Pazar-Ezeli rekabet ve ebedi dostluk yaşasın. -Fener-G.Saray arasında ne dostluğu Uğur?

-Ezeli rekabet ve ebedi dostluk yaşasın. -Fener-G.Saray arasında ne dostluğu Uğur?

25.10.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

40 yıldır arkadaş olan iki usta gazeteci; Fenerbahçeli Uğur Dündar ve Galatasaraylı Selahattin Duman bu akşam oynanacak derbiyi konuştu

-Ezeli rekabet ve ebedi dostluk yaşasın. -Fener-G.Saray arasında ne dostluğu Uğur

Saat 20.00. Uğur Dündar’ın Star TV’de sunduğu haber bülteni sona ermiş, Selahattin Duman ise Vatan gazetesindeki köşe yazısına son noktayı koyarak rahat bir nefes almış. 20.30’a doğru Astoria alışveriş merkezindeki Cafe Clementine’de buluşuyoruz. Sohbet konumuz ise futbol ve tabii ki bu akşam Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray derbisi. “Burada üç kişi Fenerli, sadece Selahattin Galatasaraylı. Belki 3-1 galip geliriz” diyor koyu Fenerli olduğu bilinen Uğur Dündar. Selahattin Duman ise işin eğlencesinde. Zaten takımından pek umutlu da değil. Onun için asıl önemli olan Fenerli arkadaşlarını kızdırmak. “Kızmazlarsa Galatasaray’ın kazanmasının hiçbir önemi yok” diyor gülerek. Bir süre sonra çaylar geliyor. “Bu ne ya? Verin bunları çocuklara” diyerek çay yerine söylediği viskisini yudumlamaya başlıyor. Ülke meseleleri, açılımlar derken futbolla ilgili derin bir sohbete dalıveriyoruz.

Arkadaşlığınız ne zaman başladı?
Selahattin Duman: Uğur’u ilk defa dünya gözüyle görüşüm Bülent Ecevit’in seçim gezilerindeydi. Karadeniz’i dolaşıyorduk. Uğur’la orada tanıştık. Yani 1972-73 yıllarıydı. Sıkı dostuz.

“Selahattin beyle sizi bir araya getirmek isteriz” dediğimizde Uğur bey haber bültenini sunduktan sonra koşa koşa Bağcılar’dan buraya geldi...
Uğur Dündar: Selahattin’in benimle birlikte bu röportajı yapmak istemesi, benim için bir emirdir.
Selahattin D.: Estağfurullah.
Uğur D.: Selahattin’i her şeyin üstünde tutarım. Eğer televizyonda talk şov yapsaydı pek çok şovmen bugün aynı ekmeği yiyemezdi.

Selahattin bey sizi nedense hep Fenerbahçeli zannediyorlar...
Selahattin D.: Evet. Galatasaraylıyım, aynı zamanda da Ankaragücü’nü tutarım. Fenerbahçe’nin tarihiyle ilgili araştıma yaptığım için Fenerliler beni Fenerbahçeli zanneder, Beşiktaşlılar da Beşiktaşlı.

“Fenerlilere hesap ödetmek için takım değiştiririm”

“Bir yemeğe takımı satarım” demişliğiniz var.
Selahattin D.: Tabii tabii. Fenerlilerin olduğu ortamlarda 40 kere takım değiştiririm. Artık lokantacılar da uyandılar. Fenerbahçeli olduktan sonra şarap listesini istiyorum ve en pahalı şarabı getiriyorlar. İnsanları iyi kızdırırım. Özellikle ortak arkadaşımız Zafer (Mutlu) kızmıyorsa, Galatasaray’ın galibiyetinin kıymeti yoktur benim için.

