Pazar “Festival, kente baharın geldiğinin göstergesi”

“Festival, kente baharın geldiğinin göstergesi”

31.03.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

140 bine ulaşan izleyicisiyle Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği olan İstanbul Film Festivali başladı. Akbank, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 32. İstanbul Film Festivali’nin dokuz yıldır en büyük destekçisi

“Festival, kente baharın geldiğinin göstergesi”

Bir araya gelme vesilesi ne olursa olsun bir araya gelenler iki büyük müzik tutkunuysa sohbetin dönüp dolaşıp müziğe gelmesi de kaçınılmaz... İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ile Akbank’ın Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Hakan Binbaşgil de bir araya gelince durum böyle oluyor. İkiliyle 32. İstanbul Film Festivali’ni konuşmak üzere buluşuyoruz. Röportaja Rosemary Clooney ve Duke Ellington’ın “Hey Baby”si eşlik ediyor.
1982’de Uluslararası İstanbul Festivali’nin bir bölümü olarak, Nişantaşı’ndaki Konak Sineması’nda gösterilen altı filmle başlayan, bugün ise 200’ü aşkın filmle 140 bin izleyiciye ulaşan
32. İstanbul Film Festivali, Pedro Almodovar’ın “Hafif, çok hafif bir komedi” olarak tanımladığı yeni filmi “Aklımı Oynatacağım” ile açıldı. Siz de 14 Nisan’a kadar sürecek bu büyük sinema karnavalında yerinizi almakta gecikmeyin.

Bu işin başını çeken iki insan olarak bu yılki festivalde hangi filmleri izleyeceksiniz?

Görgün Taner: Muhakkak gideceğim iki film var. Biri “Searching For A Sugar Man” (Bir Şarkının Peşinde), öbürü de “Sound City”. İkisi de müzikle ilgili filmler... İnsan işin içinde olunca nasıl olsa görürüm diyor ama o akşam bir şey çıkıyor, hop film kaçıyor. Onun için festival sırasında çok film seyredemiyorum.
Hakan Binbaşgil: Ben de genelde hafta sonu filmlerini yakalayabiliyorum. Almodavar’ın filmi “Aklımı Oynatacağım”ı, “Başka Bir Hayat”ı, “Geceyarısından Önce”yi izleyeceğim. “Kapital”i izlemek istiyorum, bizim dünyamızla ilgili olduğu için. Ama ben de müzikle ilgili filmlere ağırlık vereceğim çünkü hayatımda müziğin çok önemli bir yeri var. Onun dışında “Kelebeğin Rüyası” da en çok izlemek istediğim filmlerden biri. Biliyorsunuz Kıvanç (Tatlıtuğ) Bey, İlker Ayrık’la birlikte Akbank reklamlarında oynamaya başladı. Filmde de çok iyi olduğunu duydum, mutlaka izleyeceğim.

Haberin Devamı

Emek Sineması’nın olmayışı festivali nasıl etkiliyor sizce?

Görgün T.: İstanbul’da kültürel miras addedilebilecek mekanlar da dönüşümün kurbanı oluyor. Örneğin, Emek Sineması’nın bir kültür-sanat mekanı olarak yaşatılmasını arzu ederdik. Umarız öyle olur sonunda.
Hakan B.: Kişisel olarak İstanbul Film Festivali dendiğinde aklıma İstiklal Caddesi, oradaki mekanlar, bir sinemadan çıkıp yakındaki bir başka sinemaya girmek, çıkışta bir şeyler yemek ya da bir kahve içmek geliyor. Bu bir değişmez bir paket gibiydi... Ama artık bunlar özlemini duyduğumuz bir şey haline geliyor. Türkiye’de birçok şey iyiye gidiyor, zaman içinde bu konuda da olumlu adımlar atılacağını düşünüyorum.

Akbank dokuz yıldır İstanbul Film Festivali’nin sponsoru. Akbank Kısa Film Festivali de dokuzuncu yılında. Dokuz yıl önce Akbank’ın sinemaya olan ilgisi ve desteğini başlatan neydi?

