22.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
aslicak@milliyet.com.tr Şimdiye kadar sekiz kadının hikayesini yazmış olan Erkam öyküsünü yazdığı kadınların illüstrasyonlarını da tiyatrodan arkadaşları Ayşegül Gürdal ve Bülent Karaköse'ye çizdiriyor. Kafeye gelen kadınlar birbirinden çok farklı. Sabah kahvaltısı için gelen hızlı bir işkadını, öğle yemeği için uğrayan üniversite öğrencisi, süslü püslü, sevgilisini bekleyen 30'larında bir kadın... Tabii bu durumda öyküler de farklılık gösteriyor. Ama hepsi aynı cümleyle bitiyor: Her gün bu kafeye geldiği için, durumu da belli etmemek için Erkam zaman zaman kılık değiştiriyor. Bir gün elinde dizüstü bilgisayarı olan takım elbiseli bir adam, bir gün jean'i, boynundaki fuları ve kapıdaki Harley Davidson'ıyla bir motorcu oluyor.Tam bir İkizler burcu erkeği özelliklerini gösteren (burçlardan anlayan bilir) Erkam'ın "Kadınları Aldatmanın 50 Yolu", "İhanet Kadar Zevkli Birşey Var mı?", "Aşkımızın Kitabını Yazdık Satıyoruz" gibi yine ilişkiler ve kadınlarla ilgili başka kitapları da var. Eğer bir kadınsanız ve bugünlerde Taksim Hill Hotel'e bağlı Taksimoda Cafe'ye giderseniz biraz daha dikkatli olun. Orada oturan müşterilerden biri sizin öykünüzü yazıyor olabilir... Oda Tiyatrosu'nun yöneticisi ve yazar Kaan Erkam iki yıldır sık sık uğradığı Taksimoda Cafe'deki kadınların öyküsünü yazıyor. 29 Nisan'dan beri, kafeye gelen kadınları hiç belli etmeden inceliyor, onların yemek yiyişlerinden oturuşlarına, bakışlarından saçlarına başlarına bakarak onlar hakkında öyküler "uyduruyor". Bu öyküler de yazarın doğum günü olan 17 Haziran'da İlkbiz Yayınevi tarafından basılacak olan "Yan Masadaki Kadınlar" kitabını oluşturacak. Ben Ankaralıyım. Birkaç yıl önce İstanbul'a yerleştim. Bu kafe yeni açılmıştı. Buraya gelmeden önce yakındaki başka bir kafeye gittim. Garsonlar bana aşağılık bir yaratıkmışım gibi davrandılar. Kılığımı kıyafetimi beğenmediler herhalde, motorcuyuz ya. Sonra buraya girdim. Burada herkes güler yüzlüydü, bana çok iyi davrandılar, garsonlar benimle sohbet etti. Taksimoda Cafe'yle ilişkiniz nasıl başladı? Bir erkek kadınlara karşı yalancı oluyor. Kadın "Beni ilk gördüğünde ne düşünmüştün?" diye sorunca "Çok hoş bir kadın olduğunu düşünmüştüm" diyoruz. "Seni yatağa nasıl götürürüm" ya da "Çıplak halini" diyemiyoruz. Ve buradaki kadınların hikayelerini yazmaya başladınız... Evet de kadınlar hiçbir zaman çıplak gerçeği duymak istemiyor. Neyse ben artık bir kadın görünce bunu nasıl yatağa götürürüm diyecek yaşı geçtim. Eh, bunlar da hoş bir kadın olduğunu düşündüğünüzü gösteren şeyler diyelim. 40. Yanlış anlaşılmasın, içim geçmedi. Ama artık ben onun kim olduğunu, nereden geldiğini, hikayesini merak ediyorum. Kaç yaşındasınız? Bu kafenin çok geniş bir kadın yelpazesi var. Buraya gelirseniz ve erkek gözüyle bakarsanız çok hoş kadınlar geliyor. Hoş derken güzel anlamında değil. Çok kendiyle ilgili olan, kendini dinleyen... Sonra buranın halkla ilişkiler müdürüyle konuşuyorduk. "Buradaki kadınları yazsam mı?" derken o da "Yazsana" dedi. Velhasıl bu kitabı yazmaya nasıl başladınız? "Kadınlar onlarla ilgili yazdıklarımı okuyunca 'Sanki sabah birlikteydik' diyor" Ben fal bakmıyorum. O kadına bakıyorum ve bir hikaye uyduruyorum. Ama bir şekilde tutuyor yazdıklarım. Mesela röportaja gelen bir muhabiri yazdım. Okudu. Gözleri kocaman oldu, doldu, "Sanki sabah benim evimdeydiniz..." dedi. Sonra da "Ama beni tanıdınız" dedi. Ben de "O zaman tanımadığımız birini yazalım, ona okutalım" dedim. Karşı masada oturmuş çok sert görünümlü bir kadın vardı. Onu yazdım. Durumu anlattık. Yazdıklarımı okudu. Okurken "Evet, evet, evet. Ama nasıl olabilir?" dedi. n Tutuyor mu bari yazdıklarınız? Kaan Erkam ve Oda Tiyatrosu 48 saat sahnede kalıp oyun oynamaları haberleriyle de basına çıkmıştı. Tüm dünyadan gazetecilerin gelip izlediği ve noterin onayladığı bu olay Guinness Rekorlar Kitabı'na girememişti çünkü gerekli formu doldurmamışlardı. Şimdi sezon kapandı ama toplu bilet satışlarıyla oyunlara devam ediyorlar. Son oyunları "Yerli Malı Aşk" ve "Operadaki Hayalet". 