Nasıl kızdırırsınız?
Selahattin D.: Zafer kendini çok kaybeder maçta. Maçlara onu sinirlendirmeye gidiyorum zaten. Bayılıyorum. “Faul” diyor mesela. Gerçekten faul olmasına rağmen ben “Neresi faul?” diyorum. Çıldırıyor. Ama Uğur pek sinirlenmez. Sakindir. Beni kimse sinirlendiremez. Çünkü tepki vermem. Bağırdığımı bile hatırlamam.
Uğur D.: Selahattin’in maça gelmesi bizim için keyif. Derbi heyecanı bizde günler önce başlar. Maçlar hayatımıza bir anlam getirir. Bundan keyif almalıyız.

Haberin Devamı


Çok fanatik değilsiniz öyleyse...
Uğur D.: Hayır, öyle de diyemeyiz. Çünkü babadan oğula geçen bir taraftarlık duygusu bendeki. Ben de çocuklarıma sevdirdim Fenerbahçe’yi. Damla’yla Bartu 8 yaşında. Bora da 10 yaşında.

Eşiniz de Fenerli mi?
Uğur D.: Yani... Biz aile olarak...
Selahattin D.: Lafı kaynatma. Yasemin Fenerli değil.
Uğur D.: Aslında onda hafif bir Beşiktaşlılık seziyorum.

“Can Bartu’nun denize düşen yüzüğünü dalıp dipten çıkardım”
İdolleriniz var mıydı?
Uğur D.: Olmaz olur mu? Can Bartu’ydu. Oğluma da Bartu adını koydum zaten. Futbola o kadar meraklıydım ki Dolmabahçe Stadyumu’nun -o zaman adı İnönü Stadı değildi- denize bakan açık tribünün sağdaki kapısından futbolcular çıkardı. Orada beklerdim ve futbolcuların nasıl giyindiklerine bakardım. Onlar gibi olmak isterdim. Eskiden maç seyretmek için sinemaya giderdik. Sinemanın devre arasında orada
30 saniyeliğine maç görüntüleri çıkardı. Golü göremezdik, topun ağlardan alınışını siyah-beyaz olarak görürdük. Şimdi drama seyreder gibi seyrediliyor maçlar. Birkaç kamera, tekrar görüntüler, sakatlananların üzüntüsü, gol atanların sevinci, seyirciler, her şeyi görüyoruz.
Selahattin D.: Lefter, Metin, Turgay harikaydı. Sakızlardan, çikolatadan onlar çıkardı. İdolüm Metin Oktay’dı. Her maç hemen hemen sakat çıkar ama sapıtmazdı, faul yapmazdı, terbiyeliydi. Sen yine İstanbul’da görüyordun bu futbolcuları, ben taşrada görmüyordum da. Özlem duyuyordum. Afyon’da yaşıyorduk. Bir gün Turgay Şeren geldiğinde okulu tutamadılar. Okuldan çıkmak yasaktı ama bütün okul istasyona koştu, kimse tutamadı. O dönemin futbolcuları gerçekten stardı.
Uğur D.: Mesela Galatasaraylı Metin Oktay’ı Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar da çok severdi. Bana ne mutlu ki onu da Can Bartu’yu da yakından tanıdım. Can abi balayına Çınar Otel’e geldiğinde ben de o otelde cankurtarandım. Lodosun suyun dibini bile göstermediği bir gündü. O gün Can abi denize alyansını düşürmüştü. O sıra Fiorentina’da oynuyordu. Bana “Şuraya düşürdüm” dedi. Önümde koskoca Marmara! Fenerbahçeliyim ve karşımda Can Bartu duruyordu! Onun için ölürüm! “Tabii abi, ben o yüzüğü bulurum” dedim. Taktım şnorkeli, gözlüğü, üçüncü dalışta buldum üç metre derinlikteki yüzüğü! Sonra abi-kardeş gibi olduk.

