29.08.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Burası, İzmirde İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş ve tam 480 ortağı tarafından kurulan Elda A.Ş.nin damıtımevi. Tesisin ilk ürünü, Efe Rakı. Yakında uygun fiyatlı Çilingir ve lüks Sarı Zeybek rakıları da burada üretilip şişelenecek, ardından sıra votkaya gelecek.Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş ve şirketin koordinatörlüğünü yürüten gıda mühendisi oğlu Egemen Demirtaşla birlikte tesisi geziyoruz. Yanımızda Tekelin İzmir İçki ve Şarap Fabrikasının uzun yıllar müdürlüğünü yürüttükten sonra emekli olup Eldada göreve başlayan Özlü Urkan da var. Yıllarca Yeni Rakı üreten Özlü hanım, şimdi de üretim sorumlusu olarak Türkiyenin ilk özel sektör rakısını yapıyor.Ekrem Demirtaşa, "Türk halkının rakıdaki mihenk taşı Yeni Rakı. Siz Yeni Rakıyla karşılaştırıldığında neredesiniz?" diye soruyorum. Demirtaş, "Biz de Efe Rakıda Yeni Rakıyı referans aldık doğrusu. Ama aynı tarzın daha kalitelisini yaptık" diyor. "Mesela bizim rakıda kullandığımız su, Şaşal suyu kaynağını oluşturan yeraltı suyu. 10 kilometre ötedeki Şaşal kaynağına giden su, fabrikanın altından geçiyor ve suyu oradan çekip kullanıyoruz. Bu da rakının tadını yumuşak kılıyor. Damıtımı daha özenli yapıyoruz, dinlendirmeyi de uzun tutuyoruz, ham rakıyı bir ay tanklarda bekletiyoruz. Tiryakileri, iyi dinlenmiş rakının tadını bilirler..." Demirtaş, şunları da ekliyor: "Mesele Yeni Rakı ile rekabet meselesi değil. Özel sektör olarak bir sorumluluğumuz var. Bakın Doğu Avrupa ülkeleri yabancı içki ithalatına açılınca, yerel içkilerinin satış payı yüzde 20lere düşmüş. Türkiyede yerli içkimizin bu duruma düşmemesi için kendimizi sorumlu hissediyoruz. Ayrıca yurtdışından gelen rakı talebi var, onu da kaliteli bir üretim ve düzenli bir pazarlamayla doyuracağız, rakıyı dünyada temsil edeceğiz..."Bu sırada söze, Egemen Demirtaş giriyor. O da, "Rakımızın bir özelliği de güvenliği. Şişemiz taklidi zor özel bir şişe. Şişenin ağzını da, yurtdışında bir şirkete yeniden doldurulamayacak şekilde bilyalı yaptırdık. Ve üç yıl boyunca bu kapaktan başka birine yapamayacakları yolunda anlaşma imzaladık. Kaçak rakıdan endişe edenler, Efe Rakıyı güvenli bir biçimde yudumlayabilirler" diyor. Bina dışarıdan bakıldığında bir rafineriyi andırıyor. Dev kompleksin içine girinceye dek, burada rakı üretildiğine dair bir emareye rastlayamıyorsunuz. Ama ne zaman ki Üzüm Alım Ünitesinin önüne geliyorsunuz, burnunuza hoş bir kuru üzüm kokusu çalınıyor. Kamyonların önündeki işçiler, kuru üzüm çuvallarını bıçaklarla yarıyor, Egenin değişik köylerinden gelen kahverengi üzümleri dev kasalara boşaltıyorlar. Anason kokusu havada yoğun değil, tesisin bazı yerlerinde hafiften kendini belli ediyor. Rakının tekniğine yabancı birinin yadırgayacağı bu durum, anasonun az kullanıldığını değil, tam tersine tesisteki özeni gösteriyor. Zira sıcakta ve açık ortamda bekletilen anason çuvallarından koku buharlaştıkça, rakıya girmesi gereken aromatik yağlar uçarak ziyan oluyor. O yüzden Efe Rakıcılar serin ortamda kapalı küçük bir depo yapmışlar ve anasonları kokularını kaybetmeden orada saklıyorlar. Eldanın kapasitesi yıllık 5 milyon litre. Fazla mesai ile bunu 7 milyona, fabrikadaki boş alanlara konulacak yeni tanklarla da 15 milyona çıkarabileceklerini söylüyorlar. Efe Rakının fiyatı, Yeni Rakıyla aynı. Ancak Yeni Rakıda olmayan 20 santilitrelik "iki dublelik" küçük şişeler de piyasaya sürecekler.Tadına gelince... Beyazlanması iyi, su katılınca süt beyazı oluyor. Burunda ve ağızda kaba bir alkol kokusu ve tadı yok, temiz bir üzüm alkolü çeşnisi alınıyor. Anason kararında kullanıldığı için alkolün kokusu da anasonun gerisine gizleniyor, rahatsız etmiyor. İçimi yumuşak, rahat, eskilerin deyimiyle "kaymak gibi" bir rakı...Yepyeni rakımız hayırlı olsun... Rahat içimli ve iyi beyazlıyor THYnin uçaklardaki içki servisinin kötülüğüyle ilgili yazıma çeşitli tepkiler geldi. Son dört yılını kabin amirliği yaparak geçirmiş tecrübeli bir hostes, "THYde hiçbir hostes Bloody Mary istediğinizde size (sizin tabirinizle) boş gözlerle bakmaz. Hostesler de en az sizin kadar dünyadan haberdardır ve en azından Bloody Marynin ne demek olduğunu bilirler. Tabii ki şartların elverdiği ölçüde yapmasını da... Nedense ülkemizde, özellikle sağ olsun köşe yazarlarımız, THYye ve hosteslerine verip veriştirmekten ayrıca bir zevk alırlar. Ve hep aynı laf, Birçok yabancı havayoluyla uçtum böyle kötü servis görmedim, vesaire. Bunu söylemek de herhalde sizlere ayrıca bir hava katıyor" diyor.Alınganlığa gerek yok, zira ben ne denli özveriyle çalıştıklarını bildiğim hosteslerimizi değil, onları içki ikramı konusunda eğitmeyen, uçağa Worchestershire sos gibi malzemeleri, iyi kalite şarapları yüklemeyen THYyi eleştiriyorum. THY yönetimi bu konuda lakayt olunca, tabii ki servis elemanları da bundan etkileniyor. Bloody Maryyi duymadığından değil, içinden "Bu sıkışık zamanda hem de malzemesiz Bloody Mary nasıl yapayım" diye düşündüğünden bu "lüks" talepte bulunan yolcuya uzaylı görmüş gibi bakıyor. THYnin şarap firmalarından daha önce aldığı kaliteli şarapların alımını durdurup orta kırat şaraplara indiğini de görüyoruz. Kendinden fazla emin ve cüretkar bazı yetkililerin, şarap şirketlerinin satış müdürlerine "Yakında alkollü içki servisi kalkacak. Bunlar son satışlarınız" dedikleri de kulağımıza gelmiyor değil... myalcin@tnn.net Suçlu hostesler değil