26.09.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz021.jpg İmgesinde, rock ve sol gibi iki radikal akımın damarları bulunan Teomanla çekeceği film üzerine biraz konuştuktan sonra hemen bu iki alanın, müzik ve politikanın sınır boylarında dolaşmaya başladık. Bir ülkeyi, o ülkedeki zihniyeti anlamının iyi yollarından biri de, radikal olanın sert sınır çizgilerindeki yumuşamaya, bükülmeye, bu yumuşama ve bükülmenin altında yatan nedenlere bakmaktır. Ben kendime çocukken dedim ki, "Ben şarkıcı olayım, ondan sonra yönetmen olayım, romancı olayım, gazeteci olayım." Ve sanki hepsi birden olacakmış gibi de çalıştım. Ve hepsinin birbirine yardımı oldu. Mesela sinematik şarkılar yazdım. Nereden çıktı bu film çekme işi? Ben altı sene boyunca dörder ay Bodrumda çalıştım. O arada da alkolle çok flörtümüz oldu. Hatırlamadığım anlar da var ama hatırladığım anlarda dünyanın en ilginç insanları ile tanıştım. Ve her duyduğum hikayeyi not ettim. Bir arkadaşımız vardı, Haldun, ben ona yarı şaka yarı ciddi, "Bana serseriliği öğreten adam" diyorum, getirdim onu da Bodrumdan, şimdi onu da oynatacağım filmde. Biz onunla beraber altı sene boyunca bayağı serserilik yaptık. Bir sürü şey kaybederken bir sürü şey de kazandık aslında. Çekeceğiniz filmin hikayesi nedir? Bir dramatik yapı kurdum ama o süre zarfında tanıdığım ve bana anlatılan bu insanların belirli kompartımanları var filmde. Yani "Bu kimin hikayesi?" dendiğinde bir karakterin adı verilebiliyor. Zaten ben yönetmen değilim, bana dünyanın en iyi hikayesini verseler, "Ben bunu çekerim" diyemem. Ama bu hikayeyi biliyorum, yüzde 80ini yaşadım, o yüzden ben çekmek istiyorum. Farklı bölümlerden oluşan bir film mi yani? Tabii ya, artık "Ben Hur"u çekmeyelim. Son yıllarda böyle sıradan insanların küçük hikayelerini anlatmak yaygın bir tarz. Önceleri daha büyük hikayeler anlatılırdı, değil mi? Ben bütün bu alanlarda çalışmayı seviyorum. Çünkü gerçek bir iş değil ya bu. Bu benim eğlendiğim bir şey. Romanı yazıyorum, yazıyorum mesela, sonra "Bunlar şarkı sözü gibi oldu" diyorum, albüm çıkarıyorum. Kız arkadaşım hep roman yazmamı istiyordu. Ama ona göre benim roman yazmamamın nedeni, romanın, roman çıkarmanın o kadar gürültülü bir şey olmamasıymış. Yani egoyla ilgili bir problem. Bilmiyorum, belki de doğrudur. Ama bir roman çıkarmak istiyorum, fıstık gibi bir romanım olsun istiyorum. Güzel kitaplar okuyorum ve yazarlarını kıskanıyorum. Müzisyen olarak şu anda kariyerinizin çok iyi bir noktasındasınız. Ne oldu yani; bir anlatım sınırına mı gelip dayandınız da yeni bir sanata, sanatsal ifade yöntemine mi geçiyorsunuz? "İşçileri niye düşüneyim ki? Kız arkadaşıma onlar sarktı" Ben oyuncu filan değilim ama kendimi oynadığım zaman oluyor. Daha önce de filmlerde oynadınız. Oyuncu olarak kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerikan "indie" (independent; bağımsız) sineması. Ben o filmleri seviyorum, o filmlerin kahramanları da bana benziyor. Benim öyle arkadaşlarım var ki, 37 yaşında çalışmaya başladılar. Sinemada hangi üsluba yakın hissediyorsunuz kendinizi? Ben müzikte nasıl Batılı formasyondan geliyorsam, sinemada da öyle bir şeyden geliyorum. Yani ben köy filmi çekemem. Onu hiç bilmiyorum. Bu yüzden de en bildiğim konuları çekiyorum. Kimileri benim şarkılarımı yumuşak, kimileri sert buluyor olabilir ama bu film "seks, uyuşturucu ve rockn roll"un "seks, alkol ve rockn roll"a çevrilmiş hali olacak. Siz rockçısınız. Bu çekeceğiniz filmin rock geleneğine eklemleneceğini söyleyebilir misiniz? Bir politik görüşüm var tabii. Ama ben insanlarla bir araya gelmeyi ve onlarla yollarda yürümeyi sevmediğimden hep geride kalıyorum. Ben her şeyi çok indirgemeci buluyorum hayatta. Bu da indirgemeci bir söz tabii ya. Benim kendimce solcu olduğuna inandığım bir görüşüm var. Ama benim öyle arkadaşlarım var ki, vahşi kapitalistler de var aralarında, halamın oğlu diyelim ki MHP sempatizanı, başka bir halamın kızı başörtülü. Öyle olduğu zaman, ben sadece aile ilişkisini düşünerek bile, "Niye İslamcılara veya başkalarına abuk sabuk bir laf söyleyip benim asıl sevdiğim