“Selahattin Beyazıt’ın rüşvetiyle Galatasaraylı oldum”

Selahattin bey, nasıl Galatasaraylı oldunuz? Kaç yaşındaydınız?
Selahattin D.: Selahattin Beyazıt (Galatasaray’ın efsane başkanlarından) benim akrabamdır. 5-6 yaşındayken bir gün bana “Hangi takımı tutuyorsun?” dedi. Ben takım makım tutmuyordum. “Galatasaraylı olursan sana hediye alacağım” dedi. Ben de “Tamam” dedim. Bana Londra’dan yeşil, sekiz tuşlu oyuncak piyano getirmişti. Profesyonel taraftarlık hayatım böyle başladı. Selahattin Beyazıt’ın rüşvetiyle. Esas takımım aslında Ankaragücü’dür.

Birbirinizin taraftarlığını nasıl tarif edersiniz? Nasıl taraftarlarsınız??
Selahattin D.: Ben Uğur’u en son maçta gördüğümde -bunu yazdım da- Galatasaraylılara şu an burada tarif edemeyeceğim bir hareket yapıyordu! Tabii, bu işin esprisi. Uğur her zaman olduğu gibi bir taraftar olarak da sessiz, sakin, aşırılıkları olmayan bir insandır.
Uğur D.: Ben gerçekten taraftarları, futbolcuları, yöneticileri rencide edecek sözler kullanmaktan yöneticilik hayatımda da kaçındım.
Selahattin D.: Bunlar prospektüste yazan laflar. “Hamilelikte yapılması gerekenler” prospektüsleri olur ya. Oradaki laflar gibi...

“Selahattin gole bile tepki vermez; sevindiği anlaşılmaz”

Selahattin bey nasıl bir taraftar?
Uğur D.: İyi gözlemcidir. Hiç tepki vermez. Tepki verenleri de yazar.
Selahattin D.: Gole bile tepki vermem. Kılım kıpırdamaz. Anlamazsınız sevinip sevinmediğimi. Ben sadece aptallığa tahammül edemem. Aptal insanlardan nefret ederim, hepsinin ölmesini istiyorum. Bir futbolcunun her türlü açığı kapanır ama kapanmayacak tek şey zeka farkıdır. Fatih Terim geçen gün benim yıllardır defalarca söylediğim bir şeye ilk defa değindi. Bizim futbolcuların Avrupalı futbolculara göre eğitimsiz ve algıda zayıf olduklarını söyledi. Bu ne demek? Kibarca “aptallar” demek. Beşiktaş’ın başına Del Bosque geldiğinde ona söylemediklerini bırakmadılar. Bizim elediğimiz dünyanın bir numaralı teknik adamları nedense sadece bize yaranamıyorlar. Del Bosque hep aynı korner çalışmasını yaptırıyordu. “Neden?” sorusuna ise “Yedi-sekiz taktik daha var ama önce bunu öğrenmelerini istiyorum” demişti.
Uğur D.: Bana Galatasaray’ın rahmetli teknik direktörü Gündüz Kılıç anlatmıştı. Takıma taktikleri defalarca anlatıp daha sonra bir futbolcuya “Haydi anlat bakalım, ne anladın?” diye soruyormuş. Bir keresinde bir futbolcu eline yazmış, oradan okumuş hocaya.