48 saat sahnede kaldı "İstanbul kadınları mutsuzlar. Ve burada çok aç kadın var" Hayır. Bir tek izlemekten değil sevgililerinizden, varsa evliliklerinizden de faydalanıyorsunuzdur yazı yazarken. Siz evli misiniz? Evet. Evlendiniz mi? Aslında üç kere. Kaç kere? Yani üç kere isteyerek evlendim, bir kere de yurtdışında, orada kalabilmek için evlendim. İlk karım da benimle çocuk yapmak için evlendi. İkinci karımla da şöyle oldu. Evlendikten sonra birden "Hadi seni bankaya sokalım, müfettiş yapalım, üç dil biliyorsun, şu tiyatroyu bırak" demeye başladı. Üçüncüsü ise çok zengin bir kadındı işte. Ama zengin bir kadınla olmanın bedeli çok ağır. Bir süre sonra sizi ezmeye başlıyor. İlk şöyle başlıyor: "Hadi senin evini satalım, sana bir araba alalım. Sen de burada benimle yaşarsın". Ama kavga sırasında "Burası benim evim" diyor. Kadınlar yaptıkları hiçbir şeyden utanmıyorlar. Aslında derken? Tabii. Geliyor, arabanın üzerine hidrolik yağı döküyor. Araba mahvoluyor. "Niye yaptın?" diyorsun, "Kızdırdın, üzdün beni, yaptım!" diyor. Kendilerini haklı mı görüyorlar? Hayır ama bana daha kötüleri geldi. Anlatmam. Bu sizin başınıza mı geldi? Mutsuzlar. Çok aç kadın var. Ayrıca İstanbul'daki kadınlar hem çok çalışmak hem de çok güzel olmak zorunda. Çünkü hem başarılı hem güzel kadınlar çoğaldı. Bir de şöyle tipler var: Çok iyi maaş alan ama yanında bir erkek de olsun isteyen, bir erkeği kendine alan kadınlar. "O iş yapmasa da olur, yanımda dursun yeter" diyenler... Sizce İstanbul kadınlarının durumu ne? Bir de ara sokak kafelerini seven, doğallıkla bakımsızlığı karıştıran kadınlar var. Pis hissi veriyor. Ya da rengarenk giyinenler, yeşil çoraplar, kavuniçi tişörtler... Ben 65 model Mustang gibi kaldım. Az kaldı benim gibilerden. Hep yapay kadınlardan bahsettik. Başka? "Bir arkadaşımla geliyorum. Onunla konuşurken arkasındaki kadınları rahatlıkla inceleyebiliyorum" Hiç belli etmiyorum. Ayrıca buraya tek başına pek gelmiyorum. İllüstratörüm geliyor, bir oyuncum geliyor. O benim karşımdayken arkasındaki kadını da izleyebiliyorum. Bir de kadınlar zaten kendilerine bakılmasına alışık. Yazmak için o kadını inceleyeceksiniz... Yanlış anlayanlar olmasın, "Bu adam niye beni süzüp süzüp duruyor?" diyenler... Sapasağlam oturan bir kadın bana en zayıf yönünü gösterirse hikayeyi uydurmaya başlıyorum. Baktığım zaman anlıyorum kimi yazacağımı. Kadınlar çok iyi koku alır. Sana yemin ediyorum, sen benimle tanıştıktan beş dakika sonra beni hayatında nereye koyabileceğini, bana neler yapıp neler yapamayacağını, hepsini anladığın için sen çok rahat oluyorsun. Ben de artık kadın gibi düşünmeye başladığım için, onları anlayabiliyorum. Bir de içimden "Aa ne kadar hoş kadın" diye geçirdiğim zaman o kadın hakkında yazmıyorum, yazamıyorum. Nasıl seçiyorsunuz kadınları? Mesela girişteki katta, köşeye oturan kadınlar birbirine benziyor. Satışla ilgili bir iş yapıyorlar. Sarı boyalı saçlar, solaryum renkli. Mesela Bağdat Caddesi'nde yürürken aynı kadınlar geçiyor sürekli. İki kadın geçiyor, iki kadın daha geçiyor "Ben bunları biraz önce de gördüm" diyorsunuz. İşte orada oturanlar da öyle oluyor. Buraya gelen, yazdığınız kadınlar arasında ortak noktalar oluyor mu?