuş olmak anlamına gelmiyor. Akdenizlilik bir kültür meselesi. Akdeniz’in, Ege’nin aydınlık, dünyayı da aydınlatmaya çalışan bakış açısını, okuyarak, düşünerek, felsefesini yaparak, özümseyerek yaşamına yerleştirmiş insanlara Akdenizli denir. Mesela ben gülerek ve eğlenerek bakarım dünyaya. Şöhretimi ciddiye almam. Her sabah omuzuma yapıştırılmış olan rütbeleri söker atar, her güne yeniden mesleğimin eri olarak başlarım. n
"Evin alışverişini Balık Pazarı’ndan yaparım"Sahaflar Çarşısı benim için kitabın hazine dairesi gibidir. Beyoğlu’nda da Pandora ile Simurg. Simurg’taki İbrahim müthiş bir adam. En olmayacak şeyleri istesem bile buluyor. Bir de Yapı Kredi’nin kitapçı dükkanına gidiyorum. Çünkü onun yanında iki de sanat galerisi var. Çok ilginç sergiler düzenliyorlar. Evin bütün alışverişini Balık Pazarı’ndan yapıyorum. Balık Pazarı’ndaki kasaplar, manavlar, Laz fırıncı, Şütte’deki çocuklar hepsi arkadaşımdır. Alışveriş yaparken çok keyif aldığım için pazarlık da ederim. Esnaf da bunu eğlenmek için yaptığımı bilir. Ben öteki starlar gibi kendimi pamuklara sarmalayıp yaşamadığım için alışverişimi yaptıktan sonra elimde fileler, dilimde bir İstanbul türküsü, vitrinlere baka baka evin yolunu tutarım.
"Pandeli, yılda en az 15 kere uğradığım eski bir dost"Genellikle Beyoğlu’ndaki lokantalara gidiyorum. Mesela, her pazar günü tiyatrodaki arkadaşlarımla Nevizade Sokağı’na gidiyoruz. Eski günleri özlersek de Rejans’a... Rejans, İstanbul’un geçmişi bugüne bağlayan çok güzel bir lokantası. Canım Osmanlı yemeği isterse ilk tercihim Hacı Salih oluyor. Dünya mutfağıyla da aram iyi. Çin yemekleri için Gümüşsuyu’ndaki Şangay’a, İtalyan yemekleri için de Mezzaluna’ya gidiyorum. İtiraf etmeliyim ki, fiyatları biraz geçirmece olsa da ara sıra Tarabya’daki Kıyı’ya da gidiyorum. Eminönü’ndeki Pandeli ise yılda en az 15-20 kere uğradığım eski bir dost.
"Armada’nın terası çok güzel"İstanbul’da en çok sevdiğim otel Pera Palas... Pera Palas, eski hali korunabilmiş bir geçmişe yolculuk oteli benim için. İkincisi, Cankurtaran’daki Armada Oteli. Armada’nın özellikle çatısı müthiştir. Bana kalırsa, aklı olan gider o terasta bir
yemek yer. Yemek de çok güzeldir, manzarası da.
"The Marmara Oteli’nin kafesi benim mahalle kantinim gibi"En sık gittiğim kafe Beyoğlu’ndaki Kaktüs. Kaktüs’ün mönüsü sık sık değiştiği için hep aynı şeyi yemek zorunda kalmıyorum. Bir de The Marmara Oteli’nin kafesi var, kışın ayrı güzel, yazın ayrı güzel. Bu yüzden de benim mahalle kantinim gibi. Akşamları genellikle Çiçek Bar’a gidiyorum. Çünkü bütün tiyatrocular orada toplanıyorlar. Hoş, sahiplerinden Azmi dolandırıcıdır (!), bana borcu var ödemiyor ama yine de gidiyorum. Çiçek’in özellikle pazı dolması, kuru fasulyesi, pilavı çok güzel. En son da, NuTeras’a gittim. Haliç’e bakan müthiş bir manzarası var. Çok şık bir dekorasyonu vardı. Fevkalede bir lokanta, barı da harika.
PAZAR