“Pantolonum yırtıldı, bütün stat beni alkışladı!”
İlk gittiğiniz maçı hatırlıyor musunuz?
Selahattin D.: İlk gittiğim maç Galatasaray-Fenerbahçe maçıydı. Lisedeydim. Dayım götürmüştü. Hiçbir şey anlamadım. Kalabalığa şaşırdım sadece. Ama ilk gittiğim düzgün maç Beşiktaş maçıydı. Param da yoktu. Stadın etrafında dönüyordum. Bir tane binbaşı beni gördü. “Ne dolaşıyorsun sen burada?” dedi. “Maça gitmek istiyorum ama param yok” dedim. Tuttu beni elimden ve şeref tribününe soktu.
Uğur D.: İlk maça beni babam götürdü. Fenerbahçe’nin bir maçıydı. Kaleci Şükrü Ersoy ve Can Bartu’nun çıkışlarını hatırlıyorum. Babam Dolmabahçe Stadı’nın güvenliğinden de sorumluydu. Sık giderdim. Babamın olmadığı zamanlar harçlığımız açık ya da kapalı tribüne yetmediği için “duhuliye” diye, tribünün altında çukurda bir yerde seyrederdim maçı. Başımızı uzatır, tel örgülerin arkasından seyrederdik. Bir şey anlamazdık maçtan. Açık tribün bileti 2,5 TL’ydi. Harçlığım da o kadardı. Çoğu zaman maç için Kocamustafapaşa ya da Fatih’ten Dolmabahçe Stadı’na yürürdüm. Dönüşte de yürürdüm. Birkaç yıl önce kaleci Şükrü Ersoy’a bir feribotta rastladım. Ona “İşte efsane kaleci Şükrü Ersoy geçiyor” diye seslendim. Boynuma sarıldı, hatırlanmış olmaktan keyif aldı.

“Johnson’un gol attığı derbiyi unutamam”

Unutamadığınız bir derbi var mı?
Selahattin D.: 19 yaşındayım. Öğrenciyim. İnönü Stadı’nda maç seyrediyorum. Yağmur bastırdı. Millet tellere tırmanıp kapalı tribüne atlamaya başladı. Ben de tırmandım. Ama pantolonum tellere takıldı. Bir yandan da polislerin üzerime geldiğini gördüm. Millet tezahürat yapmaya başladı “Atla, atla!” diye. Paçamı tellerden kurtaramıyorum. Adam tam copu kaldırdı, kıçıma yerleştiriyordu ki, kendimi can havliyle öbür tarafa attım. Pantolonum kasıktan aşağıya kadar yırtıldı tabii. Statta büyük bir alkış koptu. En heyecanlandığım maç buydu işte.
Uğur D.: Fenerbahçe’de başkan vekiliyim. Galatasaray UEFA şampiyonluğuna doğru gidiyor. Biz de sürekli gol yiyoruz, mağlup oluyoruz. Gaziantep’ten beş gol yedik. Bu deplasmanda tansiyonum ilk defa 18’e çıktı. Daha sonra Ali Sami Yen’de bir derbiye gittim. Herkes bize çantada keklik olarak bakıyordu. Ağların arasında sıkıştırılmış Fenerbahçe taraftarını gördüm. Bir avuç Fenerli Ali Sami Yen’i bastırıyordu. Galatasaray’ın tek kale oynadığı maçı biz Johnson’ın muhteşem golüyle kazandık. Koltuktan fırlamışım. Galatasaraylılar şeref tribününde kızgın bakışlarla bana baktı ama konuksever davrandılar.


Selahattin Duman: “Galatasaray yönetimine acilen el atmam gerekiyor”
Derbi kaç kaç biter?
Selahattin D.: Benim favorim Fenerbahçe.
Uğur D.: Teşekkür ederiz. Ama derbinin favorisi olmaz. Favorilerin mağlup olduğu çok maç gördük.
Selahattin D.: Ben artık pes ettim abi. Bu takımdan umudumu kestim. Nobre yürüyerek gelip gol atmıştı bize.

Kim avantajlı peki?
Uğur D.: Derbi ibresi Fenerbahçe’den yana. Bence bol gollü geçecek maç. 3-2, 3-1, 4-3 gibi bitebilir. Fenerbahçe’nin kazanmasını isterim tabii. Olay çıkmasın, gerginlik olmasın, kötü hareketler olmasın, zeka, beceri ve barış hakim olsun. Dostluk kazansın.
Selahattin D.: Başöğretmen gibi konuşuyor yine. Bir kere dost olmaları gerekmiyor bunların. Hasım olmaları gerekiyor. Tamam, can yakmasınlar ama hasım olsunlar.
Uğur D.: Ben buna “ezeli rekabet” diyorum, ama ebedi dostluk da yaşasın.
Selahattin D.: Ne dostluğu abi Galatasaray-Fener arasında?
Uğur D.: Olsun. Bu bir eğlence.
Selahattin D.: Benim Galatasaray yönetimine acilen el atmam gerek. Galatasaray yönetimi çok dangalak.

