Pazar Gayrettepe’deki Zorba, taverna eğlencesinden hoşlananları gerek Türk ve Yunan müzikleri gerekse yemekleri ve mezeleriyle memnun edecek bir mekan

Gayrettepe’deki Zorba, taverna eğlencesinden hoşlananları gerek Türk ve Yunan müzikleri gerekse yemekleri ve mezeleriyle memnun edecek bir mekan

20.04.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gayrettepe’deki Zorba, taverna eğlencesinden hoşlananları gerek Türk ve Yunan müzikleri gerekse yemekleri ve mezeleriyle memnun edecek bir mekan

Gayrettepe’deki Zorba, taverna eğlencesinden hoşlananları gerek Türk ve Yunan müzikleri gerekse yemekleri ve mezeleriyle memnun edecek bir mekan



Milliyet Gazetesi Ekonomi Bölümü bir "aile" gibidir. Sabahın erken saatinden gece yarısına kadar Milliyet okuyucularının ilgisini çekecek, okuyucuları bilgilendirecek haber ve yazı için çabalayanlar birbirini çok sever. Ben o ailenin "ağabeyi" olmaktan gurur duyarım. Ailenin küçük kızı Deniz Şahin’i kısa bir eğitim için İngiltere’ye uğurladık. Bu vesileyle bölümümüzün yöneticisi Murat Sabuncu bir veda yemeği düzenledi. Yemeğimizi Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz da şereflendirdi...

Deniz hanım kızımız "Bir tavernaya gidelim" demiş. Arkadaşlar da aramış, taramış Zorba Taverna’yı bulmuş. Zorba İstanbul’da, Gayrettepe’de, Posta Caddesi’nde, Migros’un hemen yanındaki Ayyıldız Pasajı’nın üzerinde. Salona girince hatırladım. Ben buraya 13 yıl önce de bir defa gelmiştim. O zamanlar burada Büyükadalı Fedon Kalyoncu sahne almış ve ünlenmeye başlamıştı. Daha sonra rahmetli "Kont"umuz Feyyaz Tokar, Berna ve Mesut Yılmaz’lar ile bizleri, Hasan Pulur’ları, Yılmaz Çetiner’leri, Mehmet Barlas’ları ve Mustafa Pakoğlu’ları Fedon’u dinlemeye davet etmişti... İstanbul’da böyle bir müessesenin 14 yıl yaşaması istisnai bir durum. Salona girince, salon sorumluları Adnan Yazıcı ve Hasan Yazıcı’dan öğrendim; Zorba’yı 14 yıldır aynı işletmeci, Ahmet Tokmakçı işletiyormuş.
Biz böyle yerlerin yabancısı olduğumuzdan 20.30’da uzun masanın etrafına sıralandık. O saatte salonda bizden başka müşteri yok. Masamızı donattılar. Salondaki tüm görevliler Cebrail Kavak, Mehmet Yılmaz, Eyüp Zorbacı, Abdullah Bulutoğlu bizim masa ile ilgileniyor. Mutfakta Ağrılı İsa Yerlikaya ile Çorumlu Bayram Bayar’ın hazırladığı mezeleri tattık. Hatta ana yemeğe geçtik... Gene de bizden başka gelen yok. Adnan Yazıcı, "Burası 22.00’den sonra hareketlenir. Ama sizin için sanatçılara haber gönderdik. Programa erken başlayacaklar" dedi. Biraz sonra piyanonun başına Ertan Tedü, vurmalı sazların başına Serhat Dereli geçti. Hafif müzik yaptılar. Derkennnnnn... Nilgün Karasu sahne aldı.
Ben müzikten anlamam ama müziği severim. Ses sanatçısının sesi düzgün çıkanından, efendisinden hoşlanırım... Hem ben hem bizim Milliyet ailesi bu Nilgün Karasu hanımı pek mi pek beğendik. Yumuşak, terbiyeli, detone olmayan bir sesi var. Usul adap biliyor. Meğer ise, İÜ Konservatuvarı’ndan mezun imiş. Gitar çalarmış. Uzun yıllar İÜ Konservatuvar Korosu’nda, daha sonra da TRT Konser Korosu’nda yer almış. Sesi klasik müziğe, sanat müziğine ve de pop müziğine uyuyor. Benim deneme şarkım Murathan Mungan’ın "Olmasa Mektubunödur. Nilgün Karasu, "Olmasa mektubun / Yazdıkların olmasa / Kim inanırdı / Senle ayrıldığımıza... Sanma unutulur / Kalp ağrısı zamanla / Her şeyi unutarak / Yaşanır sanma... Neydi bir arada tutan şey ikimizi / Birleştiren neydi ellerimizi / Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi / Sevmek birçok şeyi göze almaktır" dizelerini duyarak bir seslendirdi ki, anlatamam... Derken aynı tür duygusal şarkılar birbirini izledi. "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın / Beni seller ortasında bak, yelkensiz bıraktın", "Sen gelmez oldun / Gözlerim yollarda / Beklerim hâlâ"... Kısa anlatım ile, nerede ise "Batsın Bu Dünya"yı bile söylemesini isteyecektik. Süresi doldu. Alkışlarla uğurladık...
Bu arada masaya 15 çeşit soğuk meze, 4 ara sıcak ile et veya tavuk veya balıktan oluşan servisimiz tamamlanmış. Sıra gelmiş "solist" hanıma... Solist hanım kalabalık özel orkestrası ile sahne aldı. Güler yüzlü, "fıkır fıkır", Ziynet Soli isminde Kıbrıslı bir hanım. Hanım dedi isem yirmi beşlerinde bir hanım... O da İTÜ Konservatuvarı’nda eğitim almış. Belli şarkıları Yunanca okuduğu ilk albümü "BA BA" ilgi görünce prodüktörünün tavsiyesiyle Yunanca öğrenip Yunan şarkıları söylemeye başlamış. Özel orkestrasında Levent, Volkan, Aris, Atıl ve Serkan Yunan müziği yapıyor... Yunan müziği ve şarkıları fıkır fıkır, Soli hanım fıkır fıkır... Bu durumda ne olur? Salon ayakta...
Taverna kültürü olanlar buraların "racon"unu biliyor. Erken saatlerde bizden başka kimsenin bulunmadığı salon Nilgün Karasu’nun normal sahne alma saati olan 21.30’da dolmaya başladı. Doldu doldu. Tam doldu... Salon dolunca da Yunan müziği ile salondakiler bir hareketlendi bir hareketlendi anlatmak imkansız. Havada gül yaprakları uçuşmaya başladı. Tabak da kırılırmış ama tabak kırılma saati gelmeden bizim saatimiz doldu. Yatıp kafayı dinleyeceğiz, ertesi gün sayfa hazırlayacağız. Zorba’dan memnun ayrıldık... Zorba’ya gidenlerden şarap ve yabancı içki içmeyenler, kişi başı 35-40 milyon ödeme yapıyor...
Tel: (0212) 267 13 12 - 267 27 26