Hakan B.: İstanbul Film Festivali’ne desteği dokuz sene önce başladı ama Akbank sanata hep yakın duran bir kurum oldu.
40 senedir bu alana yatırım yapıyor. Çocuk tiyatrosuna yatırım yapmaya başlayalı 41 sene olmuş, caz festivali’nde 20’nci sene.
20 senedir de Akbank Sanat şemsiyesi altında faaliyetlerini sürdürüyor. Sanatın farklı dallarından yılda 700’e yakın faaliyet oluyor. Bunların içerisinde elbette sinema da var. Akbank Kısa Film Festivali dokuz yıldır düzenleniyor. Buna paralel olacak şekilde de İstanbul Film Festivali’nde de İKSV ile işbirliği içindeyiz. İKSV her daim Akbank için kardeş kurum olmuştur.
O nedenle bu doğal bir işbirliği oldu, öyle söyleyebilirim.
Görgün T.: Türkiye’de bir kültür-sanat kurumunun, özellikle kâr amacı gütmeyen, kamudan çok büyük destek almayan bir kültür-sanat kurumunun çok uzun süreli yaşayabilmesi, mucize demek istemiyorum ama, çok da kolay bir şey değil. “Nasıl oluyor da oluyor?” sorusunun cevabı da işte bu; Akbank gibi kurumların desteğiyle. Akbank’la dokuzuncu senemiz, bu desteğin uzun soluklu oluşu da Akbank’ın diğer etkinliklerinin uzun soluklu oluşuyla paralel...

Haberin Devamı

Hakan Binbaşgil: “Kelebeğin Rüyası festivalde en çok izlemek istediğim filmlerden... Kıvanç Bey’in bu filmde çok
iyi olduğunu duydum”

Haberin Devamı

Görgün Taner: “Bahar festival ile birlikte gelir... Bir de hep sınav dönemlerine denk geliyor ya bundan yakınan çocuklara ‘Gerçek hayat burada, kırın okulu, sinemaya gelin’ diyorum”

“Pi’nin Yaşamı filmi bana sınıf arkadaşımı hatırlattı”

İlk izlediğiniz filmi hatırlıyor musunuz?

Hakan B.: Çocukluğumda daha çok Türk filmleri vardı. Pendik, Suadiye taraflarında oturduk biz. Ailece yazlık sinemaya giderdik, Çamlıca gazoz ve çekirdek eşliğinde Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Sadri Alışık filmleri izlerdik. Beni etkileyen yabancı filmler daha sonra geldi, “Space Odyssey”, “Taxi Driver”, “Guguk Kuşu”, “Apocalypse Now”, “Baba”...
Görgün T.: Evet, çıt çıt çekirdek yenirdi film izlerken. Frigo buz vardı bir de. Hâlâ ararım o Frigo’yu. Benim de ilk film deyince hayal meyal hatırladığım bir The Beatles filmidir. Üsküdar’da, açık sinemada izlemiştik. Bir de Reks’te “The Go Between”i izlediğimi hatırlıyorum. Pazar sabahları, 11 seansı çok cazipti. Uzun kuyruklar olurdu. Bir de Kızıltoprak’taki Kent efsanevi bir sinemaydı. Cem Karaca, Barış Manço konserlerini de izledik orada.
Hakan B.: Bir de Şişli’de Kent sineması vardı. Sonra, Fitaş... Erol Büyükburç konserleri olurdu orada da. Yaşımız iyice çıktı ortaya (gülüyor).

Haberin Devamı

En son hangi filmleri izlediniz?