halamın oğlunu veya kızını üzeyim?" derim. Ben daha yakınlarımın mutluluğu ile ilgileniyorum. Politika hiç önemli değil. Yıllardır neler neler yapılıyor? Birisi çıkıyor bir manifesto yazıyor, çarlığı yıkıyorlar, başkaları geliyor, diktatörlük oluşuyor. En sonunda ne oluyor? Hiçbir şey olmuyor. Zaman zaman söyleşilerinizde sol bir söylem de tutturuyorsunuz. Siz solcu musunuz? Benim eski kalbim ve hâlâ kalbimin içerisindeki bir yerler yine "Bu düzen değişmelidir" diyor. Ama ben umutsuzum. Zaten iktidarlar da bize bunu söyletmek istemiyorlar mı? Toplumu, bireyi hiçbir şeyin değişmediğine, değişmeyeceğine inandırmak... Oradaki etkili, buradaki değil. Üstelik alternatifimiz yok burada, burada benim destekleyebileceğim hiç kimse yok. Onların orada güzel demokratları var. En azından o kadar kötü bir yönetim var ki Bush tarafında, ona tabii ki "Hayır" diyecekler. Ben diyelim ki şimdi işçi hakları ile ilgili düşünsem, eh, benim kız arkadaşıma onlar sarkıntılık yapmadı mı Beyoğlunda. O zaman yapamıyorum. Veya onlar aslında MHPye oy vermediler mi? O kadar karışmış ki işler. Sizin de benim gibi hayranı olduğunuz Bruce Springsteen şimdi Amerikada Bush aleyhtarı bir turne düzenledi başka rockçılarla birlikte "Vote for Change (Değişim için Oy Ver)" sloganı altında. Siz mesela bu türden bir kampanya düzenler misiniz Türkiyede herhangi bir siyasi değişim için? Hayır. Ben mesela Post Express dergisini okuyorum, hâlâ sempati duyuyorum onlara, eskiden beri Rollu da okurum. Ama diyorum ki, "Yahu bu insanlar aynı zamanda total olarak indirgemeci davranmıyorlar mı?" Sanki hâlâ bizim Gırgırdaki şişman, vahşi, puro içen kapitalistler var bir tarafta, öbür tarafta da ezilen işçiler var. Öyle bir şey yok. Kazandığınız paralar sizi karıştırmış olmasın. İki sene önce Yılmaz Erdoğan da bana "Ben artık solcu değil, ilericiyim" demişti. Çok indirgemeci olarak evet, öyle. Ama o adamların hiçbiri "Biz işçi sınıfı olarak kurtulalım" diye düşünmüyorlar. "Ben yırtayım abi" diye düşünüyorlar. O adamlara patronları gelse, "Sana asgari ücret veriyordum, gel yanımda çalış, sana 2 bin 500 dolar vereceğim" dese onların artık o sömürü düzeniyle ilgili hiçbir sorunu kalmayacak. Eminim bundan, insanları tanıdığım için eminim. Evet, var. "Müslüm Gürses gelecekte daha da büyük olacak" O öyle kült bir figür olmuş ki artık kategori dışı. Ben onu hep Johnny Cash gibi görüyordum. Cash, countryden (Amerikan halk müziğinin bir versiyonu) geliyor, acayip serseri ama zaman içerisinde güzel güzel tutunuyor, hayatla da dağınık bir ilişkisi var ve o dağınık ilişki üste üste öyle güzel eklemleniyor ki, harika bir yere gidiyor. Müslüm Gürses de artık olması gereken yere oturuyor. Artık eskisi gibi öyle yüksek kültür, alçak kültür meseleleri falan olmadığı için veya benim için zaten olmaması gerekiyor, benim için "unique (biriciklik)"lik çok önemli. Ben arkadaşlıklarımda da ona çok önem veririm. Başkalarına benzeyen birisiyle arkadaşlık etmenin ne alemi var? O olmazsa başkası olur. O yüzden de Müslüm Gürses olacak, hatta daha da büyük olacak. Gelecekte. Filminizde Müslüm Gürsesi de oynatıyorsunuz. Sizin ve birçok başka rockçının, entelektüelin bu Müslüm Gürses sevgisinde bir şey dikkatimi çekiyor: Acaba sizler Müslüm Gürsesi değil de, Müslüm Gürsese sizin atfettiğiniz imgeleri mi; Müslüm Gürses gerçekliğinden hayli uzak Müslüm Gürses yorumunuzu mu seviyorsunuz acaba? "Film çekeceğim diye ağzımın suyu akıyor" Ben dünyadaki altı milyar insandan farklı düşünüyorum. Benim kendi doğrularım var. Eğer ben bu filmi beğenirsem, bana dünyadaki herkes "Bu dünyadaki en kötü film" dese de benim için fark etmez. Herkes kendisini diğerlerinden zeki zannetmiyor mu? Benim öyle bir hakkım yok mu? Yeşilçam biraz tutucudur. Çok laf edecekler yönetmenliğinize. Hazırlıklı mısınız? Çünkü insanların sevdiği her şey var sinemanın içinde. Benim ağzımın suyu akıyor şimdi film çekeceğim diye. Uzun zamandır hiç bu kadar hevesli olmamıştım. Eskiden herkes bir şekilde hayatının bir döneminde şiir yazardı. Şimdi de herkes film çekmeye kalkışıyor gibi bir hava esmiyor mu Türkiyede?