“Lugano deli, Daum tüccar”

Neden?
Selahattin D.: Takımın rengini bile değiştirdiler. Belli ki kumaş bulamadılar,
en ucuzu buydu. Kırmızıyı bordo, sarıyı da çocuk kakası rengi yaptılar. Terbiyesizlik bu.
O yüzden de şu an Galatasaray hiç umrumda değil. Yönetime de her şeyi söylerim. Zeka özürlüler. İddia ediyorum Elano Galatasaray’da oynayacak topçu değil. Ayrıca Arda marda Avrupa’da oynayamaz. Teklif de gelmez. Tuncay’ı da çok severdim ama İngiltere liginde oynayamaz demiştim, İspanya liginde oynar. Keita, Servet ve Kewell iyi topçu. Sabri’nin ruh haline bağlı iyi oynaması. Gerisi sıradan. Beşiktaş milyarları verip Bobo’yu alıyor. Ulan “Bobo” oyuncak ayı ismi. Böyle futbolcu mu olur? Yerinden kımıldayamıyor, yan pas atamıyor. İngiltere liginde adamın üzerine çıkıyorlar, adam kalkıp tekrar oynuyor. Kadın gibi tepki veren, kendini hemen yere atan, ölüyormuş gibi kıvranan futbolculardan nefret ediyorum. Bunlar aşağılık adam türü. Galatasaray’da bunu Milan Baros çok yapıyor. Daha dokunmadan kendini yere atıyor. Yönetim onu uyarmalı, “Artistlikle alınacak galibiyete ihtiyacım yok” demeli.

Fenerbahçeli oyuncuları şu sıralar nasıl buluyorsunuz?
Uğur D.: Alex çok önemli. Futbolun zekayla oynanabileceğini kanıtlayan biri. Lugano da mutlaka oynamalı. Tam bir savaşçı.
Selahattin D.: Ya ne savaşçısı?! Lugano deli. Onu adam yerine koyma. Ama Alex sanatkar. Hagi bile onun gibi oynayamamıştı. Fenerbahçe’nin en büyük hatası Daum’a takımı teslim etmek oldu. Takımı geri götürdüler. Daum bence birinci sınıf tezgahtar, tüccar ve hiçbir işe yaramaz bir hoca. Çok adamın da başını yakacak Fenerbahçe’de.

Derbiyi nerede seyredeceksiniz?
Uğur D.: Tabii ki statta.
Selahattin D.: Ankara’da olacağım.

“Fenerlilerin uğuruyumdur; gittiğim maçlarda Fenerbahçe hiç yenilmedi, hep kazandı”

Evde nasıl maç izlersiniz?
Uğur D.: Çocuklar formalarını giyerler.
Bu sevgiyi o yaşta almaları çok önemli. Centilmen taraftarlar yetiştiriyorum.

Fenerbahçe yabancı bir takımla oynadığında Galatasaraylılar yabancı takımı tutar. Bunu Fenerliler de yapar...
Selahattin D.: Bizim böyle bir lüksümüz yok. Inter’in ya da Milan’ın birbirlerine düşmanlık yapma lüksü var. Çünkü bir numaralar.
Uğur D.: Galatasaray UEFA şampiyonu olduğunda ben gurur duydum. Selahattin de Sevilla’yı yendiğimizde bizden çok sevinmişti.