Görgün T.: Ben en son “Operasyon Argo”yu izledim, hiç beğenmedim. Gerçek bir hikaye anlattığını iddia ediyor ama o gerçek hikayeyi, kendi gerçekliği içinde değil, gerçek olmayan öğeler katarak anlatıyor.
Hakan B.: Ben de “Operasyon Argo”yu ve “Zincirsiz”i izledim. “Pi’nin Yaşamı”ndan çok etkilendim. Benim bir sınıf arkadaşım var, Erden Eruç, Amerika’dan çıktı, kürekle, kas gücüyle dünyayı dolaşıyor. Pasifik’ten çıktı Avustralya’ya geldi, oradan Afrika’ya geçti, Afrika’yı boydan boya yürüyerek ya da bisikletle geçti. Oradan tekrar sandalına atladı, Güney Amerika’ya... Onu izliyormuşum gibi oldu, tek farkı kaplan yok ama hayat aynı hayat.

Haberin Devamı

“Aile arasında, eş dost toplantılarında ortamda bir piyano varsa pek eli boş çıkamıyorum”

Hakan Bey, sizin müziğe ilginiz biliniyor. Vodafone’un Liselerarası Müzik Yarışması’nda Yılın Müzisyen İşadamı seçilmiştiniz. “CEO’lar sahnede” gibi etkinliklerde sahneye çıktınız. Düzenlediğiniz etkinliklerden müzikle ilgili olanlar sizin için daha ön planda oluyor mu?

Hakan B.: Akbank’ın caza
22 senedir ağırlık veriyor olması büyük bir şans benim için. Ben Akbank’ta yokken caz festivaline destek verilmeye başlanmış. Ne mutlu bana, benim çalıştığım kurum, benim çok önem verdiğim bir konuya yatırım yapıyor. Bu beni çok mutlu eden bir tesadüf.

Görgün Bey, sizin masumca iltimas geçtiğiniz etkinlikler oluyor mu?

Görgün T.: Ben de buraya caz festivali direktörlüğünden geldiğim için “Hayır, bütün festivaller benim çocuklarım gibi” desem inanmazlar (gülüyor). Bütün etkinlikler için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Ama onun dışında doğam gereği musiki ile yakından ilintili olduğum için sadece İKSV’ninkileri değil, dünyadaki diğer müzik etkinliklerini de takip etmeye çalışıyorum.

Hakan Bey, sizin müziğe ilginiz nasıl başladı?

Hakan B.: Çocukluğum Pendik’te geçti. O zamanlar orası bir sayfiye yeriydi. Mahallede düğünler olurdu. O düğünlerde de orkestralar caz çalardı. Ben de düğün salonlarının bahçesinde oturur, onları dinlerdim. Yan komşumuz Ayzer (Danga) Abi de Türkiye’nin ünlü bir bateristiydi. Sabah 8’de başlar, gece 12’ye kadar çalışırdı. İşte önde düğün, yanda Ayzer Abi olunca ben de başladım (gülüyor). Bana bir piyano aldılar. Bir-iki sene klasik ders aldım. Sonra kulaktan bir şeyler çalmaya başladım. Son senelerde de caza döndüm.

Müzisyen olmak gibi bir hayaliniz olmadı mı?

Hakan B.: Orkestralarımız olurdu okulda. Kükreyen Fareler diye bir gruptaydım. Sekiz yaşında falandım, orkestradaki büyükler “Seni bizim gruba alalım” falan diyordı ama bizimkiler “Bizim çocuk okusun” diyorlardı. Ben de okulla birlikte götürdüm bir şekilde.

Şimdi neler yapıyorsunuz?

Hakan B.: Birkaç senedir hafta sonları Baki Duyarlar’la çalışıyorduk ama son bir senedir pek çalışamıyoruz. Aile arasında, arkadaş toplantılarında ortamda bir piyano varsa pek eli boş çıkamıyorum (gülüyor). Eşim de bu alanda birkaç yerde ders veriyor. Evde müziksiz zaman geçmiyor. Ciddi sayılabilecek bir koleksiyonumuz var.

Görgün Bey sizin de bir koleksiyonunuz var değil mi?

Görgün T.: Evet. Ben sadece dinleyiciyim zaten. Klasik, caz, rock, dünya...
Ne olursa dinliyorum...