Pazar Dövmesinde deprem filminin hikayesi var

Dövmesinde deprem filminin hikayesi var

27.07.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

SAMİ DÜNDAR 17 Ağustos depreminde Gölcük’teydi, 27 saat göçük altında kaldı. Çıkarıldığında ölü zannedildi, ceset torbasında gözlerini kırpınca yaşadığı fark edildi. 1,5 yıllık tedaviden sonra hayata döndü. Yaşadığı bu mucizeyi “Her Şeyin Bittiği Yerden” adıyla kitaplaştırdı, şimdi de filmini yapacak. Dündar’ı Okan Bayülgen canlandıracak, yönetmen Ezel Akay olacak.

Dövmesinde deprem filminin hikayesi var

“Beni ceset torbasından çıkaran Erol, filmimin danışmanı oldu”

17 Ağustos depreminde 27 saat göçük altında kalan Sami Dündar kurtuluş öyküsünü anlattığı kitabın filmini çekmeye hazırlanıyor. Dündar: “Benim kurtuluş öykümdeki insanların birçoğu hâlâ hayatımda. Olabildiğince büyük bir kısmını filmin içinden geçirmek istiyoruz. Beni ceset torbasından çıkaran Erol, filmin danışmanlarından biri. Film için çalışıyor ama para almayı kabul etmiyor. İyileştikten sonra onu buldum ve maddi yardımda bulunmak istedim, o zaman da kabul etmedi. Çok gururlu bir çocuk. Şimdi ailemin bir ferdi gibi” 

Hayatla dalga geçercesine ölümü birkaç kez yenmiş. 27 saat göçük altında kalmış, çıkınca öldü diye ceset torbasına konmuş. Yaşadığı, morgda tesadüfen fark edilmiş. Ardından dokuz günlük bir komaya girmiş. Komadan çıkmış fakat ölüm yine paçasına yapışmış. Ama nafile, o yoğun bakımda yakalandığı ölümcül mikrobu da alt etmiş.
Sami Dündar 17 Ağustos 1999 depreminde ölümden döndü. Yaşadıklarını üç yıl önce çıkardığı “Her Şeyin Bittiği Yerden” kitabında anlattı. Şimdi o kitap beyazperdeye taşınıyor. Kitapla aynı adı taşıyan filmin çekimlerine eylülde başlanacak.
Dündar’la Maslak’taki ofisinde buluşuyoruz. Ofiste her yer çelik konstrüksiyon. Dündar burayı 10,5  şiddetindeki depreme dayanıklı şekilde inşa ettirmiş: “Depremin şiddeti 10,5’u geçerse bina eğiliyor, kırılmıyor. Göztepe’deki evimi de depreme karşı güçlendirdim.” 
Dündar 2009 yılının mart ayında vizyona girecek filmin bütçesinin 30 milyon YTL’yi bulacağını söylüyor. Ardından ekliyor: “Filmle festivallere katılacağız. Bu yapım, Türk sinemasının bir miladı olacak. Depremin hiçbir ulusa ait olmadığını, tüm dünyayı ilgilendirdiğini anlatacağız. Ayrıca 16 Ağustos’ta Kızılay’ın önderliğinde Kızılhaç’ın da desteğiyle Türkiye’de ve dünyada büyük bir sosyal sorumluluk projesi başlatacağız.”  

“Her Şeyin Bittiği Yerden” kitabınızı film haline getirip beyazperdeye taşıma fikri nasıl çıktı ortaya?
Okan Bayülgen 20 yıllık arkadaşım. Yaşadıklarımın filmini çekmek istiyordu. Ama çalıştığımız senaristler anlatmak istediğimiz şeye yaklaşamadılar bile. Ben de önce “Her Şeyin Bittiği Yerde” adlı kitapta anlattım başıma gelenleri.
Film içinse kendi kurduğumuz ekiple işe koyuldum. 5. Boyut Yapım şirketindeki ortaklarım Ezel Akay ve Ufuk Ahıska ile filme hazırlanıyoruz. Akay filmi yönetecek. Edebiyat tarihçisi Gürsel Korat, Senaryo Yazarları Derneği Başkanı Haluk Ünal, Barış Pirhasan, Levent Kazak gibi isimlerin elinden geçiyor senaryo. Kitaptaki hikayeyi hep birlikte senaryo haline getiriyoruz. 

“Ezel Akay depremin etkilerini bizzat yerinde gördü, kurtarma çalışmalarına katıldı”

Filme hazırlanırken pek çok deprem görüntüsüne ulaşmışsınız.
Acayip bir arşiv oldu. Gölcük, İzmit, Sakarya, Malezya, Japonya... Her yerden deprem görüntüsü geliyor. Herkes bize amatörce çektikleri görüntüleri yolluyor. Geçenlerde Ezel beni odasına çağırdı, “Şuna bir baksana” dedi. Gölcük depreminde göçük altında kalan bir ailenin kurtuluş görüntüleri... Tamamını izleyemedim, bittim. Odadan kaçtım resmen. 

Ezel Akay da Gölcük depremi sırasında arama kurtarma çalışmalarına katılmış, o yıkımı görmüş.
Evet, Ezel’le tanıştıktan sonra öğrendim. Ben göçük altındayken Ezel, Gölcük ve Adapazarı’nda kurtarma çalışmalarına katılmış. Ezel’in bir arama kurtarma ekibi var, adı A17. 17 Ağustos günü kurulmuş. Yani yönetmenimiz hangi taşın hangi taşın üzerine devrildiğini biliyor. Depremin tozunu, dumanını, kokusunu bizzat yerinde gördü. 

“Beni göçükten çıkaran asker aynı depremde iki abisini birden kaybetmiş“

Okan Bayülgen sizi oynayacak. Peki, siz filmde sadece yapımcı olarak mı görev alacaksınız, yoksa ufak da olsa bir rolünüz var mı?
Beni ceset torbasından kurtaran, göz kırpmamdan yaşadığımı anlayan Bandırmalı Erol’u canlandıracağım. 

Onun rolünü “kaptınız”, o filmde rol almayacak mı?
Aslında benim kurtuluş öykümdeki insanların birçoğu hâlâ hayatımda. Olabildiğince büyük kısmını filmin içinden geçirmek istiyoruz. Ama Erol, filmin danışmanlarından biri. Film için çalışıyor ama bir türlü para almayı kabul etmiyor. İyileştikten sonra onu buldum ve maddi yardımda bulunmak istedim, o zaman da kabul etmedi. Çok gururlu bir çocuk. Şimdi ailemin bir ferdi gibi.

Kitapta tüyleri en çok diken diken eden sahne ölümü dahi göze alıp size ulaşan tüneli kazan üç askerinki. En öndeki asker, aynı depremde iki abisini kaybediyor. Tam intihar etmeyi düşünürken sizin bulunduğunuz binada canlı olduğunu söylüyorlar. Ölümü düşünmeyi bırakıyor ve sizi kurtarmaya koşuyor. Ona teşekkür etme imkanı bulabildiniz mi?Evet. Üç asker beni 15 metrelik bir tünel kazarak çıkarttı. Arada artçı sarsıntılarda komutanları “Çıkın, siz de öleceksiniz” diye bağırıyordu ama beni bırakmadılar. En öndeki askere ulaştım, yani Fatih’e. Elazığ’da yaşıyor. Telefonda konuştuk. Fatih olayı unutamamış, beni hâlâ rüyalarında gördüğünü söyledi. Bir de benim sesimi duyup ekibe haber veren asker Eyüp’ü buldum. 

“Depremden sonra doğurganlığını kaybetti diye kocası boşadı”

17 Ağustos depreminde göçük altında kalan çok insan vardı. Pek çoğu öldü. Çok azı sizin gibi kurtuldu. Filme belki katkısı olur diye onların kurtuluş hikayelerine ulaşabildiniz mi?
Onlar bana ulaştı. Kitap çıktıktan sonra e-posta yağdı, telefonum susmadı. Hâlâ daha çok acıklı hikayelerle karşılaşıyorum. Bir kadının hikayesi çok etkiledi beni. İzmit’te karı-koca ve üç çocukları göçük altında kalıyor. Üç çocuk da ölüyor. Kadın şok geçirdiği için doğurganlığını yitiriyor. Ama kocası bana bir çocuk yapmazsan seni boşarım diyor ve boşuyor.
Kadın Bursa’ya yerleşiyor. Orada evleniyor ve hamile kalıyor. Fakat kadın hâlâ gece-gündüz çocuklarıyla yaşıyor. Halüsinasyonlar görüyor. Bana çocuklarını anlatırken “Biri büyüdü, okula başladı” diyor. Kafayı yemiş yani.
Gölcük’te Merve diye bir kız var. Göçük altında kaldığı için bir türlü eve giremiyordu. Ona evin yanında bir çadır kurdular. Aylarca orada yaşadı. Benimle konuştuktan ve kitabı okuduktan sonra eve girdi. Orada deprem olduğunda hemen beni arıyor, “Abi ne yapacağım?” diyor. Onu ikna ediyorum. 

Dövmesinde deprem filminin hikayesi var


“Kocaeli Belediyesi depremde zarar gören bir-iki mahalleyi yıkmadı, film için bekletiyor”

Haberin Devamı

“Her Şeyin Bittiği Yerden” filminde Ruslar bina yıkacak, Almanlar bina yıkımını çekecek. 17 Ağustos depreminde görev alan İsrail kurtarma ekibini Türkiye’ye getirmeye çalışıyoruz. Çekim günü dünyada bir felaket yaşanmazsa onlar da filmde rol alacak.
Filmin 20-25 dakikası animasyon. Depremin canlandırılması sırasında animasyon kullanacağız.
180 kilometrelik fay hattının tamamını animasyon desteği ile canlandırıyoruz.
Merkez çekim yerimiz İzmit’teki 600 dönümlük Seka arazisi. Orası yıkıldı. Ayakta duran birkaç bina var. Orayı deprem platosu olarak yeniden inşa ediyoruz.
“Hastane sahnelerim tedavi gördüğüm Amerikan Hastanesi’nde çekilecek”
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve halkı neredeyse filmin yapımcısı gibi davranıyor. Belediye şehrin içinde, kentsel dönüşüm projesinin uygulanacağı bir-iki mahalleyi bizim için bıraktı. Yıkımını bekletiyorlar.
O birkaç binayı çekimler sırasında biz yıkacağız.
Amerikan Hastanesi bir katı tamamen bize tahsis etti. Benim hastanede yattığım dönemi anlatan sahneler orada çekilecek. Tıbbi konularda yanlışlık yapmayalım diye hastane bize danışmanlık da veriyor. Filmde hastanede bana açılan dosyalar, onların içindeki sonuçlar ve röntgenler de kullanılacak.
Kızılay çekimleri sırasında yararlanmamız için bize bir çadırkent kuracak. Yeme, içme, barınma ve lojistik hizmetlerimizi karşılayacak. 

“Hâlâ gün ağarmadan uyuyamıyorum”
Ayağınızın aksadığı bile fark edilmiyor. Fiziksel problemleriniz devam ediyor mu?
Kısa mesafede yürüdüm diye anlamıyorsunuz. Sol ayağım sağın yarısı kadar, inceldi. Sol ayağım aksıyor, bilekten aşağısı çalışmıyor. Sol kalçam yok. Tamamen içeride. Motor ve siyatik sinirler kesildi o bölgedeki. Normal koşullarda yürüyememem gerekiyor. Ama ben beceriyorum. Kas yardımıyla yürüyorum. Her iki böbreğim de çalışıyor ama düşük performansla. Arka arkaya tuvalete gidiyorum. 

Siz başkalarını telkin ediyorsunuz ama ya siz psikolojik yardım aldınız mı?
Birkaç seans yapmaya başladık. Psikoloğuma anlattım depremi. Kızın psikolojisi bozuldu, deprem korkusu konusunda kendi bir meslektaşından yardım aldı.
Aldığım seanslar da yararlı olmadı. Ben depremde yaşadıklarımı unutmuş değilim, hâlâ gün ağarmadan uyuyamıyorum. Uykuya dalmam 7’yi buluyor. 

Kolunuzdaki dövmede kurtuluş hikayenizi taşıyorsunuz. Neden böyle bir dövme yaptırdınız?
Altında eski bir akrep dövmesi vardı. Üzerine yeni bir dövme yaptırmak istedim. Gürcistanlı bir dövme ustası ara ara İstanbul’a geliyordu. Onunla buluştum.  Benden hikayemi öğrenmek
istedi. Ben de anlattım. Toprağın altından çıkan bir el çizmek istedi, kabul ettim. 

Dövmesinde deprem filminin hikayesi var


“Öldüm sandılar, ceset torbasına koydular”
16 Ağustos 1999’da Gölcük’te düzenlenecek Donanma Komutanlığı devir teslim organizasyonunu üstlendi şirketim. Organizasyon bitti, İstanbul’a dönecektim ama komutanların ısrarıyla orada konukladım. Fay hattının geçip yuttuğu binanın altında kaldım. Üç kat ve bir dam betonu üzerimdeydi. 27 saat boyunca... Ancak çıkarıldıktan sonra şoka girdim, hiç hareket edemedim. Öldü sandılar, ceset torbasına koydular.
Bandırma Devlet Hastanesi morgunda kurtulan var mı acaba diye ceset torbalarını kontrol eden Erol adında bir genç gözlerimi oynattığımı fark etti. Aileme haber verdi. Onlar beni Amerikan Hastanesi’ne yatırdı. İlk dokuz gün komada kaldım, böbreklerim iflas etmişti. Bitti bu iş dedikleri noktada 10 litreden fazla işedim, böbrekler çalıştı.
Tam kurtuldum derken yoğun bakımlarda yaşayan ve antibiyotiklerle beslenen ölümcül pseudomonos mikrobuna yakalandım. Onu da yendim. Yürüyemez raporuyla hastaneden taburcu oldum. Fizik tedavi yardımıyla ve azmim sayesinde şimdi yürüyorum. Hastaneyle ilişkimin kesilmesi tedaviler nedeniyle 1,5 yılı buldu.
Depremden önce borçlarımı silmeyi garantiye almıştım ama depremle birlikte başka aksilikler çıktı, işlerim iptal oldu. İsrail’e ameliyat olmak için gitmek üzere havaalanına vardığımda vergi borcu yüzünden yurtdışına çıkma yasağım olduğunu öğrendim. İsrail’deki doktoru aradık, ameliyat tarihini ertelemeyi istedik ama o “Ya yarın ya da hiç” dedi. Ameliyat olma şansımı yitirdim. Hâlâ düzgün bir şekilde yürüyememe nedenim bu.