05.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Beyaz şarap küçük hazneli kadehte,
8 derece civarında bir sıcaklıkta içilmelidir..." Şarapla ilgili harcıalem kitapçıklarda ya da broşürlerde bu satırları sık sık görebilirsiniz. Ancak bu sadece "genel" bir doğru... İstisnası ise, güçlü şarap veren üzüm çeşitlerinden, gövdeli tarzda yapılmış iddialı beyaz şaraplar. Tıpkı Fransa’nın Burgonya bölgesinin "büyük" beyazları gibi. Bu beyaz şaraplar, yıllanmaya uygun güçlü yapıları, yüksek alkol ve asit oranları, yoğun lezzetleri ve ince nüanslarıyla, 11-12 derece gibi daha yüksek ısılarda içildiklerinde tadına varılabilen şaraplar. Fazla soğuk, ince nüanslarını algılanmaz hale getiriyor ve ne denli güzel bir beyaz şarabı yudumladığınızı fark edemeden, sıradan bir beyaz gibi içiveriyorsunuz onları.
Bizde bu tür beyazlar şimdiye dek pek yoktu. Sadece Diren’in Tokat’ın ünlü Narince üzümlerinden yaptığı "Dörtnal" isimli yıllanmış beyaz şarabı bu tür bir görkemdeydi. Bu şarabın 1995 rekoltesi, halen piyasada "Dörtnal Selection" adıyla satılıyor ve "Yerli üzümlerden yapılma en güçlü beyaz şarap" olma özelliğini koruyor. Ama piyasada çok sürprizli bir başka beyaz şarap denemesi daha var: Sarafin’in Chardonnay üzümlerinden yaptığı beyazı...
Şarapsever bankacı Güven Nil ile Doluca’nın sahibi Ahmet Kutman’ın ortak projesi olan Sarafin markalı şaraplar için, Saroz Körfezi’ndeki bin dönüme yaklaşan bağda 90’ların başında ünlü Fransız üzümleri yetiştirilmişti. "Beyaz şaraplık üzümlerin kraliçesi" denilen Chardonnay’den yapılan ilk senelerin şarapları, biraz zayıfça, fazla fıçı kokulu olmuştu. Zamanla bağlar olgunlaştı, üzümleri oturdu, şarapların yapıldığı Doluca’nın uzmanları da bu üzümlerle ilgili tecrübe kazandılar. Ve Sarafin Chardonnay, 1999’dan itibaren "yükselmeye" başladı... 99, 2000 ve geçtiğimiz ay piyasaya çıkan 2001, her biri daha iyi şaraplar olarak göz doldurdu.
Tropik meyve kokulu
2001 Sarafin Chardonnay’e gelirsek... Bu şarap için de, tıpkı önceki iki rekoltede olduğu gibi, Türkiye’de hiç denenmeyen uygulamalara gidildi. Üzümler bağ ile fabrika arasında sadece iki saat mesafe olmasına rağmen, bağbozumundan sonra aromaları zayıflamasın diye frigofirik kamyonlarla nakledildi. Şıra sıkıldıktan sonra, bir süre de kabuklarıyla bekletildi. Şarabın fermantasyonu da, tortularının üzerinde, meşe fıçılarda yaptırıldı ve ardından yine Fransız meşe fıçılarında dinlendirildi. Son olarak da, daha zengin olması amacıyla çok sınırlı olarak filtre edildi. Her şey, Chardonnay gibi değerli ve seçkin bir üzümden yapılan şarabın hakkını verebilmek, potansiyelini ortaya koyabilmek içindi. Bu rekoltede, daha önce yapılmayan bir başka yeniliğe daha başvuruldu: Şarap normal alkol fermantasyonunun ardından, "malolaktik fermantasyon" denilen ikinci bir fermantasyon daha geçirdi. Böylece şarabın içindeki doğal asitlerden olan elma asidi, süt asidine dönüştürüldü ve "tereyağsı" bir içim elde edildi. Şu anda içildiğinde tropikal meyve ve mineral kokuları hissedilen, ağızda dolgun, yoğun, tropik meyvemsi özellikteki bu şarap; birkaç yıl daha bekletilebilecek özellikte.
Haliyle bu özelliklere sahip bir şarap, diğer beyaz şaraplardan daha pahalı. Nitekim direkt satış yöntemiyle 17 milyon 500 bin liraya satılıyor.
Eğer bu şarabı deneme şansınız olursa, sakın fazla soğutmayın, 12 derece civarında deneyin. Kadehiniz, tipik küçük hacimli beyaz şarap kadehi değil, daha geniş hazneli kırmızı şarap kadehi olsun. Böylece şaraptaki zengin kokuları daha yoğun hissedin. Yanında bir yemek deneyecekseniz, kabuklu deniz ürünleri, krema sosuyla hazırlanmış karides, böcek gibi "kuvvetli" yiyecekler tercih edin.
Şarap üreticisinin kendi denetimindeki bağlardan, gelişmiş ülkelerdeki şarap tekniklerinin tümünü uygulayarak şarap yapması halinde, Türkiye’den de uluslararası çapta şaraplar çıkabileceğini bizzat görün...