Pazar "Çolpan İlhan ve Türkan Şoray’a aşıktım"

"Çolpan İlhan ve Türkan Şoray’a aşıktım"

06.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Çolpan İlhan ve Türkan Şoray’a aşıktım"

Çolpan İlhan ve Türkan Şoray’a aşıktım



Çolpan İlhan ve Türkan Şoray’a aşıktım


Çağdaş Türk edebiyatının usta isimlerinden Selim İleri’nin anıları önümüzdeki günlerde Doğan Kitapçılık’tan çıkacak.
İleri "Anılar, Issız ve Yağmurlu" adlı kitabında, ailesinden Bülent Ecevit’e, Türkan Şoray’dan Çolpan İlhan’a dek pek çok kişiyle paylaştıklarını, anılarını Handan Şenköken’in röportajı çerçevesinde anlatıyor.

Attila İlhan’dan uyarı
"Attila İlhan’a lise yıllarında mektuplar yazmıştım. Tek bir kez yanıtladı. İstediğin zaman bana yaz, ama cevap bekleme diyordu. Bir de soruyordu: bu nasıl hayranlık? Adımı Atilla diye yazmışsın."

"Fatma Girik’in sesi yoktu"
"Maçka Taşlık, Caddebostan Maksim, Yenikapı Gar, Çakıl gibi gazinolar zamanın film yıldızlarını ağırlardı. Halk, beyazperdeden tanıdığı, sevdiği film yıldızlarını karşısında görünce coşuyordu. Herkes sahneye çıkıyor, şarkı söylüyordu. Ayhan Işık, İzzet Günay, Fikret Hakan... Kiminin sesi hiç yok, mesela Fatma Girik’in. Ama bütün bu insanlar asıl uğraşları dışında böylesi, bilmedikleri beş on ders alıp icra etmeye kalkıştıkları bir sanatta, para kazanmak için yapılan bu işten mutsuzdular. Mesela Hülya Koçyiğit çok mutsuzdu. Ama her zamanki tevekkülüyle mutsuzluğunu sahneye yansıtmazdı. Sevda Ferdağ çok mutsuzdu. Ancak alkolle tahammül edebiliyordu. İçkili gazino seyircisi karışısına çıkmak Sadri Alışık’ın ağrına giderdi."

Kel Papatya olayı
"Semra Özal’la yaptığım röportaj çok olumsuz eleştirilere yol açtı. Sezer Duru her zamanki patavatsız içtenliğiyle ‘Ayol senin için Kel Papatya diyorlar’ dedi. O günlerde Milliyet gazetesine zarfta Selim İleri, dosya kağıdının ilk satırında ‘Kel Papatya’ diyen nice mektup geldi."

Türkan Hanım’ın (Şoray) Etiler’deki evine gitmiştim. Artık kış gelmişti. Türkan Hanım siyah etek, beyaz ipek bluz, siyah hırka giymişti. Yine çekingen, yine hem yakın hem başka alemde, yine kilosuyla başı dertteydi.
(...) Bir gün Türkan Hanım’a, sanki senaryonun bir diyaloğu için gerekliymiş gibi, "Sizce aşk nedir?" diye sormuştum. Dalmıştı. Onun uzun süren dalıp gidişleri olurdu. Neden sonra, "İnsanın sevdiği kişinin elini tutarak sonbahar yapraklı bir ormanda yürümesidir" demişti... Şimdi hep düşümde iki yanı ağaçlıklı bir yolda yürüyorduk.
(...) "Selim Bey", dedi, "gazeteciler Cihan Ünal’la birlikte fotoğrafımızı çekmek istiyorlar." Sesi heyecanlıydı. Ama ben bir türlü algılayamıyordum. "Filmin tanıtımı için çekecekler. İstemiyor musunuz?" dedim. Gözlerinde belli belirsiz bir ışıltı yandı söndü: "Sonra ‘Birbirlerine aşık oldular’, diye yazacaklar" dedi. Komik bir şekilde ayağa fırladım. "Hemen müdahale edeyim" dedim. Ne sıfatla yapacaksam, gazetecilerin fotoğraf çekmesini durduracaktım. Ama Türkan Hanım telaşla engel oldu: "Hayır siz sakın karışmayın!"
Aşıksanız, aşık olduğunuz kişinin en ufak serzenişi, uyarısı, sizi ikinci plana atışı hep yıkıcıdır.
(...) Hepsini yıllar sonra Türkan Hanım’a anlattım. Çektiğim acıyı tam anlatamadım ama, şakaya vurarak söyledim.

Mektup yazmak tutkusu bende apaçık bir yeniyetme aşkıyla başladı. Bu kişi Çolpan İlhan’dır.
Beyoğlu’ndaki Yeni Melek Sineması hiç yerli film oynatmazdı. Her nasılsa "Zümrüt" orada gösterime girdi. Film başladı, böylece ilk kez Çolpan İlhan’ı gördüm. Çolpan İlhan’a hayran oldum. Hayranlık da değil, düpedüz aşk.
Her gün bir, kimi gün iki mektup yazıyordum. Öteki hayran mektuplarından ayırt edilsin diye yeşil mürekkeple yetinmeyip bir de "Acele açılması rica olunur" diye not düşüyordum. O arada Çolpan’ın telefon numarasını da bulmuştum. İkide birde telefon edip imzalı fotoğrafını istiyordum. Çolpan’a mektuplarım 1967’ye kadar sürmüştür.
Aradan yıllar geçti. Kanal D’ye "Selim İleri’yle Bir Hatıra Fotoğrafı"nı yapıyordum. Çolpan konuğumdu. Ona yıllar önce dakika başı telefon ettiğimi o ilk programda açıkladım.