Özel uğurlarınız var mı?
Uğur D.: Belli kravatlarım, giysilerim vardır. Kaybedersek bunları bir daha giymem.
Selahattin D.: Fenerlilerin uğuruyumdur. Bütün maçlara çağırırlar. Çünkü benim gittiğim maçlarda Fenerbahçe hiç yenilmedi.

Eşiniz gelir mi sizinle maçlara?
Uğur D.: O futbolla pek ilgili değil.
Selahattin D.: Benim eşim yok, hâlâ kısmet bekliyorum. Kız arkadaşım var. Galatasaray’ı iyi tanır. Futboldan da anlıyor.

Bir derbi özel bir güne denk gelse seyretmekten vazgeçer misiniz?
Uğur D.: Evlilik yıldönümümü her şeyin üstünde tutarım.
Selahattin D.: Bir arkadaşım yemeğe bile çağırsa maç için kıramam. Türk Futbol Federasyonu bir çocuk tarafından idare ediliyor. Bu işin ne kadar önemli olduğunu anlamadığı için maçları zaten doğru dürüst seyredemiyoruz. Ferit Şahenk’in yerinde olsam NTV Spor’un başındaki adamı işten atarım. Ekranın altından üstünden yazı geçirip maçları seyredilmez hale getiriyorlar. Federasyon başkanı olacak olan o çocuğun buna müdahale etmesi lazım.

Uğur Dündar: “Sık sık rüyamda Fenerbahçe’de futbolcu olduğumu görürdüm”
Maç seyretmeye çok sık stada gider misiniz?
Selahattin D.: Fenerbahçe Stadı’na gitmezsem evde seyrederim. Avrupa’da bile böyle stat görmedim.
Uğur D.: Ben stada giderim. Bir zamanlar öyle maç hastasıydım ki Fenerbahçe’nin Yedikule Emniyet gibi küçük bir takımla bile yaptığı maça giderdim. Bugün Şükrü Saracoğlu Stadı’nda maç seyretmek ise bir zevk. Yöneticiyken gelişmiş ülkelerin çok köklü kulüplerinin yöneticilerinin bile Şükrü Saracoğlu Stadı’nı inceleyip ilham aldıklarını biliyorum.
Selahattin D.: Beslenme programı sunar gibi konuştun. Biraz sataş mataş...

Uğur bey, kulüpte yöneticilik mi daha iyi yoksa taraftarlık mı daha zevkli?
Uğur D.: Yönetici olduğumun ilk haftasında istifa etmek istedim, başkan durdurdu. 3-4 defa istifa ettim ama sonunda başkanın hatrına şampiyon olana kadar beklemeye karar verdim. Bir de gazetecilik alanı daralıyor insanın. Gerçi başkan gazeteciliğime hiç karışmadı. Ama yine de yöneticiliği bıraktım.
Selahattin D.: Taraftarlık sorumsuzluk tabii.

Futbol oynar mısınız?
Selahattin D.: Evet. Aslında 18 kurallı çok enayi bir oyun. Futbolun bütün kurallarını bilirim. Ama çizginin bu tarafına geçenler teknik direktör olup dünya kadar para alıyor, öteki tarafında kalanlar da 3 bin TL maaşla onları eleştiriyor. Aptal ama popüler bir oyun. Haftada bir oynarım. Son kuşak hariç, Can Bartu’dan bütün efsane futbolculara kadar hepsiyle maç yaptım. Fatih Terim’e alındım, beni Milli Takım’a çağırmadı.
Uğur D.: Haftada beş gün 50 dakika yürüyorum. Futbol da oynarım. Ama Selahattin kadar başarılı olamadım. Bir zamanlar sık sık rüyamda Fenerbahçe’de ve Milli Takım’da futbolcu olduğumu görürdüm.

Neden futbolcu olmadınız?
Uğur D.: Çok istedim. Aileler futbol oynarsak okulu ihmal ederiz diye düşündüler.
Selahattin D.: Kötü yola düşmek gibi bir şeydi yani.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler